8 - Enfâl Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
-
Yes’eluneke anil enfal* kulil enfalü Lillâhi verRasûl* fettekullâhe ve aslihu zate beyniküm* ve etıy’ullahe ve RasûleHU in küntüm mu’miniyn;
Sana savaş ganimetlerinin taksimini (konusunu) soruyorlar... De ki: “Savaş ganimetleri, Allâh ve Rasûlünündür... Allâh’tan (hakikatinizin yaşanmaması hâlinde, bunun getireceği sonuçlarından) korunun ve aranızdaki din kardeşliği ilişkisini (birbirinizin hakikatini görerek) düzeltin. Eğer (hakiki) iman edenler iseniz, Allâh’a ve Rasûlüne itaat edin (çünkü Hakikatiniz ve o hakikatin dillendiricisi, sizin hakikatinizi yaşamanızı ister).”
-
İnnemel mu’minunelleziyne izâ zükirAllâhu vecilet kulubühüm ve izâ tüliyet aleyhim ayatuHU zadethüm iymanen ve alâ Rabbihim yetevekkelun;
Kesinlikle iman edenler o kimselerdir ki, “Allâh”ı anıp düşündüklerinde onların şuurlarında ürperti olur (o azamet yanında kendi acziyetlerini düşünmekten); onlara O’nun işaretleri okunduğunda, onların imanlarını arttırır (düşünebildikleri oranda)... Onlar Rablerine tevekkül ederler (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin, gereğini yerine getireceğine iman ederler).
-
Elleziyne yukıymunes Salate ve mimma razaknahüm yünfikun;
Onlar ki, salâtı ikame ederler (Allâh’a yönelişleri sonucu, tüm varlığın O’nun hükmüne uyduğu; âlemlerde Allâh Esmâ’sından başka {dûnunda} hiçbir şey olmadığı yaşanarak, “Bakıy Allâh’tır” hakikati açığa çıkar) ve onları rızıklandırdıklarımızdan (maddi veya salâtı yaşamanın sonucu oluşan manevî rızkı) infak ederler.
-
Ülaike hümül mu’minune Hakka* lehüm deracatün ‘ınde Rabbihim ve mağfiretün ve rizkun keriym;
İşte onlardır hakkıyla (tahkike dayalı) iman edenler... Onlar için Rableri indînde (hakikatleri olan Esmâ mertebesinin getirisi olan) dereceler, mağfiret (Esmâ kuvvesi olan ilmin benliği örtmesiyle oluşan bağışlanma) ve kerîm rızık (cömert - şerefli rızık, maddi veya manevî rızık) vardır.
-
Kema ahraceke Rabbüke min beytike Bil Hakk* ve inne feriykan minel mu’miniyne le karihun;
Nitekim Rabbin seni, Hakk’ı yaşatarak (duygusallıktan değil) evinden çıkardığında, gerçekten iman edenlerden bir bölümü bundan hoşlanmıyorlardı.
-
Yücadiluneke fiyl Hakkı ba’de ma tebeyyene keennema yüsakune ilel mevti ve hüm yenzurun;
Hak apaçık ortaya çıkmışken, buna rağmen onlar bunu kabullenmiyorlardı... Sanki onlar göre göre ölüme gidiyorlardı.
-
Ve iz ye’ıdükümullâhu ıhdet taifeteyni enneha leküm ve teveddune enne ğayre zâtiş şevketi tekûnü leküm ve yüriydullahu en yuhıkkal hakka Bi kelimatiHİ ve yakta’a dabirel kafiriyn;
Hani Allâh size iki gruptan (Kureyş ordusu veya kervandan) birinin sizin olacağını vadediyordu... Silah sahibi olmayanın (kervanın) sizin olmasını arzu ediyordunuz (kısa vâdeli kazanca, getirisi kolay olana bakıyordunuz, hâlbuki uzun vâdede size zarar verecekti bu isteğiniz)... Allâh da uyarılarıyla Hakk’ı gerçekleştirmek ve hakikat bilgisini inkâr edenlerin ardını kesmeyi diliyordu.
-
Li yuhıkkal hakka ve yubtılel batıle ve lev kerihel mücrimun;
Hakk’ı gerçekleştirmek ve boş, asılsız olanı geçersiz kılmak için... İsterse Allâh’a karşı suç işleyenler bundan hoşlanmasın!
-
İz testeğiysune Rabbeküm festecabe leküm enniy mümiddüküm Bi elfin minel Melaiketi murdifiyn;
Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz da: “Muhakkak ki ben, birbiri ardınca bin melâike ile size yardım ediyorum” diye size icabet etmişti.
