− Tarih tekerrürden ibarettir, deniyor. Belki, o anlamda tarih bilgimizi de geliştiriyordur... Zira, insanlara hakikati bildiren her zât, benzer şekilde olaylarla karşılaşmış...
− Kendimizi tanımamız yolunda rehber olma gayesiyle...
− Neler olabileceği konusunda bilgimiz olsun, görüşümüz genişlesin diye sanırım...
− Üstadım... Âdem’in Rabbine âsi oluşu rubûbiyetin özelliğinden değil midir?.. Rubûbiyetin özellğinden ise Âdem Rabbine nasıl âsi olur? Rubûbiyetin hükümlerini yaşayan ilâhî huzurdan tard olur mu?..
Üstad
− O konu “AKIL ve İMAN “ kitabında... Lütfen o konu için “AKIL ve İMAN” kitabını okuyun...
Cevaplar
− Nemrud’un ateşi Hz. İbrahim’in özündeki seyrinde geçtiği cinlerin boyutu olabilir mi Üstadım?
− Nemrud’un ateşi âdeta Deccal’ın cehennemi hükmünde; benliğin önündeki ilk imtihan olup, her bir insan için geçerliliği söz konusudur! (Gene olayın bize uygulanırlığını da dikkate alarak), Kâbe’yi inşasına: “Allâh’ın mescitlerini, “B” sırrıyla Allâh’a ve Âhir güne iman edenler ANCAK imar eder” işaretinin yüklediği mesûliyeti ve şartları yerine getirmeyi; anlıyorum... (Kuş âyeti hakkında önceki görüşlere ilave edecek orijinal bir fikrim yok)...
− Üstadım, Hz. İbrahim İsimli Nebi, kendisini “Allâh” ismi aynasında görmüştür! Önce bunu idrak etmek gerekiyor!.. Her Nebi bu vasfı elde etmiş midir, bu tartışılır... Ancak, Hz. İbrahim Kendini (hakikatini) gördüğünde; gören artık Hz. İbrahim değildir! Var olan mutlak varlık, kendini seyretmededir! Bu vasıf (yani görenin gördüğünde sahip olduğu özellikler), Hz. İbrahim adı altında muhtelif misallerle anlatılmıştır...
Âyetler, Hz. İbrahim adı altında olayları analiz etmek gerekirse, Kâbe’yi inşası, Kâbe’nin hakikatine vâkıf olması; kuşa can vermesi, ilâhî vasıflarla tahakkuk etmesi; Ateşte yanmaması ise mutlak benlik idrakına sahip olan bir birimin terkibiyet hükmünde yaşamadığını ve herhangi bir kimse tarafından sınırlandırılamayacağını göstermektedir! Teşekkür ederim.
− Mevzu edilen Nemrud’un ateşi, belki biz insanların her gün karşılaştığımız ve yaşadığımız; bize dokunduğunda, üzen, yakan olaylar olduğunu; ancak bu yanmaları bünyemizde erittiğimizde; bu olaylara karşı güç kazanmamız ve bir daha başımıza geldiğinde bizi etkilememesi ateşten çıkmaktır!.. Tüm bunların neticesinde de bizde kuvvede kalmış özelliklerin cebimize giren üzerinde tasarruf ettiklerimiz olduğu kanaatindeyim...
− Kendini−ÖZ’ünü bilmiş; ve dahi varlığında mevcut olan güçlerinin hakkını verebilen; ATEŞte yanmaz! Bu güçleri ile tahakkuk edebilen, Kâbe’sini inşa etmiştir; ve insanları da buna davet eder! Olaylar tamamen kendimizi tanımamızın çeşitli merhaleleridir; diye düşünüyorum...
− Bu olayların asıl anlamları direkt olarak insanlara verilseydi kolay idrak edilmezdi! Hazmederek araştırmak insan için daha doyurucudur. Zaten takdir edilmişse karşısına da çıkacaktır.
Üstad
− Yiyip−içip, gezip−tozup gönül eğlendirirken; günde veya haftada bir−iki saat de hobi kabilinden bu konuya eğilerek nasıl anlayacağız ki biz bu SIRLARI?.. Bunun nasıl gerçekleşebileceğini bir bilen varsa, lütfen anlatsın bana?..
Cevaplar
− Kuşu dörde bölüp, tekrar diriltmesi Allâh’ın kudret sıfatının tezahürü olan dört meleğin varlığı ile meydana geldiği anlatılmak mı isteniyor Üstadım?..
− İbrahim (a.s.)’ın bu üç aşamalı olayı “öz”e seyri tarif ediyor... Varlığının gereğini idrak ile kavminin putlarını kırmıştı... Kavmi onu ateşe attı, (aleve değil) ama kavminin ateşi onu yakmadı...