Abdullah b. Feyruz ed- Deylemi şöyle demiştir:
“Ubeyy b. Ka’b (r.a.)’ın yanına geldim ve kendisine:
−Zihnimi kader ile ilgili bazı sözler karıştırdı. Bana bu hususta bir şey anlat; belki Allâh bu vesveseleri kalbimden giderir dedim.
Ubeyy b. Ka’b şöyle konuştu:
−Eğer Allâh, göklerinde ve yerinde bulunanların (hepsine) azap verseydi, zâlim olmazdı; onların hepsine rahmeti ile muamele etseydi, rahmeti onlara, onların yaptığı işlerden daha hayırlı olurdu.
Allâh yolunda Uhud dağı kadar altın harcasan kadere iman etmedikçe, başına gelenin şaşmayacağına, gelmeyenin de asla sana isâbet etmeyeceğine iman etmedikçe, Allâh bunu senden kabul etmez.
Bundan başka bir inanç üzerine ölürsen, cehenneme girersin!”
Abdullah Deylemi der ki: “Sonra Abdullah b. Mes’ud’a gittim. O da aynı şeyi söyledi.
Huzeyfe b. Yeman’a gittim, aynı şekilde konuştu. Sonra da Zeyd b. Sabit’e gittim; o da aynı şeyi Allâh Rasûlü (sallâllâhu aleyhi vesellem)’nden nakletti.” (Ebu Davud) (Lüzum’s Sünen)
* * *
Abdullah b. Amr (r.a.) söylemiştir:
“Allâh Rasûlü (sallâllâhu aleyhi vesellem)’i işittim, şöyle diyordu:
−Muhakkak yüce Allâh yarattıklarını (önce) bir karanlık içinde yarattı; sonra onlara nûrundan saçtı! Bu nûrdan nasibini alan kimse hidâyete erdi!.. Nasibini alamayan da dalâlete saptı!..
Bunun için, ALLÂH’ın ilmine göre kalem kurudu!.. Yani işlerin takdiri son bulmuş ve kalemin yazacağı bir şey kalmamıştır” derim. (Tırmızî - İmam b. Hasan senetle)
* * *
Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir:
Allâh Rasûlü (sallâllâhu aleyhi vesellem) bize çıkageldi. Biz, kader hakkında münakaşa ediyorduk. O kadar kızdı ki, yüzü kıpkırmızı oldu. Sanki yanaklarına nar suyu sıkılmıştı ve ;
−Bununla mı emr olundunuz, bununla mı ben size gönderildim. Sizden önceki ümmetler ancak bu mesele hakkında münakaşaya giriştikleri vakit, helâk oldular. Yemin ediyorum, bu hususta nizâ etmemeniz için, yemin ediyorum size!.. buyurdu. (Tırmızî)
* * *
Cabir (r.a.)’dan:
Allâh Rasûlü (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
−Kadere, hayrına ve şerrine iman etmedikçe, başına gelenin asla şaşmayacağına, başına gelmemesi mukadder olanın da asla gelmeyeceğini bilmedikçe, hiçbir kul iman etmiş sayılmayacaktır. (Tırmızî)
* * *
Aişe (r.a.)’dan:
Allâh Rasûlü (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
−Lânet ettiğim altı kişi vardır ki, onlara Allâh ve gelmiş geçmiş her Nebi ve Rasûl lânet etmiştir. Bunlar:
Allâh’ın kitabına ilave yapan,
Kaderi tasdik etmeyen,
Allâh’ın zelil kıldığı (günahkârları) yükseltmek, azîz kıldığı (sâlih) kulları alçaltmak için ceberût ile insanların başına musallat olan,
Mekke hareminde yasak olanı işleyen,
Ehl-i beytime zulmeden, bir de sünnetimi terk eden kişidir. (Tırmızî)
* * *
Ümmü Habibe (r.a.):
−Ey Allâh’ım, bana uzun ömür vermek suretiyle beni zevcim Rasûlullâh’tan, babam Ebu Süfyan’dan ve kardeşim Muaviye’den faydalandır!.. dedi.
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) kendisine:
−Sen Allâh’tan kesinleşmiş eceller ve zaruri olan birtakım şeyler ve taksim edilmiş rızıklar hakkında birtakım talepte bulundun ki; Allâh onlardan hiçbirini ne vakitten önceye alır, ne de sonraya bırakır!.. Eğer, Allâh’tan seni cehennemdeki azaptan ve kabirdeki azaptan kurtarmasını isteseydin senin için daha hayırlı olurdu... buyurdu.
Bunun üzerine bir adam:
−Yâ Rasûlullâh, şu maymunlar ve hınzırlar, (hani şu azap maksadıyla insanların) çevrildiği maymunlar ve hınzırlardan mıdır?.. diye sordu.
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle cevap verdi:
−Muhakkak ki, yüce Allâh hiçbir kavmi helâk veya azaba çarpmadı ki, sonra onların neslini devam ettirsin. Bugünkü maymunlar ve hınzırlar, önceden mevcuttular. (Müslim)
* * *