-
Ve ma cealehullahu illâ büşra ve li tatmeinne Bihi kulubüküm* ve men nasru illâ min ‘indillâh* innAllâhe Aziyzün Hakiym;
Allâh bunu ancak bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz mutmain olsun diye yaptı... Yardım, zafer ancak Allâh indîndendir... Muhakkak ki Allâh Aziyz’dir, Hakiym’dir.
-
İz yüğaşşiykümünnüase emeneten minhü ve yünezzilü aleyküm mines Semai maen liyutahhireküm Bihi ve yüzhibe anküm riczeşşeytani ve li yarbita alâ kulubiküm ve yüsebbite Bihil akdam;
Hani O, kendinden bir sükûn ve güven hâli oluşturuyordu; sizi onunla (nefsanî duygulardan) arındırmak, sizden şeytanın pisliğini (korku, evham) gidermek, şuurunuzdaki Hak müşahedesini kuvvetlendirmek ve ayakları (-nızı) (bu ilimle) sâbit tutmak için de üzerinize semâdan bir su inzâl ediyordu (SU, ilmî marifet; kesinlikle Allâh muradı neyse onun yerine geleceğine, yakîn hâline işaret eder). (Bu âyet benzetme yollu anlatımın örneğidir. Zira olay sırasında gökten yağan su - yağmur, ayakları yere bağlamaz veya şeytanın dürtüsünü temizlemez realitesi. Kurân’daki pek çok âyetin hangi bakışla değerlendirilmesi gerektiğine de bir örnektir.)
-
İz yuhıy Rabbüke ilel Melaiketi enniy me’aküm fesebbitülleziyne amenû* seulkıy fiy kulubilleziyne keferurru’be fadribu fevkal a’nakı vadribu minhüm külle benan;
Hani Rabbin melâikeye şöyle vahyetmişti: “Muhakkak ben sizinle beraberim (Allâh melekle yan yana olmayacağına göre; anlatılmak istenen {tasavvufta mâiyet sırrı diye bahsedilen}: meleklerin, kendilerindeki kuvvet ve kudretin Allâh’ın kuvvet ve kudreti bilincini taşıdıkları realitesine işaret olunmaktadır)... İman edenleri sâbitleyin... Hakikat bilgisini inkâr edenlerin kalplerinde korku oluşturacağım... (Onların) boyunlarının üstüne vurun (vehim üzere sâbitleyin) ve onların her parmağına darbedin.”
-
Zâlike Bi ennehüm şakkullahe ve RasûleHU, ve men yuşakıkıllahe ve RasûleHU fe innAllâhe şediyd’ül ‘ıkab;
Bunun sebebi, onların Allâh’a ve Rasûlüne karşı çıkarak kendilerini Allâh ve Rasûlünden ayırıp koparmalarıdır... Kim Allâh’a ve Rasûlüne karşı çıkarsa, muhakkak ki Allâh “Şediyd’ül Ikab”dır (yapılanın sonucunu şiddetle yaşatandır).
-
Zâliküm fezûkuhu ve enne lilkafiriyne azâben nar;
İşte size (fiilinizin sonucu); tadın onu! Hakikat bilgisini inkâr edenler için bir de Nâr (bir tür ateş ki, hem içsellikte hem dışsallıkla yakan) azabı vardır.
-
Ya eyyühelleziyne amenû izâ lekıytümülleziyne keferu zahfen fela tüvelluhümül edbar;
Ey iman edenler... Toplu olarak hakikat bilgisini inkâr edenler ile karşılaştığınızda, sakın onlardan kaçmayın!
-
Ve men yüvellihim yevmeizin dübürehu illâ müteharrifen likıtalin ev mütehayyizen ila fietin fekad bae Bi ğadabin minAllâhi ve me’vahu cehennem* ve bi’sel masıyr;
Savaşmak için çekilmek yahut bir başka birliğe katılmak (için çekilmek) haricinde, kim onlardan kaçarsa, mutlaka Allâh’ın öfkesi ile döner... Onun mekânı yanma ortamıdır! Ne kötü varış yeridir o!
-
Felem taktüluhüm ve lakinnAllâhe katelehüm ve ma rameyte iz rameyte ve lakinnAllâhe rema* ve liyübliyel mu’miniyne minhü belaen hasena* innAllâhe Semiy’un Aliym;
Siz öldürmediniz onları, öldüren Allâh’tı! (Oku) attığında sen atmadın, atan Allâh’tı! İman edenlere, kendinden (rahmetinden) güzel bir tecrübe yaşatmak için! Muhakkak ki Allâh Semi’’dir, Aliym’dir.
-
Zâliküm ve ennAllâhe muhinü keydil kafiriyn;
İşte böyle (yaşayıp gördünüz)! Muhakkak Allâh, hakikat bilgisini yaşamayı inkâr edenlerin tuzağını zayıf düşürendir!
