1. Tasavvuf konusunda yazılmış, çizilmiş, anlatılan ne varsa hepsi METAFORDUR. YAKIYN (işin gerçeğine vâkıf olma) oluşmadıkça metaforların gerçeği anlaşılamaz. Rasûlullâh’ın “Bana var olan şeylerin hakikatini göster” şeklindeki duası buraya işaret eder. Eşyanın hakikatine yakıyn elde eden, metaforlardan kurtulmuştur. Hakikat ehli metaforsuz algılayan gerçek yakıyn ehlidir. Metaforsuz yaşamın tasavvuftaki işareti “HAKKEL YAKIYN”dir.

  2. Bütün bir ömür yalnızca, kendinin bu beden olmadığını fark edip hissetmek; karşılaştığın bütün kişilerin ve olayların yalnızca ders almak için düzenlenmiş senaryolar olduğunu fark etmek içindir. Ne mutlu an içinde ölümsüz, bağımsız ruh olduğunun hissiyatıyla dünsüz ve yarınsız yaşayabilenlere.

  3. Değerli dostlarım bizzat bilgilendirmek istiyorum sizleri... 10 gün önce normal squad-ağırlık çalışmasından sonra Cuma akşamı DC’den İstanbul uçağına gidecekken ikinci kalp krizi ve nefes darlığı nedeniyle Duke kroner acil yoğun bakıma girdim. Müdahale ve CT scan sonrası iki ciğerin Pnömoni olduğu ve aortun %95 tıkalı olduğu tespit edildi. 7’si gecesi, normalde uçağımın İstanbul’a ineceği saatte ben üçüncü ve en sert krize muhatap oldum. Tam dünyayı terk edecekken geri döndürdüler. Buna üzülmüştüm. Tüm yaşadıklarım oyun gibi geliyordu, gülerek, dalga geçerek seyrettiğim bir süreçti çevremdekilerin de şahit olduğu gibi! Gerçekte seviniyordum artık bitti bu süreç diye... Neyse sonrasında aorta stent takıldı, hızlı bir ciğer tedavisi ile eve dönecek hale geldim. Ancak en azından üç ay uçuş yasağı geldi. Altı ayın çok kritik dediler. Şimdilik ziyaretçi yasak, çok konuşmak yasak, notebook, mesajlaşma yasak (şu an kaçak yapıyorum yanlış söylentilere karşı). Arada dediklerime dayalı admin mesaj atıyor benim yerime... Umarım sizler de sağlıklı olun. Ara ara kalbinizi, ciğerlerinizi baktırır ve benim gibi, ölümle şakalaşacak halde yaşarsınız her an. Ölüm beden hapsinden kurtulup ruh kuvveleriyle yaşama sürecine geçiştir, mümin için huzurdur. Tüm beşerî kayıtlardan kurtuluştur. Allâh tez zamanda nasip ede. Aşağıdaki seslenişimde anlatmıştım ölüm nasıl ve sonrasını… Kalın sağlıkla. https://youtu.be/BQnrsgrtF6Y?si=-rG_7UFtm_GJtCbD

  4. “HİÇ”liğinin hissiyatı açığa çıkmadan, Rabbinin varlığı hissedilmez an içinde. Beşeriyetin de, şartlanmalarına dayalı kabullerin sonucu, ‘HİÇ”liğini hissetmene engeldir. “BEN”liğinin “HİÇ”liğini hissediş, nefsini tanımaktır. “HİÇ”liğini hissediş, “ölmeden önce ölmenin” gerçekleşmesidir. “Rabbini tanımak” işareti bunu anlatır. “Ölmeden ölmüş olanın” ikinci bir ölümü olmaz! “HİÇ”liği yaşatmasıyla, yaşam, “şehidallâhu ennehu lâ ilâhe illâ HÛ” âyetinin anlattığı anlama dönüşür.

  5. BEKLENTİ İÇİMİZDEKİ ATEŞTİR. Çocukluğumuzdan başlayarak hep bir şeylere özendiriliriz... Maddi veya manevî! Benim de olsun; ben de öyle olayım! Tüm hayatımız bu beklentilerle geçer. Binde biri beklentilerimizin gerçekleşirse mutlu olurken, çok çok daha fazlası gerçekleşmediği için, üzülür, yanar, mutsuz oluruz. Beklentilerin tamamı çevresel girdilerden kaynaklanır. Düşünün ki çevreniz bambaşka bir ülkede olsaydı, bambaşka hedefleriniz ve beklentileriniz olacaktı. Bu nedenledir ki, zihninizi, şartlanmalarınızın oluşturduğu beklentilerden arındırmadığınız sürece sürekli mutluluğu tadamayacaksınız. Beklentisiz yaşam, olanı olduğu gibi kabulden; olmayanı da hiçbir şekilde sorgulamamaktan geçer. Çünkü herkesin, özgün beyin programı gereği, yaptığının farklısını yapma imkânı yoktur. Ne mutlu, beklentisizlik ölümünü tadana!

  6. Dinlemek, duymak ayrı şeydir, anlamak başka bir şey. Her duyduğumuzu okuduğumuzu anladım sanırız. Bize ulaşan bilgiyi anlayıp anlamadığımızın testi şudur. O bilgi yaşamımızda gereği değişikliği yapıyorsa, anlamışızdır. Aksi hâlde, sadece duymuş, okumuş ama anlamamışızdır.

  7. İşin holografik beynimiz yönünden kesin gerçeği 2000’li yıllardan itibaren anlattığımız bu sistem… Ne var ki bu anlatılan sistemin sonuçları var… Konunun ölüm ve ötesi yanı var… Ölümü tadarak neler olacak? Âhiret yaşamı nedir? nerede? bölümü…Bunu hiç hatırdan çıkarmayın.

