Perde Ne?
“Perde”miz nedir ve nerededir biliyor musunuz?..
İnsanların “somut” düşünmesi ne demektir biliyor musunuz?..
Önce şunu anlayalım... “Soyut” ve “somut”, içinde olduğu boyuta göredir!
Sizin, beyninizde, farkında olarak algıladıklarınız “somut”tur... Bu “rüya” da olabilir; “hayal” de!..
Burada ölçü, beş duyu ile onu algılamanız değil; beyninizin onu bir şekilde fark edilir hâle sokmasıdır... Yani önemli olan, o şeyi, sizin bir yolla fark etmenizdir! İşte bu fark edişle birlikte, o şey, sizin “somut”unuzdur!.. İsterse başkaları için o şey, hâlâ “soyut” hükmünde olsun!
Sizin “soyut”unuz ise, bilincinizde, bir sûrete, bir şekle oturtamadığınız için ne olduğunu tam bir açıklıkla fark edemediğiniz şeydir...
Bilirsiniz, öyle bir şey vardır, hissedersiniz; hatta, sanki o şeye elinizle dokunacak kadar yakınsınızdır; ama gene de, onun adını koyup, ne olduğunu tespit edemezsiniz!.. İşte bu, “soyut”unuzdur!
Bizim kullandığımız çoğu tâbirler, isimlendirmelerimiz, pâyelendirmelerimiz, değerlendirmelerimiz, hep GÖREdir ve kafamızdaki eskilere dayanan kendi “somut”umuza işaret aracımızdır!
Beyin, biz daha fark etmeden, olayları, kendi veritabanına göre çok daha değişik şekilde değerlendirir!
Beyne bir veri gelir... Beyin gelen bu yeni veriyi-dalga boyunu, kendi eski verileriyle karşılaştırır... Eğer daha önce ona, yeni geleni andıran bir veri yüklenmişse, hemen onunla eşleştirerek sentez ve ona göre bir değerlendirme yapar. Siz, eski veriler ışığında o yeni veriyi değerlendirirsiniz böylece... Bundan da, “Ben onu biliyordum zaten” çıkar...
Bu, ruha da böylece yüklendiği içindir ki, cennet boyutunda yaşayanlar birtakım şeyler için, “Bu daha evvelce tattığımız şeylere benziyor” diyeceklerdir!.. Oysa orada tadılan, bambaşka bir şeydir!.. Ama bunu, anlatmaya çalıştığım olay yüzünden, burada fark etmiş olanlar dışındakiler, fark edemeyeceklerdir!
Bu sebepledir ki, bu Dünya’da, yepyeni ve ilk defa karşılaştığımız şeyi, hep eskiyle kıyaslamaya ve eskiye GÖRE değerlendirmeye kalkarsak; o yeni karşılaştığımızdaki ORİJİNALLİKTEN perdeleriz kendimizi!.. Sonra da deriz ki, “Yeni bir şey yok”!
Oysa, eski bir şey yok!..
“O”, her an yeni bir yaratışta!.. Eskiyi tekrar yaratmıyor, yeniden veya yenileyerek!
Öyle olsaydı, reenkarnasyon olur; mesela, Abdülkâdir Geylânî yeni baştan gelirdi dünyaya bir başka resim veya isim altında!.. Ya da bir başkası!
Bilin ki...
“Düne ait ne varsa, dünde kaldı cancağızım” diyor kaç yüzyıl önce Mevlâna Celâleddin... Ama bu sözün derinliğini ve kapsamını hiç düşünmüyoruz!
Hep, yaşamı, eskinin veya eskilerin, veya eskiden verilmiş mertebe, değer ve pâyelerin devamı olarak kabul ediyoruz! Aklımıza gelmiyor, yeni -yeniden veya yenilenen değil- yaratış ne demek?.. Bu neleri kapsıyor?
“Tecdid”i, yeniyi ortaya koymak gibi anlıyorum ben, “fiy halkın cediyd”den gelen bir şekilde; “eskiyi yeniden” ortaya getirmek olarak değil.
Yenileri, eskiyle değerlendirdiğimiz için de, otomatik olarak geçmişin hayal dünyasında yaşıyor; yarın, geçmiştekinin değişik elbiselisini göreceğimizi tasavvur ediyoruz!
Dünya’yı da böyle değerlendiriyoruz, Dini de, tasavvufu da, evliyayı da!..
Oysa, dün, ders almak; o dersle, yeniyi değerlendirmek için gereklidir; geri gidilmek ve yaşanmışı tekrar yaşamak için değil! Bu “Allâh’ın sistem ve düzeni”ne aykırıdır!
“Dün”ü değerlendirmek ayrı şeydir; “dünde” yaşamak ayrı şey!
Hayal dünyanızdaki dünden gelen değer yargılarınız, pâyeleriniz ve kurgularınızla kendinizi bağlayıp, kayıt altına aldığınızın; bu yüzden yeni yaratılmış sayısız kemâlâtı gözden kaçırdığınızın farkında mısınız acaba?
Kemâlât sahiplerinden ancak kâmil işler çıkar! Eğer sen düne kıyaslayarak bir eksiklik görüyorsan, ya o kişi kemâlât ehlinden değildir; ya da öyledir, kendi eksikliğinden dolayı onun yaptığını eksik görüyorsundur; onun fevkindeymiş gibi değerlendirme yaparak! Hem hikmetini bilmezsin; hem de yeniyi, eskiye-eskilere kıyasla yargılar, kendine göre değerlendirme yaparsın! Ama ateşi toprakla kıyaslayan bunda yanılmıştı!