601 - 800
-
2023 ne getirecek diye merak ediliyor. Hiç sormayın! Yaşadığınız günün keyfini çıkarın ve yarınları hiç düşünmeyin; aksi hâlde keyfiniz çok kaçacak. Bugünleri çok çok arayacağız. İsa a.s.’ın şu sözünü hatırlayın: “Rüzgârın esintisinde yağmurun geleceğini anlamıyor musunuz?”
-
Huzurlu yaşamak istiyorsanız… Beklentili insanlardan uzak durun. Görgüsüz, haddini bilmeyenlerle yakın olmayın. Sizi bir defa aldatan kandıran, gene aynısını yapacaktır; huy değişmez. Ben biliyorumla yoluna devam edene bir şey veremezsiniz, bırakın devam etsin yoluna! Mecburiyetten beraber olduklarınıza bir şey veremezsiniz. Niye, düşünün. Dünyası ve hayata bakış açısı farklı olan er geç sizden uzaklaşacaktır. Hazırlıklı olun. Zorunlu beraberlik kimle olursa olsun hem size külfettir hem de muhatabınıza. Çaresini arayın! Sizi beğenmeyenle tartışmaya girmeyin, uzaklaşın; ona huzursuzluk kaynağı olmayın. İnsanlarla ilişkinizde esas, saygı olsun. Sevgi saygısızlığı oluşturuyorsa, orada beğeni ve sahiplik duygusu vardır, ilişki yürümez. İlişkinde kaybedeceklerin korkusunu taşıyorsan, o çıkar ilişkisidir.
-
ALMA MAZLUMUN ÂHINI, ÇIKAR FATURASI AHESTE AHESTE! Neden, deme; dününe dön bak!
-
Dünya üzerinde, Güneş sisteminde ve de evrende bilinçli, şuurlu tek canlı türü insandır; diyecek kadar çağdışı beyin OLMAYIN! Genelde insan beyninin çözümleyemediği dalgaboyu yayan, gözün beyne iletemediği dalgaboyundan oluşmuş sayısız tür vardır ki Kur’ân buna “CİN” demiştir. Halkın CİN İSMİYLE işaret ettiği tür ise, bu sayısız görülmeyen varlıklardan yalnızca bir türdür. 1970 yılında Akşam Gazetesinde çalışırken beyin ve ruh çağırma seansları üzerine araştırma yapmış ve o ara https://www.ahmedhulusi.org/tr/kitap/ruh-insan-cin/bes-duyusuyla-tv-dalgasini-algilamaktan-aciz-insan okunan RUH İNSAN CİN kitabını yazmıştım. Şartlanmalarınızı bir yana bırakıp ciddiyetle araştırırsanız çok farklı bir dünya içinde yaşadığınızı fark edebilirsiniz. Üç harfli demek saçmalığını bırakın! CİN demenin hiçbir mahzuru yoktur. Korkmayın dahi! Beyninizde onlardan korunma kuvvesi vardır, kitapta anlattık.
-
BEYNİNDEKİ KUVVELERİ BİLMEYEN, ŞARTLANMALARININ ESİRİ OLARAK YAŞAYAN HER İNSANIN DÜNYASI CEHENNEMİDİR. Bu yüzdendir ki, tarih boyu tüm düşünürler, “KENDİNİ TANI” demişler; Hz. Âli de, “NEFSİNE (BEYNİNE) ÂRİF OLAN RABBİNE ÂRİF OLUR” demiştir. Beynini tanı!
-
ÖLÜM (bedeni terk edip yaşama devam/bâsül badel mevt), insan için Allâh sistemi/sünnetullah gereği. Kabir âleminde (data/bilgi/hologram beyninde) hiç ölmemişcesine yaşam devam eder. Sorgu melekleri (beynindeki sorgulama kuvveleri) beyninden açığa çıkar. Tıpkı diğer melekler gibi!
-
Ku’rân-ı Kerîm’deki pek çok anlatımın METAFORİK OLDUĞUNU düşünemeyen, düz mantıklı insanların dilinden dini dinleyen insanlar, gökyüzünde bir tahtta (arş) oturup, yeryüzüne meleklerini yollayan tanrı/ilâh/Allâh anlayıp sonra da Kitâbı inkâr ediyorlar doğal olarak. OYSA… Biraz aklı olanlar, milyarlarca galaksi barındırdığını gözlemlediğimiz evrende lokalize olmuş tahtta oturan, elleri olan, bir tanrının olmayacağını fark ederler. KUR’ÂN KESİN GERÇEĞİ BİLDİRDİĞİNE GÖRE, bu tanımlamalarla neyi anlatıyor? METAFOR burada devreye giriyor! RAHMAN, Esmâ-ül hüsna ile işaret edilen özellikler potansiyelidir beyninin boyutsal derûnundaki. Bu potansiyelin açığa çıkış mertebesi ARŞ olarak tanımlanmıştır. MELEKLER gökten değil, insan beyninin derûnundaki bu boyuttan açığa çıkan kuvvelerdir. AZRAİL, CEBRAİL, MİKAİL, İSRAFİL ve diğer isimli MELEKLER hep beynin bu boyutundan açığa çıkan kuvvelerdir. Yani olay dışından içeri değil, içindeki boyutsallıktan farkındalık alanına doğrudur. DünyaNDA açığa çıkan her şey RABBİNİN (BEYİN ADIYLA İŞARET EDİLEN) YARATISIDIR!