  8. Kuantum beyinin yaratısı olan zihin için yalnızca “AN” vardır! “AN” öyle bir “AN”dır ki, tüm kendisinden önceki “an”ları hatıralar olarak içinde barındırır, ki buna kısaca “dün” deriz; hem de geleceğe dönük tüm beklentileri kurgular, ki buna da “yarın”lar deriz. Yaşam denilen şey yalnızca “AN”dan ibarettir! “AN” içinde, “an”ı yaşayabilirsin; “AN” içinde, “dün”leri yaşayabilirsin; “AN” içinde, kurguladığın “yarın”larda yaşayabilirsin! “AN”ın, sonraki “AN”ların “RAHİM”idir! Orada yaratılır sonraki “AN”ın! “AN”ın ya huzur bahçesidir ya da yangın yeri! “AN” içinde, “dün”deki yangın yerini yaşarsan, “AN”ın cehennemin olur; artık ne isimle tanımlarsan tanımla o “AN”ı, hâlini! “AN” içinde mutlu bir “dün”ü hatırlarsan, huzur bahçesinde olursun! “AN”da, “yarın” kurguları, beklentilerini yaratır ki bunların pek çoğu gerçekleşmeyeceği için, sonraki “AN”larının mutsuzluğuna neden olur! Yalnızca “AN”ı yaşamaya bak, Rabbin olan kuantum beyninin, her “AN” içindeki, dilediğince yaratısını seyrederek; YORUMSUZ! Çünkü yorum, BEŞERİYETİNİN dillenişidir; “Rabbinin her AN yeni bir şanda” oluşunu seyirden mahrum bırakır seni! AN’a aittir İMAN; AN’a aittir İNKÂR! Dünkü İMAN yalnızca HÂTIRADIR! Dünkü İNKÂR yalnızca bir ANI! “AN” içindekisin sen! “AN”ındakiyle yaratılıyor sonraki “AN”ın! Zihnin bedenle bağlantısı koptuğunda (ölüm), artık o “AN”ki hâline göre kurgulanır tüm gelecek “AN”ların; ya İMANIN doğrultusunda, ya da İNKÂRIN doğrultusunda! “AN” içinde “HİÇ”liğini hissedip, yalnızca kuantum beynin kendi algoritmasına göre, dilediğini açığa çıkartmakta olduğunu seyredenlere ne mutlu!

  9. Uzun yıllar önce, “beyin hardware içindeki software (yazılım) anlayışı yanlıştır; beyin yalnızca softwaredir. Hardware oluşu algıdır”, demiştik. Evrenin orijini de 2D data/bilgidir, 3D oluşu ise beyinlerdeki software çözümünün getirisi olan algıdır, diye anlatmıştık. Kur’ân bildirildiği zaman itibarıyla tüm bunları metaforlarla anlatmıştır. Kurân’ı değerlendirmenin yolu BİLİMDEN GEÇER! 25-30 yıllık açıklamalarımız şükür yeni anlaşılmaya başlandı.

  10. Hangi şeriatın devleti? Her mezhebin, tarikatın, cemaatin şeriat anlayışı bu kadar birbirinden farklı iken?

  11. DİN, AKLI OLANA HİTAP EDER! Aklın kadarıyla dini anlayabilirsin ve veri tabanını değerlendirebilirsin. Anlayamadığın şeyin nedeni, bilgi tabanında o konuda yeterli bilginin olmayışıdır. Tamamla eksik bilgini! Gelelim gecenin konusuna... Mübarek gecede ne okuyalım, sorusunu soranlara... EZBERLE İBADET OLMAZ! İster ezberletilmiş duayı tekrar et, ister anlamını bilmediğin sûre veya âyetleri tekrar et, umduğun ölçüde karşılığını alamazsın! Okuduğun kelimelere can veren, onları işlevlendiren, senin onların anlamını bilerek verdiğin değerdir; etkisine inancındır! Kur’ân okuyorsan, ilk şart, okuduğunun anlamını bilmendir! Çünkü Kur’ân, ANLAMALARI İÇİN ARAPÇA OLARAK KUREYŞ KAVMİNE bildirilmiş, tüm insanlığa da bu bilginin yayılması dilenilmiştir. Kurân’ın dilindeki anlamını okuduktan sonra, Arapça harfleri okumasını bilmiyorsan, lisanının kullandığı harflerle yazılmış ARAPÇASINI DA OKUMAN ŞARTTIR! Neden mi? AÇIKLAYAYIM... SİMÜLASYONCU, CONNECTUMCU arkadaşların veya materyalist (et beyin) görüşünden kurtulamamış kardeşlerimizin henüz fark edemediği şu hususa değineyim... Kuantum anlayışından yola çıkarak enformasyon beyine ve onun simüle ettiği (bizim çok uzun yıllardır hologram beyin dediğimiz) dünyamıza farkındalık getirilirken, anlayamadıkları husus şudur: Evet, beyin kendisine ulaşan bilgiler kadarıyla simülasyon (hologram görüntü) yaratmaktadır ve bizim dünyamız odur da... Ana konu bu değildir! Ana konunun eşiği, giriş anlayışı, kapısıdır bu konu. Ana konu ve DİNİN BİLDİRİLMESİNE NEDEN OLAN yani, beynin HOLOGRAM BEYİN OLMASIDIR! Evrenin hakikatinde ne varsa hologram beynin hakikatinde de o vardır gerçeği! (Zerre küllün aynasıdır). Dindeki kabir yaşantısı, hesap görülmesi, berzah, kıyamet, mahşer, sırat, cehennem, cennet anlatımlarının tamamı, beynin HOLOGRAM BEYİN olması temeline dayanır. Hologram beyin, AN içindeki giren bilgilere (enformasyon) göre ANLIK görüntüleri (simülasyon-holografik) yaratırken, ölümsüz bu yapısı itibarıyla yaşamını sürdürürken... Diğer yandan da HOLOGRAFİK TEMELLİ OLUŞU NEDENİYLE, evrenselliği oluşturan sonsuz bilgi boyutuyla (semâ) ile bağlantı hâlindedir. Farkındalığı olsa da olmasa da! Melekler gökten değil, semândan açığa çıkar. Ummadığın anda karşılaştığın mucizevî olaylar semândan ortaya çıkan kudrettir! AN içinde, yaşadığın hologram dünyandaki tüm simülasyonlar sonraki ANda anı olarak yer alsa da, hiçbiri kaybolmaksızın wave/dalga/RUH bedeninde kayıtlıdır, yok olmaz! Bu yüzdendir ki, Kurân’da, “ikra kitabek” (kitabını oku) âyeti vardır, mahşerde tüm insanların tüm geçmiş yaşantılarını hatırlayacağına işaret eder. Kurân’ın Arapça orijinalinin hangi lisan harfleriyle olursa olsun okunmasının gereği de o bilginin hologram beyinde yer alması içindir. Hologram beyinde bilgi yer alır, harfler değil! Harfler andaki simülasyondur, bilgi datadır ölümsüz olan! Rabbini gören, hologram beyninin boyutsal derinliklerinde yer alanı görmüştür (hissetmiştir); gökteki tanrıyı değil! Melekler bu boyutsal derinlikten gelen “esmâ-ül hüsna” kuvveleridir. Nefsini bilen rabbini bilir. Bugün Dünya senin için ne kadar varsa, gerçek kabul ediyorsan, dünyanda yaşamaktaysan, AYNI SİSTEMLE kabir âleminde, berzahta, mahşerde, cehennem veya cennette de yaşamın devam edecek. İlminle yaşamını inşa etmektesin ve de geleceğini. Her şeyin, SENDEN SANA YARATILMAKTADIR, hakikatinle! Hologram yapında var olan Allâh ismiyle işaret edileni fark et ki yaşamın cennet olsun! Sanma ki hakikat ötende! Kendinde ara kendinde bul!