-
İn testeftihu fekad caekümül feth* ve in tentehu fehuve hayrun leküm* ve in te’ûdu ne’ud* velen tuğniye anküm fietüküm şey’en velev kesüret, ve ennAllâhe me’al mu’miniyn;
Eğer siz fetih (zafer) istiyorsanız, işte size (Bedir’de) fetih geldi... Eğer (Rasûlullâh’a direnmekten) vazgeçerseniz, o sizin için daha hayırlıdır... Şayet (şirke) dönerseniz, biz de döneriz! (O durumda) topluluğunuz çok da olsa size hiçbir faydası olmaz... Kesinlikle Allâh iman edenlerledir (kendinde açığa çıkan havl ve kuvvetin Allâh’ın olduğunu yaşayanlarladır)!
-
Ya eyyühelleziyne amenû etıy’ullahe ve RasûleHU ve lâ tevellev ‘anHU ve entüm tesme’un;
Ey iman edenler... Allâh’a ve O’nun Rasûlüne itaat edin! İşitip durduğunuz hâlde O’ndan yüz çevirmeyin!
-
Ve lâ tekûnu kelleziyne kalu semı’na ve hüm lâ yesme’un;
Kendileri işitip de (algılamadıkları hâlde), “işittik” diyenler gibi olmayın!
-
İnne şerred devabbi ‘indAllâhis summül bükmülleziyne lâ ya’kılun;
Muhakkak ki Allâh indînde canlıların en şerrlisi, aklını kullanmayan (taklitle yaşayan) sağırlar ve dilsizlerdir.
-
Velev alimAllâhu fiyhim hayren leesme’ahüm* velev esme’ahüm letevellev ve hüm mu’ridun;
Eğer Allâh onlarda bir hayır (değerlendirecek istidat) olduğunu bilseydi, elbette onlara işittirirdi... Şayet onlara (mevcut yaratılış programları altında) işittirmiş olsaydı (bile) onlar yüz çevirirlerdi!
-
Ya eyyühelleziyne amenüsteciybu Lillâhi ve lirRasûli izâ de’aküm lima yuhyıyküm* va’lemu ennAllâhe yehulü beynel mer’i ve kalbihi ve ennehu ileyHİ tuhşerun;
Ey iman edenler... Sizi, sizi dirilten şeye (hakikat ilmine) çağırdığında, Allâh ve Rasûlünün davetine uyun! İyi bilin ki (davet edildiğinize uymazsanız) Allâh (beynindeki var olan sistemiyle) kişinin bilinci ile kalbi arasına girip engel olur... Siz O’na haşrolunacaksınız.
-
Vetteku fitneten lâ tusıybennelleziyne zalemu minküm hassaten, va’lemu ennAllâhe şediyd’ül ‘ıkab;
Sizden yalnızca zulmedenlere isâbet etmekle kalmayan (o toplumda bulunan iyileri de içine alan) bir belâdan korunun... İyi bilin ki Allâh “Şediyd’ül Ikab”dır (yapılanın sonucunu şiddetle yaşatandır).
-
Vezküru iz entüm kaliylün müstad’afune fiyl Ardı tehafune en yetehattafekümün Nasü feavaküm ve eyyedeküm Bi nasriHİ ve razekaküm minat tayyibati lealleküm teşkürun;
Hatırlayın o günleri ki, azınlık ve güçsüz olmanız nedeniyle insanların zarar vermesinden korkuyordunuz... Sizi barındırdı, yardımı ile sizi destekledi ve şükredesiniz (değerlendirerek müteşekkir olasınız) diye sizi temiz nimetlerle rızıklandırdı.
-
Ya eyyühelleziyne amenû lâ tehunullahe ver Rasûle ve tehunu emanatiküm ve entüm ta’lemun;
Ey iman edenler... Allâh’a ve Er Rasûl’e (Rasûlullâh’a) ihanet etmeyin... Bildiğiniz hâlde emanetlerinize (nübüvvet ve risâlet ile size ulaşan ilim ve marifetlere) hıyanet etmeyin!
-
Va’lemu ennema emvalüküm ve evladüküm fitnetün ve ennAllâhe ‘ındeHU ecrun azıym;
İyi bilin ki, mallarınız ve evlatlarınız ancak bir fitnedir (sınav objesidir)! Allâh’a gelince, azîm mükâfat O’nun indîndedir.
