İşte, bu “İslâm Fıtratı” varlığındaki Esmâ-i ilâhî’den dolayıdır... Bilse de bilmese de, idrak etse de etmese de, gereğini yaşasa da yaşayamasa da...
İnsan, “İslâm Fıtratı” üzere yani her an Allâh’a, Esmâ’sının özelliklerini açığa çıkarmak suretiyle kulluğunu ifa eder bir biçimde dünyaya gelmesine karşın; doğuşundan itibaren çeşitli şekillerle dışarıdan gelen bilgi bombardımanına tâbi tutulur. Bu bilgilerin çok büyük bir kısmı, içinde yaşadığı toplumun şartlanmaları biçimiyle meydana gelir...
Kişi, hangi çevrede yaşıyorsa, o çevrenin şartlanmalarını, gerçek ve mutlak değerlermiş gibi kabul eder! Bu kabul ediş, onun varlığını, özünü, hakikatini, kendi varoluş gayesini, “Ben” dediği varlığın hakikatini tanımasına engel olan en büyük perdedir!..
İşte, Allâh ile kul arasındaki “nâr”dan perdeleri meydana getiren en önemli yanılmalar bunlardır...
Bu yanlış bilgilendirme, şartlandırma, yanlış programlanma dolayısıyla o kişi, hemen hepimizin sandığı gibi, kendini bir beden kabul eder. “Ben bu bedenim” der... “Aynada gördüğüm bu varlığım” der.
Böylece de, “Halife” olarak var olduğunun idrakından tamamıyla uzak bir biçimde, yeme içme, uyuma, rahat etme, seks ve her gördüğüne sahip olma, her gördüğüne hükmetme arzuları içinde yaşar... Bu yaşam biçimini Kur’ân:
“...İşte bunlar en’am (evcil hayvanlar) gibidirler; belki daha da şaşkın!..” (7.A’raf: 179) diye tanımlar...
Bu arada bazı kişiler, fark ettikleri birtakım işaretler, mesajlar veya belli düşünceler sonucunda, kendilerinin ne olduğunu araştırmaya başlarlar.
Ben neyim?.. Kimim?..
Nereden geldim, nereye gidiyorum?..
Benim varlığım ne, aslım ne?..
Ben, çürüyüp, kaybolup, yok olacak bir et-kemik beden miyim, yoksa bunun bir devamı mı var?.. diye düşünmeye başlar...
Biraz tahsil gördüyse, bilir ki “Var olan hiçbir şey yok olmaz!”
Var olan hiçbir şey yok olmayacağına göre; kendisinde bir bilinç var olduğuna göre; bu bilinç ve bu bilinçle var olan kişilik de hiçbir zaman yok olmayacaktır!
Ama, beden yok oluyor!..
O zaman anlar ki “bu beden yok olmasına rağmen, ben yok olmayacağım! Yaşamıma devam edeceğim!”...
Bunu kavradığı zaman kişi, bu defa merak etmeye başlar:
“Peki, beden yok olmasına rağmen, ben yok olmayacağıma göre; “Ben” neyim, kimim, nasıl bir varlığım?.. Daha sonraki aşamalarda başıma neler gelecek, nelerle karşılaşacağım?”...
İşte bunları araştırmaya başlar...
Bunları araştırmaya başladığı zaman da bir yola girmiştir artık o!..
Hangi yola?.. “Kendini tanıma” yoluna!
Ama, “kendim” sözcüğü ile ne anladığı henüz meçhuldur!..
Evet! Diyor ki, “Ben bu beden değilim!.. Ben bu beden değilim ama, neyim?.. Bir ruh muyum?..”
“Ruh’sun!” diyorlar...
“Ruh muyum veya bir şuur muyum? Düşünce miyim, neyim?” ...
İşte bu noktada insanlara ışık tutmak, insanları uyarmak, kendi özlerinin değerlerini ve güçlerini bildirmek suretiyle onları müjdelemek...