  12. DÜŞÜNDÜKLERİNİZ FİİLİNİZDİR! Düşündüklerinizin sonucunu, o düşündüğünüzü yapmışçasına YAŞARSINIZ! 1400 yıl önce Kurân’ın açıkladığı beyinin çalışma prensiplerinden biri!

  13. GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA, 1440 yıl önceki yaşam şartlarına göre toplumsal öneriler getirmiş olan Kur’ân hâlâ geçerliliğini koruyabilir mi, diye soruyorlar. İslâm Dini’ni Taliban ve onlar gibi düşünen Türkiye’deki toplumlar mı temsil ediyor; yoksa kıyamete kadar geçerli olduğu bildirilen Kurân’ın anlayamadığımız, fark edemediğimiz yanları var da o yüzden mi bu sıkıntıları çekiyoruz. 12 yıl önce yaptığım bu sohbette, Kurân’ın fark edemediğimiz RUHUNA dayalı çözüm noktalarını anlatıyorum. Sabırla sonuna kadar sabırla dinlerseniz, tüm sıkıntıların nasıl çözüleceğine dair ipuçlarını göreceksiniz. KURÂN’IN RUHUnu anlamaya çalışın! https://youtu.be/9ADefALLwHM?si=bO0OqQbMRau0-nCM

  14. Tasavvufta yanlış anlaşılan bir ifade var, “VELÎ ALLÂH’TIR”! Konuya, vukûfumuz kadarıyla açıklık getirelim; ki insanları ilâhlaştırmayalım böylece! “EL VELΔ Allâh isimlerinden biridir. Yani, Allâh ismiyle işaret edilen TEK’in potansiyelindeki (Rahmân) özelliklerinden biridir. Her insanın kuantum beyninde potansiyel olarak bu özellik vardır. Kiminde Rahmânî olarak açığa çıkar, kiminde şeytanî olarak açığa çıkar. Kurân’daki “şeytanın evliyası” vurgusu buna işaret eder. Önce şunu açıklığa kavuşturalım... “Kul” adıyla işaret edilen ve bir “esmâ kompozisyonu” olan insanda bütün isimler her an açığa çıkmaktadır, fark edilmese de. Görünürde olan insanın tanımı “beşer”dir. Bütün insanlar “beşer” tanımı içindedir. “Beşeriyet” yani beşer denmesinin nedeni, insan beyninin doğumundan itibaren tüm organlarından gelen bilgilerle donanarak “ben bu bedenim” kabulünün oluşmasıdır. Yanı sıra tüm edindiği şartlanma ve kabuller de “beşeriyetinin” öğeleridir. Muhammed a.s.’ın, “ben de misliniz olan beşerim” ifadesi de bu oluşum sistematiği yüzündendir. Ne var ki, açıktaki yanıyla beşer olan insanın, boyutsal derinliği/kuantum beyninin holografik gerçekliği itibarıyla bir de hakikati vardır. Allâh’ın bütün isimlerinin işaret ettiği özellikleri varlığında barındıran “beşer” diye tanımlanan varlık, özünden inzâl olan (şuurunda açığa çıkan) bir bilgi ile hakikatini hissetmeye ve buna İMAN ETMEYE başlar. Burada “EL HÂDİY” ismi özelliği devreye girmiştir. Dalâlette iken yani kendini yalnızca beşeriyetiyle kabul ederken, HAKİKATİNİ fark etmiştir. Bu aşamada genişleme olursa, bu defa “EL VELΔ ismi devreye girer bu istikâmette ve kişi kendi varlığının ve muhataplarının her noktasında ve zerresinde ALLÂH’ın ESM ÖZELLİKLERİNİN AÇIĞA ÇIKTIĞINI basiret gözüyle görmeye başlar. Kimsenin dedikodusunu ve gıybetini yapamaz olur. Beşeriyet yaşam boyu kalkmaz! Çünkü data beyne giren, hiçbir bilgi yok olmaz veya silinmez! Ancak hakikatinden gelen bilginin kuvveti oranında bastırılır, pasifleştirilir. İşte beşerde açığa çıkan bu hakikat ilminin etkisi altında, varlığın beşeriyet özelliği arkasındaki hakikati boyutunu seyretme hâline “velâyet” denir. Çünkü o artık, beşerde arka planda tasarruf edenin Allâh esmâsı olduğunun seyrindedir. Allâh’la kavgası bitmiştir beşeriyet körlüğünün getirisi olan! Kurân’da geçen “şeytanın evliyası” tanımına gelince… Velî; yönlendiren, hedef gösteren anlamı taşır en basit anlatımıyla. Şeytan diye bir tür yoktur! CİN adıyla tanımlanan görülmeyen varlık türleri vardır. “İblis de cin idi” Kur’ân ifadesiyle. ŞEYTANİYET BİR VASIFTIR. Kur’ân insan ve cin şeytanlarından söz eder ki; şeytaniyet vasfı ile yaşayanlardır bunlar. İnsanın melekî denilen yanı vardır, karşısındakini düşünen özellikleridir ya da hakikatini hissedip yaşama yanı. Şeytanî yanı vardır kendini yalnızca beşer olarak kabul edip beşerî çıkarları, EGOSU için yaşama yanı. Şeytanın evliyası, denilenler, yaşamına beşerî çıkarları doğrultusunda yön veren bilgiye tâbi olanlar demektir. Meleğin de şeytanın da senin varlığının öğeleridir, dışardan gelen değil. Cin konusuna burada girmeyeceğim, o konuda yazdığım kitap http://ahmedhulusi.org sitesinde vardır, isteyen okuyabilir. Demek ki, insan ALLÂH değildir; Allâh esmâsının kompozisyonu olarak açığa çıkan KULDUR! Bu idrakle yaşayanın VELÎSİ ALLÂH’TIR! Çalmaz çırpmaz, ne dostunun ne de düşmanının dedikodusunu, gıybetini yapmaz, çünkü körlerden değil, ALLÂH VECHİNİ GÖRENLERDENDİR! Allâh bizi dostlarına dost eylesin, velîsi şeytan olanlardan muhafaza ve uzak eylesin!