-
Ya eyyühelleziyne amenû in tettekullahe yec’al leküm furkanen ve yükeffir anküm seyyiatiküm ve yağfir leküm* vAllâhu ZülFadlilAzîym;
Ey iman edenler... Eğer Allâh’tan korunursanız (fıtrî ahdinize ve Rasûlullâh ile ulaşanlara hıyanet etmezseniz), sizin için Furkan (Hak ile bâtılı ayırt etme kuvvesi) oluşturur, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar... Allâh, Zül Fadlil Aziym’dir.
-
Ve iz yemküru Bikelleziyne keferu liyüsbituke ev yaktüluke ev yuhricuke, ve yemkürune ve yemkürullah* vAllâhu hayrul makiriyn;
Hani o hakikat bilgisini inkâr edenler, senin işlevini durdurmak yahut seni öldürmek ya da seni (yurdundan) çıkarmak için sana mekr (hile) düzenliyorlardı. Onlar mekr kurarlar, Allâh, mekrlerine mekrin sonuçlarını yaşatarak cevap verir (yaptıklarını kendi aleyhlerine çevirir)! Allâh mekr oluşturanların en hayırlısıdır!
-
Ve izâ tütla alehim ayatüna kalu kad semi’na lev neşaü lekulna misle hazâ in hazâ illâ esatıyrul evveliyn;
Onlara işaretlerimiz okunduğunda: “Gerçekten işittik... Eğer dilesek elbette bunun benzerini biz de söylerdik... Evvelkilerin masallarından başka bir şey değil bu!” dediler.
-
Ve iz kalullahümme in kâne hazâ hüvel hakka min ‘ındike feemtır aleyna hıcareten mines Semai evi’tina Bi azâbin eliym;
Hani, “Ey Allâhım... Eğer bu senin indînden Hakk’ın kendisi ise, (o takdirde) gökten üstümüze taşlar yağdır! Yahut bize acı bir azap ver” demişlerdi.
-
Ve ma kânAllâhu liyüazzibehüm ve ente fiyhim* ve ma kânAllâhu müazzibehüm ve hüm yestağfirun;
Hâlbuki sen onların içindeyken Allâh onlara azap vermezdi (sen âlemlere rahmet olarak irsâl edilmiştin)... Ayrıca, istiğfar edenler de varken, Allâh onlara azap edici değildir.
-
Ve ma lehüm ella yüazzibehümullâhu ve hüm yasuddune anil Mescidil Harami ve ma kânu evliyâeh* in evliyauhu illel müttekune ve lâkinne ekserehüm lâ ya’lemun;
Onlar Mescid-i Haram’dan (iman edenleri ziyaretten) engelledikleri hâlde, Allâh onlara ne diye azap vermesin? (Üstteki âyetle bu çelişmez; orada toplumsal azaptan burada bireysel azaptan söz edilmekte...) (Hem) onlar, Onun (Mescid’in) velîleri değillerdir... Onun velîleri ancak korunanlardır... Ne var ki, onların çoğunluğu (Mescid-i Haram’ın ne olduğunu) bilmezler.
-
Ve ma kâne Salatühüm ‘ındel Beyti illâ mükâen ve tasdiyeten, fezûkul azâbe Bi ma küntüm tekfürun;
Onların El Beyt’in (Beytullah’ın) indîndeki (katındaki) salâtları (yönelişleri), ıslık çalmak ve el çırpmak olandan (atalarının dışa dönük tapınma biçiminden) başka bir şey değildir... O hâlde gerçeği inkâr etmenizden (küfrünüzden) ötürü tadın azabı!
-
İnnelleziyne keferu yünfikune emvalehüm li yasuddu an sebiylillâh* fe seyünfikuneha sümme tekûnu aleyhim hasreten sümme yuğlebun* velleziyne keferu ila cehenneme yuhşerun;
O hakikat bilgisini inkâr edenler, Allâh yolundan engellemek için mallarını bağışlarlar! Kalanları da harcayacaklar! Sonra bu harcamaları onlar için bir yürek acısı oluşturacak! Sonra yenilirler! (Nihayet) hakikat bilgisini inkâr edenler hep bir arada, cehenneme toplanır.
-
Li yemiyzAllâhul habiyse minet tayyibi ve yec’alel habiyse ba’dahu alâ ba’din feyerkümehu cemiy’an feyec’alehu fiy cehennem* ülaike hümül hasirun;
Pisi temizden ayırsın ve pis olanları birbiri üstüne yığıp onlarla cehennemi doldursun diye... İşte bunlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
-
Kul lilleziyne keferu in yentehu yuğfer lehüm ma kad selef* ve in ye’ûdu fe kad medat sünnetül ‘evveliyn;
Hakikat bilgisini inkâr edenlere de ki: “Eğer (yanlış inançlarından) vazgeçerlerse, geçmişte yaptıkları suçlar onlar için bağışlanır! Eğer (eski inançlarına tekrar) dönerlerse, öncekilerin başına gelmiş olanları hatırlat!”
