-
Tasavvuf yalnızca Sevgi ve AŞK değildir. Özüne âşık olan, onu bedensizliğini hissederek yaşayabilir; bunun da yolu zikir ve oruçtan geçer!
-
İbrahim a.s.’ın yaptığı Kâbe’nin duvarı aynadır! Her kim onu ziyarete giderse, kendi Kâbe’sinin aksini o duvarda görür, yaşar! Kâbe’n kadarsın! Velîyullâh da Kâbe’siyledir. Ona bakan kendini onda görür de, kendi gibi sanır! Kâbe gönüldür! Kâbe aynadır!
-
Hakikatini tanımanın yolu iki yoldan geçer: 1. Kabullerinden ve şartlanmalarından arınmak 2. Oruç yollu bedensizlik hissine ulaşmak, ezber tekrarla değil. Nice aşk ehli bedensizlik hissini yaşamak için 3-5 gün veya daha fazla bağlamalı oruç tutmuştur (iftarsız, susuz). Hikayelerle varılmaz.
-
AŞK yaşayanın, ölüm korkusu yoktur. Bedenli dünya ya da bedensiz fark etmez! Onlara kaybedecekleri bir şey kalmamıştır. Kavgada değil, seyirdedir.
-
İnsanlar tasavvuf hikayeleri ve menkıbeler tekrar etmekle, Kâbe’ye gitmekle bir yere gelmeyeceğini anladığında yıllar ve iş işten geçmiş oluyor.
-
Tasavvuf, nefs (bilinç) arınması ve bedensel savaş çalışmasıdır. Geçmiştekilerin neler yaşadıklarını ibretle incelemek gerek.
-
Zevk aldığın, keyif aldığın ortamın insanısın. Kendini tanımak istiyorsan, buna bak!
-
Pişmanlık duymayanın beraati de ona göre verilir. Alacağın beraati merak ediyorsan, yaşamına bak, gelecek olanı gör!
-
Hırs ve öfke ile ayağa kalkan vicdan sahibi, ağlayarak oturur! Herkes ergeç vicdanının dünyasına dönecektir! “İnsan”ı gördüler mi ki hayvanın dünyasından yüz çevirsinler!"
-
Kerâmet, velîye değil, avama ikrâmıdır Allâh’ın; imanları artması için! Velînin kerâmete ihtiyacı yoktur. Velî mutmaindir, yakîni artmaz!
-
Rasûllük, hakikatin ne olduğunu bildirme işlevi; nebilik de buna ermek için nelerin nasıl uygulanması gerektiğini tebliğ işlevidir. Rasûllük kıyamete kadar devam eder; Kur’ân temeline dayalı. Nübüvvet ise son bulmuştur. Çünkü sistem bellidir, değişmez. Ermenin yolu tektir.
-
Din, seni senden kurtarmak, özgürleştirmek, Allâh’a erdirmek için bildirilmiştir. Seni senden kurtarmayan anlayış, Din üzere değildir. Senin, senden kurtulmamış yaşantın, çeşitli yönleriyle cehennem yaşantısı olarak tanımlanmıştır. Allâh seni senden kurtarıp özgür kılsın!
-
MEKR, insanı, soğuk suda yavaş ısıda pişirilen ve piştiğini fark etmeyen kurbağa gibi sarar kuşatır. Fark etmez insan mekre girdiğini! Din, hakikatine ermek isteyen “insan”ın neler yapmaması gerekliliğini bildirmiştir. Kişi onları yaparak, zarar görmediğini sanır. Oysa her yaptığı nefse uygun fiille, hakikatinden uzaklaşır ve bunu da fark etmez, çünkü yakınlığı bilmez! Zarar görmüyorum sanır. Mekrdir bu! Yalnızca iman ehli mekrden korkar. İmansızlar mekrden korkmaz ve sakınmazlar. Neler mekr olabilir, bu konu çok iyi araştırılmalıdır.