  15. RAMAZAN ÖNCESİNDE ÇOK ÖNEMLİ BİR GERÇEĞE DİKKATİNİZİ ÇEKMEK İSTİYORUM... UZUN YILLAR ÖNCE TÜRKİYE’de ilk defa “RUH” adıyla işaret edilen şeyin data/bilgi beyin olduğunu; yaşadığımız her şeyin bu beynin yarattığı hologram dünyada oluştuğunu açıklamıştım. Nihayet şimdilerde bu hologram dünyamızı simülasyon adıyla fark etmeye başladılar... Ve her şey simülasyondur, hayaldir, madde yalnızca ALGIDIR; bu yüzden de din ve ibadet boş şeydir noktasına kaymaya başladılar! Bir yanda, Allâh’tan başka bir şey yok, dolayısıyla ben de Allâh’ım fikriyle yaşamın, “sünnetullâh”ın realitesinden ayrı düşüp, Allâh olduğunu sanan, çıkarlarına çöp batınca da karşındakilerle kavga edenler, her türlü dedikodu ve gıybetle ömür tüketenler... Diğer yanda da her şey simülasyon, beynimizdeki hologram, hayal diyerek, “İSLÂM DİNİ”nin uyarılarını, önerilerini laubali şekilde elinin tersiyle kenara itenler! İster beyninin algısına göre madde âleminde yaşadığını kabul et ister Allâh olduğunu düşün, ister de beynindeki simülasyon/hologram dünyanda yaşadığını kabul et, her hâlükârda SEN BEŞERİYETİNİN GETİRİSİ OLAN FİKİR VE DUYGULAR içinde yaşamaktasın! Bu yüzden de kızıyorsun, öfkeleniyorsun, üzülüyorsun, sıkılıyorsun, kavga ediyorsun (fikri/fiziki), yanıyorsun! Kur’ân, zamana göre değişmez, dönüşmez “SÜNNETULLÂH”a yani Allâh ismiyle işaret edilendeki sistem prensiplerine dikkat çeker. “SÜNNETULLÂH”, Allâh isimlerinin kompozisyonlar şeklindeki açığa çıkış sistematiğine, algılanan her şeyin oluşum mekaniğine işaret eder. Basit misal iki atom oksijen bir atom hidrojenle birleşirse su isimli yapıyı algılarız. Her etki bir tepkiyi oluşturur. Her oluşum bir an önceki kompozisyonun tetiklemesi sonucu açığa çıkar. Tüm yaşam, evren kabul ettiğimiz, sonsuz potansiyelin ilk anında gizlidir ve tetikleme sistemiyle, ihtiva ettiği bilgiye göre sayısız kompozisyonlar oluşturarak gelişir, açığa çıkar! Tıpkı spermdeki bilgi ile yumurtadaki bilginin son noktada insan organlarını ve bedenini oluşturma hâli gibi. “İnsan”, hakikatinin ilmi, ruhu denilen data beyni itibarıyla ölümsüz varlıktır; Allâh ismiyle işaret edilen sonsuz özellikler ihtiva eden potansiyeli itibarıyla. İnsanın bedeni ise en gelişmiş hayvan bedenidir, ölümlüdür! Beşeriyetin oluşturucusudur. Beyin veri tabanı önce bedensel bilgilerle dolduğu ve beyindeki sentezler bu bilgilere göre yapıldığı için herkes kendini, “BEN” dediği varlığını, bu beden olarak kabullenir. Bu da her insanın ilk varoluşunda “dalâlet” üzere olduğu olarak anlatılır. “Dalâletteydin, hidâyet ettik/ hakikatinden habersizdin, ölümsüz hakikatini fark ettirdik)! İBADETİN SÜNNETULLÂH İÇİNDEKİ YERİNE GELİNCE... Kur’ân, salâtı zorunlu kılmıştır... Salât YÖNELİŞ demektir! Varlığının hakikati olan RABBİNE, data beynindeki yaratıcı kudret potansiyeline YÖNEL, denmektedir. Allâh’a firar et (fefirru ilallâh) da bu yönelime dikkat çekmektedir. Kur’ân her sağlıklı insana SAVM yani ORUCU zorunlu kılmıştır. Günümüzde aç kalmanın bedene bin bir faydası internette sayısız anlatılmaktadır; ama tıpkı namaz gibi, yalnızca bedene faydası yönünden oruç önerilmemiştir! İBADET DENİLEN EYLEMLER, “İNSAN” adıyla işaret edilen varlığın, kendindeki, “BEN BU BEDENİM” algısından kurtulup, bedensiz, ölümsüz şuur oluşunu hissetmesi içindir! Bu konudaki tüm metaforik anlatımların özeti budur. KISACA, DÜNYANDAKİ, SENİ YAKAN ŞEYLERDEN KENDİNİ KURTARMAK İSTİYORSAN, BUNUN YOLU İBADETLERİN SIRRINA ERİP, GEREĞİNİ UYGULAMAKTIR. İŞTE KUR’ÂN BU AŞAMADA DEVREYE GİRER, “İNSAN”A HAKİKATİNİ HATIRLATMAK ÜZERE! Neler yapması, neleri fark etmesi için. Lütfen bu bakış açısıyla yeniden değerlendirin Kur’ân-ı Kerîm’i... KUR’ÂN ÇÖZÜMÜ, sırlarıhttp://ahmedhulusi.org da indirilebilir şekilde! Ramazan bereketiyle gele!