-
Ve katiluhüm hatta lâ tekûne fitnetün ve yekûned diynü küllühu Lillâh* feinintehev feinnAllâhe Bi ma ya’melune Basıyr;
İman edenlere zulüm ve baskı ortadan kalkana; Din (hakikat bilgisi ve Allâh sistem ve düzeni) apaçık ortaya çıkıp anlaşılıncaya kadar (bunu yapmanızı engellemeleri hâlinde {zira Lâ ikraha fiyd din = Din konusu zorlama kabul etmez}) onlarla savaşın! Eğer (baskı ve engellemeden) vazgeçerlerse, muhakkak ki Allâh onların yapmakta olduklarını Basıyr’dir.
-
Ve in tevellev fa’lemu ennAllâhe Mevlaküm* nı’mel Mevla ve nı’men Nasıyr;
Eğer yüz çevirirler ise, iyi bilin ki Allâh sizin Mevlâ’nızdır... Ne güzel Mevlâ’dır (sahiptir O) ve ne güzel Nasîr’dir (zafere ulaştırıcıdır O)!
-
Va’lemu ennema ğanimtüm min şey’in feenne Lillâhi hümüsehu ve lirRasûli ve lizil kurba vel yetama vel mesakiyni vebnissebiyli, in küntüm amentüm Billâhi ve ma enzelna alâ abdina yevmel furkani yevmel tekalcem’an* vAllâhu alâ külli şey’in Kadiyr;
Eğer Allâh’a ve Furkan günü (Hak ve bâtıl uğruna ayrışıp savaşanların günü), (yani) iki topluluğun karşılaştığı (Bedir) günü kulumuza inzâl ettiğimize (meleklerin yardımına) iman etmişseniz, bilin ki ganimet olarak elde ettiklerinizin beşte biri Allâh’a (Allâh yolunda harcanmaya), Er Rasûl’e (Rasûlullâh’a), akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve Allâh için yolda kalmışlara aittir... Allâh her şeye Kaadir’dir.
-
İz entüm Bil udvetid dünya ve hüm Bil udvetil kusva verrekbü esfele minküm* velev teva’adtüm lahteleftüm fiyl miy’adi ve lâkin li yakdıyAllâhu emren kâne mef’ulen, liyehlike men heleke an beyyinetin ve yahya men hayye an beyyinetin, ve innAllâhe leSemiy’un ‘Aliym;
Hani siz en yakın kenarda idiniz, onlar ise en uzak kenarda... Kervan da sizden aşağıda idi... Eğer onlarla sözleşmiş olsaydınız aynı zamanda bunlar bir araya gelemezdi!.. Fakat Allâh, hükmü verilmiş olayı oluşturdu (tesadüf yoktur)! Tâ ki, helâk olan da, hayatta kalan da, Hakk’ın açık hükmü üzere, gereğini yaşamış olsun! Muhakkak ki Allâh elbette Semi’’dir, Aliym’dir.
-
İz yüriykehümullâhu fiy menamike kaliyla* velev erakehüm kesiyren le feşiltüm ve letenaza’tüm fiyl emri ve lakinnAllâhe sellem* inneHU Aliymün Bi zatis sudur;
Allâh uykunda onları sana az gösteriyor(du)... Eğer sana onları çok gösterseydi, elbette korkuya kapılırdınız ve iş hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz... Ne var ki Allâh (sizi) selâmete çıkardı... Muhakkak ki O, sadırların (“DÜNYAN”ın) zâtı (varlığınızın El ESMÂ’sıyla hakikati) olarak Aliym’dir.
-
Ve iz yüriykümuhüm izil tekaytüm fiy a’yuniküm kaliylen ve yukallilüküm fiy a’yunihim li yakdıyAllâhu emren kâne mef’ula* ve ilAllâhi turce’ul umur;
Hani siz karşı karşıya geldiğinizde onları gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu... Allâh, hükmü verilmiş olayı oluşturdu! (Nihayet) tüm işler Allâh’a döndürülür.
-
Ya eyyühelleziyne amenû izâ lekıytüm fieten fesbütu vezkürullahe kesiyren lealleküm tüflihun;
Ey iman edenler!.. Bir topluluk ile karşılaştığınız vakit (imanınızla) sâbit durun... Allâh’ı çok çok zikredin (anın ve düşünün) ki zorluğu yarıp geçip, kurtuluşa eresiniz!