-
Dünya’da insanın başına gelecek MEKRE UĞRAMAKTAN daha büyük felaket yoktur. Nuru gider, Allâh’a yönelişi geriler, dünyalık eğilimi artar. Şeytanı (amigdalası) içinde bulunduğu fiilleri haklı, yerinde gösterir MEKR’e uğramışlara. Tüm gün aklı fikri dünyada bırakıp gideceğinedir. Kişi öylesine boğulur ki benliğinde, dünyasında, sorgulamaz kendini, “ben niçin var oldum, neyle meşgûl oluyorum” diye! Dışardan meded umar!
-
Sevdiği uğruna benliğinden gururundan geçemeyenin sevgisi yalnızca taklit ve avuntudur. Gerçek seven, sevdiği için yaşar. Allâh kendinden kurtarmak istediği kişiyi aşka müptela kılar. O da o aşk ile kabullerinden geçip özgürlüğe kavuşur! Sendeki hakikati yaşatmayan şey, ne olduğunun bile farkında olmadığın kabullerindir. Edinilmiş kişilikten gerçek kişiliğe giden yol aşktandır.
-
Kalbi BEYTULLÂH iken, taştan tuğladan binalar yapıp onları Allâh’ın evi kabul edene ne denir ki! Mescitler, toplu secde dua evleridir. Mescitlerde dahi yöneliş mescitlere ya da ötedeki tanrıya değil, BEYTULLÂH olan kalpleredir. Salâttaki tesbihat dahi onadır, dıştakine değil. İnsan kalbindeki BEYTULLÂHI göremeden, ötedeki tanrıya tapınarak bu dünyadan ayrılan, sonsuza dek âmâ kalır. BEYTULLÂHın hitabına aç kulağını!
-
Günlük yaşantına, gün içinde kafanın ne kadar dünyada bırakacaklarınla meşgûl olduğuna bakıp kendini sorgulamak aklına gelmiyorsa MEKRİ DÜŞÜN.
-
Biz hep birilerine de açılmış olup bir şekilde söz edilmiş sırlara değindik. Bize açılmış, kimsenin söz etmediği sırları açsaydık kabul edilmezdi. Sanmayın ki açıklananlardan ibarettir bütün gizler. Her topluma Allâh kaldıramayacağından fazlasını açmaz. Hele ki başları dünya olmuşlar!
-
Allâh hazinesinin sırları sonsuz sınırsızdır. Her devirde yeni yepyeni sırları açar Allâh ehillerinden. Uygulamasını görenler de filanca der! Her açtığı sırları da ehil olmayanlardan uzak kılmak içinö birileri aracılığıyla örter, onlara çamur attırır! Ehli değerlendirir sadece.
-
Onbinlerce, yüzbinlerce takipçin görülse de atılan tweetler belki birkaç kişide yerini bulur, onlar için olur. Gerisi bakar, tekrarlar geçer. İlmin tekrarlayanı değil, yaşayanı olmak; konuşulanı tekrarlayanı değil, özünden kaynaklanan biçimde yeni keşifte bulunabilmek marifettir.
-
O KADAR AHMAK Kİ beynin yarattığı cihazın onbinlerce kilometre öteye mesaj gönderdiğini görür de; o beynin başka bir beyine göndereceğini düşünemez!
-
Beynin yarattıklarından, varlığındaki muhteşem kapasiteyi görmeyip, hakikati olan Esmâ potansiyelini değerlendirmeyen, elbette cehennemi hak etti. Bunları değerlendiremiyorsan dostum, var git evcilik oyununa devam et, organlarının keyfiyle harca ömrünü. Pişmanlığın yararı olmayacak o gün.
-
Her türlü nefsani arzuları frenleyip, kendi içselliğimizde hakikatimizi hissedebilmeyi kolaylaştıran bir Ramazan yaşamayı niyaz ederiz.
-
Allâh’a âşık olduğunu söyleyen beyler Ramazan orucunu sağlıkları elveriyorsa birer gün bağlamalı tutabiliyor mu? Hanımlar tesbih namazı? Aşk laf işi değildir. Geçmişteki âşıkların yaşamlarına yaptıklarına bir bakalım. İbret alalım. Sûfilik, ibadetsiz aşk laflamak değildir.
-
Oruç seni kavgadan, eleştriden dedikodudan vazgeçirip Hakk’ı gördürmüyorsa açlık terapisinden öteye gitmez. Nimetlerin hesabı ağır sorulacak!