  16. YOLUN SONU... Düşüncelerimi takip eden, hâlimi merak eden dostlarım için biraz durumumdan söz etmek istiyorum. Bildiğiniz üzere, Ocak ayı başında İstanbul’a geleceğim günün gecesinde yoğun pnömoni eşliğinde ağır bir kalp krizi geçirdim yüzde 95 tıkalı aort ve yüzde 20 çalışan kalp ile. Ecel gelmemiş ki, yoğun bakım müdahalesi ve sonrasında stent takımıyla ayağa kaldırdılar NCU Rex hastanesinde. Son yapılan tetkiklerde ise miyokard enfarktüs sırasında ağır hasar görmüş kalpte iyileşme olmadığını ve durumun geri dönüşsüz olduğunu açıkladılar... Güzel haber, artık kalp krizi geçirme ihtimali olmadığımdı! Kalp geri dönüşsüz yüzde 20 ile çalıştığı için de bir an içinde ecel geldiğinde durabileceği idi! Kısacası her an durabilir bir vesile ile, bilerek yaşa, dediler! Ecelini bekle, demek istediler! Oysa yıllardır hazır olduğum bir şey bedensiz yaşama geçiş! Rabbime şükürden acizim ki, kafamdaki, dinle, yaşamla, insanın yapısıyla, Kurân’daki metaforların iç yüzleriyle ve daha pek çok konuyla ilgili sorularımın cevaplarını ayn-el yakin yaşattı. Bir kısmını da sizlerle, kitaplarımla, video sohbetlerimle, tweetlerimle KARŞILIKSIZ olarak çok uzun yıllardır paylaştım 1968’den beri. RUH ismiyle anılan yapının, enerji temelli dalga boyu ölümsüz bilgi yapı olduğundan başlayarak; her sırrın BEYİNDE olduğunu, beynin hakikatinin dalga boyu bilgi yapı olduğunu; onun orijininin de KUANTUM beyin olduğunu uzun yıllar önce yazdım, anlattım; Türkiye’de daha hiç kimse bu konularla ilgilenmezken! KABİR âleminin, beyindeki hologram veri dünyası olduğunu; insanların, şu anda ve kıyamete kadar bu dünyalarında yaşamakta olacaklarını; insanların bir aradalıklarının, onların farkında olmadan birbirlerini etkilediğini Kur’ân âyetlerine dayanarak açıkladım AYNA NÖRONLAR nedeniyle. Kur’ân çalışmalarımdan sonra beyin çalışma sistemi ve teori fizik alanındaki bilgi bütünlemeleriyle, Din-Bilim eşleşmelerini izaha muktedir kıldı Rabbim. Bilim amigdalanın en önemli işlevinin beden sağlığını korumak için KORKU duygusunu açığa çıkartmak olduğunu söylerken; biz, amigdalanın veri tabanı alanındaki işlevini açıklayıp, korumacılık alanının, veritabanının anlık KORUNMASI olduğuna dikkat çekip; kişinin YENİ BİLGİLERİ İNKÂR VEYA REDDİ ARKASINDA AMİGDALANIN ÇALIŞMASINA işaret ettik. Keşfen tespit ettiğimiz ancak, henüz bilimsel dayanağı oluşmamış nice yaşam sırları hakkındaki görüşümüzü ise açıklamaktan kaçındık, çünkü o yüzden, diğer anlattıklarımız da inkâr edilecekti. Artık, hiçbir beklentim olmaksızın, miras bırakacağım hiçbir dünyalığım olmaksızın, merak ettiğim hiçbir konu olmaksızın ecelimi bekliyorum. Sizlere tavsiyem ise... Şu anda beyninizin bilgi tabanına girmiş ne kabulleriniz varsa, içinde yaşamakta olduğunuz kuantum beyninizin hologram dünyasında (kabir âleminizde) kıyamete kadar yaşamınız devam edecek. “Herkes ateşini dünyadan beraberinde götürür” hadisinin işaret ettiği üzere, BİLGİ TABANINIZI ARINDIRIN; sizi yakan ateşinizi beraberinizde götürmeyin! Şunu fark edin ki... KURÂN’daki veya hadislerdeki anlayamadığınız hususlar yüzünden oluşan inkârınız, hep anlatılanı bir bir kelime tabanlı kabulden oluşmaktadır. Oysa Kur’ân ve dillendiricisi olan Rasûlullâh, zaman üstü olarak ihtiva ettiği bilgileri hep METAFORLAR olarak bizlere bildirmiştir. Kurân’daki her bildirimin, Rasûl a.s.’ın her açıklamasının kesin doğru olduğuna keşfimle şahidim. Sizler de METAFORLARI ÇÖZÜP, ANLATILANLARIN PERDE ARKASINI ANLADIĞINIZDA bunu görüp yaşayacaksınız. Âyet veya hadislerin hangi konuyu, neden, nasıl, hangi ortama veya kişiye, günün hangi şartlarına göre bildirildiğine vukûfunuz yoksa, inkârınız, suçlamalarınız bitmez! Umarım bugüne kadar açıkladıklarım, KUR’ÂN ÇÖZÜMÜ adlı çalışmam ve KİTABULLÂH DİYOR Kİ isimli Kurân’ın kilit âyetlerine dikkat çeken kitapçığım http://ahmedhulusi.org da okuyabilirseniz size yararlı olur. Yaşamınız sevgi yayan CANLARLA OLSUN, ETİKET NE OLURSA OLSUN! Şimdilik hoşça kalın…