-
Ve etıy’ullahe ve RasûleHU ve lâ tenaze’û fetefşelu ve tezhebe riyhuküm vasbiru* innAllâhe me’as sabiriyn;
Allâh’a ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle zıtlaşmayın; (yoksa) korkuya kapılırsınız ve rüzgârınız (kuvvetiniz) gider... Sabredin... Muhakkak ki Allâh “Es Sabûr” isminin özelliğiyle sabredenlerledir.
-
Ve lâ tekûnu kelleziyne harecu min diyarihim betaran ve riaen Nasi ve yesuddune an sebiylillâh* vAllâhu Bi ma ya’melune Muhıyt;
Yurtlarından, şımarıp çalım satarak ve insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allâh yolundan engelleyenler gibi olmayın! Allâh onların yaptıklarını Muhiyt’tir!
-
Ve iz zeyyene lehümüş şeytanü a’malehüm ve kale lâ ğalibe lekümül yevme minen Nasi ve inniy carun leküm* felemma teraetil fietani nekesa alâ akıbeyhi ve kale inniy beriyün minküm inniy era ma lâ teravne inniy ehafullah* vAllâhu şediyd’ül ‘ıkab;
Hani şeytan onlara davranışlarını süsledi ve (şöyle) dedi: “Bugün sizi kimse yenemez! Ben de muhakkak sizin yanınızdayım”... İki grup birbirini görünce iki topuğunun üzerine gerisin geri çarketti ve: “Muhakkak ben sizden ayrıyım! Gerçekten ben sizin göremediğiniz şeyleri görüyorum... Muhakkak ben Allâh’tan korkarım... Allâh “Şediyd’ül Ikab”dır (suçların sonuçlarını en şiddetli şekilde yaşatan)!” dedi.
-
İz yekulül münafikune velleziyne fiy kulubihim meredun ğarre haülai diynühüm* ve men yetevekkel alAllâhi feinnAllâhe Aziyzün Hakiym;
Hani münafıklar ile içlerindeki şüphe dolayısıyla sağlıklı düşünemeyenler: “Bunları dinleri aldatmış” diyor(du)... Kim Allâh’a tevekkül ederse (işe duygularını karıştırmayıp tâbiri câiz ise kendini otomatik pilota bırakırsa, yani Allâh Esmâ’sının gereğini kendisinde açığa çıkaracağına iman ederse), muhakkak Allâh Aziyz’dir, Hakiym’dir.
-
Ve lev tera iz yeteveffelleziyne keferul Melaiketü yadribune vucuhehüm ve edbarehüm* ve zûku azâbel harıyk;
Melâikeyi, hakikat bilgisini inkâr edenlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve “Tadın yakıp kavuran azabı” (diye) öldürürken bir görseydin!
-
Zâlike Bima kaddemet eydiyküm ve ennAllâhe leyse Bi zallamin lil abiyd;
“Bu, yaptıklarınızın getirisidir! Allâh, kullarına zulmedici değildir!”
-
Kede’bi ali fir’avne velleziyne min kablihim* keferu Bi âyâtillâhi fe ehazehümullâhu Bi zünubihim* innAllâhe Kaviyyün şediyd’ül ‘ıkab;
(Bunların durumu) Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin gidişatı gibi... (Onlar) Allâh’ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr ettiler, Allâh da onları kendi suçlarıyla yakaladı... Muhakkak ki Allâh Kaviyy’dir, “Şediyd’ül Ikab”dır (suçun sonucunu şiddetle yaşatandır).
-
Zâlike Bi ennAllâhe lem yekü müğayyiren nı’meten en’ameha alâ kavmin hatta yüğayyiru ma Bi enfüsihim ve ennAllâhe Semiy’un ‘Aliym;
İşte bu böyledir... Bir topluluk nefslerindekini değiştirmedikçe, Allâh onlara (hakikatlerinden) olan nimetini değiştirmez! Allâh Semi’’dir, Aliym’dir.
-
Kede’bi ali fir’avne velleziyne min kablihim* kezzebu Bi âyâti Rabbihim* fe ehleknahüm Bi zünubihim ve ağrakna ale fir’avn* ve küllün kânu zalimiyn;
Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin vaziyeti gibi (durumları)! (Onlar) Rablerinin işaretlerindeki varlığını (Rabbanî özelliklerini) yalanladılar, (biz de) onları suçları sonucu helâk ettik ve Âl-i Firavun’u da suda boğduk! Hepsi zâlimlerdi.
-
İnne şerred devabbi indAllâhilleziyne keferu fehüm lâ yu’minun;
Allâh indînde hareket eden canlıların en şerrlisi, hakikat bilgisini inkâr edenlerdir! Onlar iman etmezler!
