Çok mu Zor?
Çok mu zor geliyor bize, bazı gerçekleri anlayabilmek?..
Okuduğumuz, ezberlediğimiz ve defalarca konuştuğumuz bazı gerçekleri görüp; gereği gibi değerlendirmek o kadar çok zor mu?
Dünya’ya ve devlete “selâm olsun size” deyip; yalnız başımıza gideceğimiz ölüm ötesine ve “Allâh”a yönelmek o kadar mı zor?
Gelin bir defa daha tekrarlayalım...
Devlet; insanların haklarını korumak ve insanlara hizmet etmek amacıyla insanlar tarafından kurulmuş bir organizasyondur; kutsal değildir, toplum tarafından her türlü düzenlemeye tâbi tutulabilir bir kuruluştur.
Devletin dini olmaz! Dinin devleti olmaz!
İnsanların bir araya gelerek oluşturduğu, insanları yönetim kadrosu olan devlet; yalnızca o insanlara hizmet amacıyla oluşturulmuş bir kuruluştur ki, görevi insanlarının hayatını ve haklarını korumak; onlara din, dil, ırk, renk farkı gözetmeksizin eşit hizmet götürmektir.
Bu organizasyon içinde bulunanların hiçbir kutsallıkları ve dokunulmazlıkları olamaz; bunların yönetim gücünü kendi çıkarları (maddi-manevî) yönünde kullanmaları ise, topluma ve tevdi edilmiş bulunan emanete ihanettir.
Devletin, topluma din empoze etmeye ve uygulatmaya kalkışmaya hiçbir şekilde hakkı ve yetkisi yoktur.
Devlet, insanlarının her türlü inancına karşı eşit mesafede olmak zorundadır.
Devletin, insanlarına, inançları istikametinde özgürce yaşamaları; yanı sıra, birbirlerinin inançları üzerinde baskı kurmamaları için, hizmet verme zorunluluğu vardır.
Devlet, her kademesiyle, insanların inançları gereği olup, başkalarının haklarına tecavüz etmeyen bütün davranışlarına saygı göstermek zorundadır!
Devletin varoluş hikmeti topluma hizmettir!
Devlet, topluma hizmet organizasyonudur; topluma baskı ya da bir kesime çıkar sağlama amacıyla faaliyet geliştiremez.
Tüm topluma hizmet amacından uzaklaşmış devlet, varoluş meşruiyetini yitirir!
Devlet, kişilerin inançlarına ters düşen şeyleri, ne olursa olsun, onlardan talep edemez.
Din; “ALLÂH adıyla anılan”ın yaratmış olduğu “Sistem ve Düzen”dir!
İnsanlara bu değişmez “Sistem ve Düzen”, Nebiler ve Rasûller aracılığıyla haber verilmiş; “ölüm ötesi” yaşam gerçeğine inanırlarsa, buna göre o boyuttaki ebedî yaşama kendilerini hazırlamaları uyarısı yapılmıştır.
Kur’ân tarafından yapılan açıklamalara göre insan, “iman edip gereği olan sâlih fiilleri ortaya koyarsa” ölüm ötesinde rahat edecek, aksi hâlde davranışlarının sonucu olarak azap çekecektir.
Ayrıca bildirilen Din’e göre, kişi yeryüzünde “Halife” olarak yaratıldığı için, ötede bir tanrı aramaktan vazgeçmeli, “ALLÂH Adıyla İşaret Edilen”i kendi derûnunda keşfederek bunun sonuçlarını yaşamalıdır.
Din, insandan, başkalarına baskı yapmasını istemez! Din, her aklı olan insana Allâh Rasûlü tarafından yapılmış olan bir teklif ve uyarıdır. Dileyen ciddiye alır, üstünde düşünüp gereğini uygular; dileyen de ciddiye almaz ve ölüm ötesi yaşamda bu davranışının sonuçlarına katlanır!
Dinin muhatabı devlet değil, fertlerdir!
Ölüm ötesinde yaşamı devam eden tek başına ferttir; ölüm ötesi yaşama hazırlanması gereken de, tek başına o boyuta geçecek olan ferttir!
Devlet, dinin muhatabı değildir; buna karşın devlet, dine inananlara da ayırım yapmadan hizmet vermek zorundadır!
Devlet, ferdin inançlarına hiçbir şekilde müdahale etmek hakkına sahip değildir; ancak uygulamalarını toplumun genel isteği doğrultusunda, kişilik haklarına da tecavüz etmeden düzenlemek zorundadır.
İnsanlar ve devlet bilmelidirler ki, bir başkasına baskı uygulayarak yaptırılan her hareket, sonuçta ters tepecek ve baskı uygulayanı vuracaktır!
İnsanlara dinin orijinali anlatılmalı ve gereklerini uygulayıp uygulamamaları, kişinin kendi insiyatifine terk edilmelidir.