  17. Bir süre için ayrılacağım ABD’den son X’imde bir soru sorayım... Bizim çok uzun yıllardır anlattığımız BEYNİNDEKİ HOLOGRAM DÜNYAN konusu günümüzde SİMÜLASYONDA YAŞIYORUZ diye açıklanmaya başlayınca hayli popüler oldu. Peki öyle ise şu konuya nasıl açıklık getirilecek? DİNİ kanaldan gelen bilgiler ile SİMÜLASYONDA YAŞIYORUZ konusu nasıl bütünleştirilecek? Dinin ölüm ötesi yaşamla başlayan süreç ile söyledikleri simülasyon yaşam öğretisi ile çakışmaz mı? DİN kesin doğruyu bildirdiğine göre… Beynindeki hologram dünyanda/simülasyonda yaşadığın kesin bilimsel realite olduğuna göre; bu ikisini bir arada nasıl açıklayacaksınız? Birini kabul uğruna, ikincisini ret bizi gerçeklikten uzak düşüreceğine ve inkâra düşüreceğine göre çözüm ne? İsterseniz bunu bir düşünün… Not: Cevabı eski kitaplarımızda ve video sohbetlerimizde vardı.

  18. HİÇ ALLÂHU EKBER DEDİNİZ Mİ? Bu tanımın anlamının ne olduğunu sorguladınız mı? Yoksa hâlâ, TANRI ULUDUR, saçmalığını tekrarla mı ömür harcıyorsunuz?