-
Elleziyne ahedte minhüm sümme yenkudune ahdehüm fiy külli merretin ve hüm lâ yettekun;
Onlar (Medine-i Münevvere civarındaki Yahudi kabileler), kendileri ile antlaşma yaptığın kimselerdir... Sonra da her defasında sözlerini bozarlar... Onlar korunmazlar (Allâh’tan sakınmazlar).
-
Feimma teskafennehüm fiyl harbi feşerrid Bihim men halfehüm leallehüm yezzekkerun;
Eğer onları harpte yakalarsan, onlarla, onların arkalarında bulunanları dağıt ki ibret alsınlar.
-
Ve imma tehafenne min kavmin hıyaneten fenbiz ileyhim alâ seva’* innAllâhe lâ yuhıbbül hainiyn;
Şayet bir topluluğun ihanetinden endişen varsa, anlaşmayı geçersiz saydığını önceden onlara bildir! Muhakkak ki Allâh ihanet edenleri sevmez.
-
Ve lâ yahsebennelleziyne keferu sebeku* innehüm lâ yu’cizun;
O hakikat bilgisini inkâr edenler, sakın kaçarak kendilerini kurtaracaklarını sanmasınlar... Kesinlikle onlar (Allâh’ı) dilediğini yapmaktan âciz bırakamazlar!
-
Ve e’ıddu lehüm mesteta’tüm min kuvvetin ve min ribatıl hayli turhibune Bihi adüvvAllâhi ve adüvveküm ve ahariyne min dunihim* lâ ta’lemunehüm*Allâhu ya’lemuhüm* ve ma tünfiku min şey’in fiy sebiylillâhi yuveffe ileyküm ve entüm lâ tuzlemun;
Onlar için gücünüz yettiğince kuvvet toplayın ve (cihad için) bağlanarak beslenmiş atlar hazırlayın ki onunla Allâh düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka, Allâh’ın bilip sizin bilmediğiniz diğerlerini korkutasınız... Allâh uğruna ne bağışlarsanız, mükâfatı size tam ödenir ve hakkınız asla yenmez!
-
Ve in cenehu lisselmi fecnah leha ve tevekkel alellah* inneHU HUves Semiy’ul ‘Aliym;
Eğer barışa yanaşırlar ise, sen de ona (barışa) yanaş! Allâh’a tevekkül et (Allâh’ı vekîl tut = El Vekiyl isminin kuvvesine yönel)! Çünkü O,Semi’’dir, Aliym’dir.
-
Ve in yüriydu en yahde’uke feinne hasbekâllah* HUvelleziy eyyedeke Bi nasriHİ ve Bil mu’miniyn;
Eğer sana hile yapmak isterlerse, muhakkak Allâh sana yeter! O ki, yardımı ve diğer iman edenler ile seni desteklemiştir.
-
Ve ellefe beyne kulubihim* lev enfakte ma fiyl Ardı cemiy’an ma ellefte beyne kulubihim ve lakinnAllâhe ellefe beynehüm* inneHU Aziyzün Hakiym;
(İman edenlerin) kalplerini, verdiği paylaşım sevgisi ile tek kalp gibi yapmıştır! Şayet sen yeryüzünde ne varsa toptan bağışlamış olsan, onların kalplerinin arasını birleştiremezsin... Fakat Allâh onların arasını ülfetle birleştirdi... Muhakkak ki O, Aziyz’dir, Hakiym’dir.
-
Ya eyyühen Nebiyyü hasbükâllahu ve menittebe’ake minel mu’miniyn;
Ey Nebi! Allâh, sana ve iman edenlerden sana tâbi olanlara yeter.
-
Ya eyyühen Nebiyü harridıl mu’miniyne alelkıtal* in yekün minküm ışrune sabirune yağlibu mieteyn* ve in yekün minküm mietün yağlibu elfen minelleziyne keferu Bi ennehüm kavmün lâ yefkahun;
Ey Nebi! İman edenleri harbe teşvik et! Eğer sizden sabreden yirmi (kişi) olursa, iki yüze galip gelirler... Şayet sizden yüz (kişi) olursa, hakikat bilgisini inkâr edenlerden bine (kişiye) galip gelirler... Onlar anlayışsız bir topluluktur!
-
El ANe haffefAllâhu anküm ve alime enne fiyküm da’fa* fein yekün minküm mietün sabiretün yağlibu mieteyn* ve in yekün minküm elfün yağlibu elfeyni Biiznillâh* vAllâhu me’as sabiriyn;
Şu an Allâh sizden yükünüzü hafifletti, çünkü biliyor ki sizde zayıflık var... (O hâlde) sizden dayanan yüz olursa, iki yüze galip gelirler... Sizden bin olursa, Allâh’ın izniyle (Bi-iznillâh), iki bine galip gelirler... Allâh sabredenlerle beraberdir.