  19. KORKUNÇ ÇEVİRİ YANLIŞLARININ OLUŞTURDUĞU DÜŞÜNSEL SAPMALAR… DİN TAPINMAK İÇİN, BİLDİRİLMEMİŞTİR! “HAZRET”LER YARATILSIN, İÇİN BİLDİRİLMEMİŞTİR! Önce açıklıyayım ki, DİN, TANRI/İLÂH İNANCININ SAPIKLIK OLDUĞUNU VURGULAMAK, TANRILARA TAPINMANIN BOŞ ŞEYLER OLDUĞUNU KAVRATMAK İÇİN bildirilmiştir! “La ilâhe” bunu anlatır! Kelime-i tevhid, ‘tanrılar yoktur sadece ALLÂH adında bir ilâh vardır’, anlamında değildir! DİN, “ilâhlık/tanrılık kavramı boştur, SADECE, ALLÂH vardır” der ve açıklamasını da İHLÂS Sûresi’nde yapar. Detay bilgiyi http://ahmedhulusi.org da “ALLÂH” isimli kitabımızda bulabilirsiniz. İnsanların zihninde “bir obje olan ALLÂH” yanlışını düzeltmek üzere de Besmele’de “Bİ İSMİ ALLAH- İSMİ ALLAH” denilmiştir. İsmi ALLÂH, OLANIN BİR OBJE OLMADIĞINI TANIMLAYAN SÛRE DE İHLÂS SÛRESİDİR. Bu sûrenin en öz anlatımı ise, kendisini meydana getiren veya kendisiNİN meydana geldiği İKİNCİ bir varlık olmayan; som, yani kendisine hiçbir şey eklenemeyen veya kendisinden hiçbir şey açığa çıkmayan, muhtaciyet kavramından beri; sınır, zaman mekân kavramları ötesi TEK’tir İSMİ ALLÂH olan diye düşünülebilir. KUANTUM fiziğinin vardığı son nokta da zaten bu realitenin işaret ettiğidir! Şimdi gelelim KULLUK, İBADET kavramlarına… KULLUK, KÖLELİK DEĞİLDİR. Efendinin köleliği anlamında değildir! Basit olarak anlatmaya çalışayım: bir otomobil veya üretilmiş araç, üreticinin KULUDUR! İsteyerek veya istemeyerek KULLUK HÂLİNDEDİR! YARATICININ AMAÇ VE ARZUSUNA UYGUN OLARAK YARATILMIŞIN YAŞAMI VE İŞLEVİNİN ADIDIR “KULLUK”! Her şey, isteyerek veya istemeyerek, farkındalıkla ya da farkındalıksız KULLUK hâlindedir! “İyyake na’budu…” bunun farkındalığını itiraftır “FATİHÂ-GERÇEĞİ FARK ETME” Sûresi’ndeki. İsmi ALLÂH, olanın fark ettirdiği iki ana özelliği İLİM VE KUDRETTİR. Yani, sonsuz-sınırsız şuur ve enerji, diyebiliriz. BOYUTSUZLUKTAN, 2D boyuta dönüşmesiyle, şuur- enerji bütünlüğü, farkında olduğumuz veya olamadığımız TÜM ÂLEMLERİ, YARATILMA AMACINA GÖRE İŞLEVLENDİRMİŞTİR Kİ bu yüzden her şey KULLUK hâlindedir bu boyuttan itibaren! Ve dahi her şeyin aslı ve dahi faslı bu boyuttadır; bu boyutta olup bitmiştir! İçinde yaşadığımız âlem olan 3D boyut ise, 2D boyutta olup bitenin yarattığı ALGI olup, biz buna HOLOGRAM DÜNYAMIZ ya da SİMÜLASYON DÜNYAMIZ demekteyiz. Herkes de gerçekte yalnızca kendi DÜNYASINDA YAŞAMAKTADIR farkında olmasa da! İşte DİN'in bildirilmesinin gerçek nedeni, bu açıklamaya çalıştığım sistemin insana fark ettirilmesi; insanın ve âlemlerin hakikatinin ne olduğunun HATIRLATILMASI içindir. FITRÎ ibadet, KULLUK yanı sıra, fikrî ibadet KULLUĞA gelince... Fikrî kulluğun gerçeğini, “İslâm'ın Temel Esasları” kitabımızda anlattık. Web sitemizde! Namaz dediğiniz, “SALÂT"ın ne olduğunu “EHLİ BEYTTE NAMAZ" isimli youtube videomuzda dile getirmeye çalıştık. HOLOGRAFİK realiteye dayalı olarak, KUANTUM BEYNİMİZDEKİ (ki hakikati itibarıyla 2D’deki sonsuz özelliklere/esmâya dayanır) potansiyeli fark edip, nasıl KULLUK hâlinde olduğumuzu anlayalım içindir, İBADETLERDE OKUNAN ÂYETLER VE DUALAR! Bu yüzden de anlamını bilerek okumak ve üzerinde düşünmek gerekir. Şuursuz ibadet jimnastiği geçmez! Gelelim HAZRET hastalığına! Rasûlullâh a.s. devrinde ve akabinde herkes birbirine İSMİYLE HİTAP EDERDİ... Bugün dahi maneviyat ehli birbirine ismiyle hitap eder! İslâm'da ilme hürmet vardır, HAZRET ve sair pâyeler yoktur. İlme hürmet, ilmi değerlendirmekle olur, kişiler ilâhlaştırılmakla olmaz! Din, özün hakikatin olan RABBİNE, KUANTUM BEYNİNDEKİ POTANSİYELE/ESMÂ BOYUTUNA YÖNEL diye gelmiştir; seni dışsallıkta boş hayaller peşinde koşmaktan, insanları ilâh edinip onlara tapınmaktan kurtarmak için bildirilmiştir. İnsanlardaki ilme saygı gösterip değerlendir ama senin gibi bir kul olana kulluk etmekten kaçın! Aksi taktirde hakikatine/ hakikatindekine ihanet etmiş olursun. Ve şunu da bil ki, her sorunun cevabı vardır, iş ki ehlini bulasın… Rabbine inan güven ve Rabbinden iste, her ne istiyorsan! DUA da budur!

  20. Beyninizdeki gizli EVREN! Kuantum beyniniz holografik sistemle EVRENİ BARINDIRMAKTA! ALİ k.v. şöyle demişti: “Sen kendini küçük bir alem sanırsın ama tüm alemler sendedir!”

  21. İNSANLARI ŞARTLANDIKLARI VE HAYAL ETTİKLERİ ÖTELERİNDEKİ, DIŞSALLIKLARINDAKİ TANRI/ilâh KAVRAMINDAN KURTARIP; HAKİKATLERİ, ORİJİNLERİ OLAN VE İÇSELLİKLERİNİ OLUŞTURAN RABLERİNE, KUANTUM BEYİNLERİNİ OLUŞTURAN ALLÂH ÖZELLİKLERİNİ (esmâ) KEŞFE DAVET EDİYORUM. KULA KULLUK ETMEYİN!

  22. “KUR’ÂN BİLGİ KİTABIDIR”, demiştik… “OKU” deniyor Rasûlullâh aleyhisselâma… Ortada henüz hiçbir kitap, metin YOK! “OKU”ması istenen nedir? Rasûlullâh, “okuyabilenlerden değilim” diyor. ‘Okumam yazmam yok’ demiyor! ÜMMÎ, “OKU”yamayan anlamındadır. Prof, şeyhülislâm vs olabilirsin, ama “OKU”yan değilsen ÜMMÎ’dir sıfatın! “İkra bismi rabbike elleziy halâk”, “Sen”i yaratan ismi RAB olanın varlığındaki özelliğiyle OKU” deniyor. Bilgi, orijinaliyle, datadır; dalga boyu anlamdır! Orijinaliyle bilginin LİSANI YOKTUR! Vahiy olan bilgi, lisansız olarak, Rabbi diye tanımlanan kuantum beynindeki potansiyelden “inzâl” (inerek?) olarak bilgi tabanına göre proses olarak çözülmüş; kavranılmış ve bilgi tabanındaki lisan olan Arapça ile dillendirilmiştir. “OKUNMASI” dilenen şey, içselliğindeki ve dışsallığındaki (esasen beyin için böyle bir ayırım YOKTUR) varlığın TEK BİR vücut olduğunun seyridir! “OKUYAMADIĞIN SÜRECE SIFATIN ÜMMÎDİR” demiştim. Gelelim bizim OKUMA KONUSUNDAKİ seviyemize... Kur’ân, Rasûlullâh’ın Kureyş kabilesinde dünyaya gelmesi ve lisanının da Arapça olması hasebiyle Arapça olarak dillenmiştir ki, çevresindeki Araplar da ANLASINLAR için! Görüldüğü gibi KONU GELEN BİLGİNİN ANLAŞILMASIDIR. ANLAŞILMAYAN BİLGİYE İMANDAN DA SÖZ EDİLEMEZ! Akıl anlasın, çözsün ki İMAN etsin. AKLI OLMAYANIN İMANI OLMAZ! Ne demektir bu? Aklın olmayışı demekten murat, bilgi tabanında gelen bilgiyi çözecek ve bütünleyecek kadar yeterli veri olmadığı için; ya da veri tabanı daha önce girmiş başka bilgilerle KİLİTLENMİŞ olduğu için konuyu çözememesi demektir. Bize ulaşan bir bilgiyi değerlendirmemiz için önce o bilginin bildiğimiz lisan üzere karşımıza çıkması, sonra anlamamız, daha sonra da o bilgiyi çözümleyecek veri tabanına sahip olmamız gerekir. İster KUR’ÂN bilgisi ister Rasûlullâh’tan gelen başka bilgi ya da modern fizikten gelen bilgi olsun hep söz ettiğim sistem içinde değerlendirilir. Beyine ulaşan bilginin lisanından söz edebilirsiniz ama beyin içinde, veri proses alanında LİSAN YOKTUR; data çözümü vardır! Bunun örneğini de bir çoğunuz rüyanızda yaşamışınızdır. Hiç bilmediğiniz bir lisanda konuşan yabancının dediğini anlamışsınızdır. KABİR âlemi denmiş olan kuantum beyindeki zihin alanında lisan kavramı yoktur! Melekî denen bilgi de bu tarz data/bilginin, beyinin proses alanına ulaşması demektir. Kuantum beyin, orijini itibarıyla, tüm evrensel bilgi okyanusuyla bütünlük ve bunun getirisi entegrasyon ve iletişim hâlindedir. Bu iletişimden doğan, veri tabanına akan bilgiler de MELEK metaforuyla anlatılmıştır. Tüm bu oluşum MEKÂNSAL BİR DIŞSALLIĞA DEĞİL, BEYNİN BOYUTSAL iletişimine dayanır. Din ve geçmiş erenler metaforlarla bu anlattıklarıma işaret etmiştir. Hepsinin dediği haktır, gerçektir! Bu yüzdendir ki kadim “KENDİNİ TANI” işareti insana en önemli ipucudur. Beyin veri tabanı, bedenden girmiş bilgilerle KİLİTLENMİŞ OLDUĞUNDA, kendini ölümlü beden varlık olarak kabullenip, ölüp toprak olup yok olacağım zannına kapılır. ÇAĞIMIZ ALTIN ÇAĞDIR! ALTIN ÇAĞDA PIRLANTA BİLGİLER AÇIĞA ÇIKMIŞ; madde kabulünün beynin algı yanılsaması olduğu, evrenin hakikatinin dalga boyu bilgi yapı olduğu, insanın hakikatinin dahi bu ÖLÜMSÜZ BİLGİ YAPI OLDUĞU fark edilmeye başlanmıştır. Bilin ki artık her sorunun cevabının olduğu bir çağda yaşamaktayız! Ne mutlu Rabbinin “OKUTTUKLARINA”! Rabbimiz “OKU”mayı bağışlasın!

  23. FARKI FARK EDEMEYENE, FARKI FARK ETTİRMEYE ÇALIŞMAYINIZ! FITRATI DEĞİŞTİREMEZSİNİZ!

  24. Hakkıyla “Allâhuekber” diyen “HİÇ”liğin kapısına gelmiştir. Allâh “HİÇ”liğin HİSSİYATINI açığa çıkartırsa “HİÇ” olursun. (Fena fillâh) “Allâh dilediğini yapar” (âyet); “Allâh yaptığından sorumlu olmaz, SEN olursun!” (âyet). (Bekâ billâh) “ALLÂHU EKBER” ne demektir; nasıl anlamalıyız! Bildiğimiz kadarıyla. https://ahmedhulusi.org/tr/yazi/kuran-mucizesi-ekberiyet

  25. “Salât (namaz da derler) müminin Mirâc’ıdır”, denilmiş. “Mirâc’ı olmayanın salâtı (namazı) yoktur” da denilerek; salâttan amacın mirâc’ı yaşamak olduğu vurgulanmış. Bu anlatımlarla, tasavvufla ilgilenenlerin bir kısmında da yanlış bir algı oluşmuş... “Mir’âc son noktadır, ana hedeftir” gibilerden... Mir’âc, hedeflenenin kapısıdır! Hedeflenenin başlangıç sürecidir. Mir’âc araçtır, amaç değil! Amaç, mir’âc yaşanmasıyla birlikte, yani RABBİNİN MÜŞAHEDESİYLE birlikte, “HİÇ” olduğunun farkındalığının Sende açığa çıkmasıdır! Böylece de her an RABBİNİN, var sandığın benliğinin üzerindeki MUTLAK TEDBİR VE TASARRUFUNU seyredersin, HİÇBİR ŞEYİ VE OLAYI “BEN”lenmeden! Beşeriyetin gereği (gerçekte muradı ilâhî gereği), bu seyir sislenirse de günde belki yetmiş belki yüz defa istiğfarı yaşar, farkındalığına dönersin. Uzun sözün kısası, mir’âc hedef, son değil, hakikate uzanan yolda bir aşamadır! Allâh taliplerine kolaylaştırsın, hazmıyla!

30 / 32

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!