-
Ma kâne li Nebiyyin en yekûne lehu esra hatta yüshıne fiyl Ard* türiydune aradaddünya* vAllâhu yüriydül ahirete, vAllâhu Aziyzün Hakiym;
Bir Nebiye, arzda ağır basıncaya kadar, (savaşsız) esirler sahibi olması sahih olmaz... Siz (düşmanınızı öldürmek yerine esir almayı istemekle) dünyanın malını diliyorsunuz; Allâh ise sonsuz geleceği diliyor... Allâh Aziyz’dir, Hakiym’dir.
-
Lev lâ Kitabün minAllâhi sebeka lemesseküm fiyma ehaztüm azâbün azıym;
Eğer Allâh’ın bu konuda bir hükmü olmasaydı, aldığınız fidyeden elbette size acı azap dokunacaktı.
-
Fe külu mimma ğanimtüm hâlâlen tayyiba* vettekullah* innAllâhe Ğafûrun Rahıym;
Elde ettiğiniz ganimetten helal ve temiz olarak yiyin... Allâh’tan korunun. Muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.
-
Ya eyyühen Nebiyyü kul limen fiy eydiyküm minel esra, in ya’lemillahu fiy kulubiküm hayren yü’tiküm hayren mimma uhıze minküm ve yağfir leküm* vAllâhu Ğafûrun Rahıym;
Ey Nebi! Esirlerden elinizde bulunanlara de ki: “Eğer Allâh kalplerinizde bir hayır (iman) bilirse, size, sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar! Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.”
-
Ve in yüriydu hıyaneteke fekad hanullahe min kablü feemkene minhüm* vAllâhu Aliymun Hakiym;
Eğer sana hıyanet dilerlerse, gerçekten onlar daha önce Allâh’a hainlik yapmışlardı da, onlara karşı (sana) başarı vermişti! Allâh Aliym’dir, Hakiym’dir.
-
İnneleziyne amenû ve haceru ve cahedu Bi emvalihim ve enfüsihim fiy sebiylillâhi velleziyne avev ve nesaru ülaike ba’duhüm evliyaü ba’d* velleziyne amenû ve lem yühaciru ma leküm min velayetihim min şey’in hatta yühaciru* ve inistensaruküm fiyd diyni fealeykümün nasru illâ alâ kavmin beyneküm ve beynehüm miysak* vAllâhu Bi ma ta’melune Basıyr;
Onlar ki iman ettiler ve (bu uğurda) hicret ettiler; Allâh yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücahede ettiler ve hicret edenleri barındırdılar ve yardım ettiler; işte bunlar birbirlerinin velîleridir... İman edip hicret etmeyenlere gelince; hicret edinceye kadar onlara sahip çıkma konusunda bir sorumluluğunuz yoktur! Eğer Din’de sizden yardım isterler ise, yardım etmek sizin üzerinize borçtur. Ancak sizinle onlar arasında bir anlaşma olan kavmin aleyhine olmamak üzere... Allâh yapmakta olduklarınızı (B sırrınca) Basıyr’dir.
-
Velleziyne keferu ba’duhüm evliyau ba’d* illâ tef’aluhü tekün fitnetün fiyl Ardı ve fesadün kebiyr;
Hakikat bilgisini inkâr edenler, birbirlerinin sahipleridir (birbirlerine arka çıkarlar)! Eğer siz de bunu yapmazsanız (birbirinize sahip çıkıp destek vermezseniz) yeryüzünde fitne ve büyük bozulma yaşarsınız.
-
Velleziyne amenû ve haceru ve cahedu fiy sebiylillâhi velleziyne avev ve nesaru ülaike hümül mu’minune Hakka* lehüm mağfiretün ve rizkun keriym;
Onlar ki iman ettiler, hicret ettiler, Allâh yolunda mücahede ettiler ve onlar ki (hicret edenleri) barındırdılar ve yardım ettiler; işte onlar imanı tam hakkını vererek yaşayan iman edenlerdir! Onlar için bağışlanma ve rızk-u kerîm (bol rızık) vardır.
-
Velleziyne amenû min ba’dü ve haceru ve cahedu me’aküm feülaike minküm* ve ulül erhami ba’duhüm evla Bi ba’din fiy Kitabillâh* innAllâhe Bi külli şey’in ‘Aliym;
Onlar ki daha sonra iman ettiler, hicret ettiler ve sizinle beraber mücahede ettiler; işte onlar da sizdendir! Ulül Erham (kan bağı olanlar), Allâh Kitabı’nda, birbirlerine daha evlâdır... Muhakkak ki Allâh Bi-küllî şey’in Aliym’dir (her şeyi, Esmâ’sıyla hakikati olarak bilendir)!