-
Vatandaş İngiltere’ye gitmiş, araba kullanmak istemiş. Eline kitapçık verip ezberle, ehliyet alır kullanırsın, demişler. İngilizce bilmiyor ama oto kullanma sevdasına güç bela ezberlemiş. Sınava gitmiş, sorulara cevap yok! Direksiyona girmiş, bakakalmış! Hani ezberlersem, oto kullanabilecektim, demiş. Kuralları ezberleyip denileni anlayıp gereğince uygularsan oto kullanabilirsin, cevabını almış! Hani bizde “hakikati yaşamak isteyenler” var ya… Âyet, dua, tesbih ezberleyip, anlamını işaretini bilmeden okuyan, sonra da “olmuyor” diye yakınanlar... Din, tasavvuf, okunanların işaret ettiği gerçekleri kavrayıp sonucunu HİSSETMEK işidir. Bu hissediş de her şeye bakış açını değiştirir, basîretini açar. Anlamını HİSSETMEDİĞİN âyet, hadîs, işaret sözleri ne baktığın pencereyi değiştirir ne de seni! Ezberden geç!
-
Talibanın şeriat anlayışıyla mı İslâm’ı anlayacağız, yoksa Kurân’ı günün gerçekleri ışığında mı değerlendireceğiz? “Sevdirin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın” diyen Rasûle inanıyor muyuz? Kurân’ı nasıl anlamalıyız, KURÂN’IN RUHU başlıklı yazımda anlattım. KUR’ÂN-I KERÎM’İN BİLDİRDİKLERİNİN RUHUNA ERMEK TEK AMAÇ OLMALI. “Kimse fiilleriyle cennete giremez” hadis. Cennete giriş iman ile mümkündür. Talibancıların anlayamadıkları KURÂN’IN RUHUDUR! https://www.ahmedhulusi.org/tr/kitap/dinin-temel-gercekleri/kuranin-ruhu
-
KADER, yukarıdaki birinin şöyle olsun diye birimler veya toplumlar hakkında yazdığı bir yazgı değildir. KADER, BİR TETİKLEME SİSTEMİNİN ADIDIR! Herkes kader yokmuş gibi elinden gelen her TEDBİRİ ALMAK ZORUNDADIR. UYARICI GÖNDERMEDEN OLAYI YAŞATMAYIZ diyor KİTAP! Uyan!
-
DÜNYADAN UMMADIĞINIZ BİR ANDA ÇIKACAKSINIZ; ama ASLA DÜNYANIZDAN ÇIKAMAYACAKSINIZ! NE KADAR HAZIRSINIZ? DÜNYANIZDA NE KADAR HUZURLUSUNUZ?
-
Bütün evliyaullah şu görüştedir: Olan her şey olması zorunlu olacak olandır, olmama şansı yoktur! Bu görüşün temeli, “NİHAYET BİDAYETTE GİZLİDİR” sırrıdır. Maarifi billah sırrıyla yaşam mardiye ilmi ehline ait bir ilimdir. Her oluş bir sonrakinin basamağıdır. Evren içre evrenlerden, insan bedeninin tek hücreden gelişimine kadar her şey ‘fıtrat’ denen oluşum/gelişim programına göre meydana gelir ki, ‘sünnetullah’ sözcüğü bu değişmez prensibi oluşturur. Her oluş, nihai amaca/hedefe dönük olarak tetikleme sistemiyle sonrayı yaratır.
-
Mirâc gecesini anıyoruz. Mirâc elbette ki yaşayana mübarektir. Yaşayamayana da bal niyetine bal kavanozunu yalamak gibi, sözcüklerle avunmaktır. Olayın ilk bölümü mekânsal, tayyı mekân denen hızlı mekân değiştirme yoluyla seyahattir. Mirâc ise mekânsal olmayıp, ruhanidir. Mirâcın ilk bölümü, tasavvufta “fetih” tâbiriyle anlatılan, beyindeki farklı bir alan açılımıyla oluşan, madde ötesi yaşam boyutunu ve varlıklarını seyir hâlidir,. İkinci bölümü ise RABBİNİ MÜŞAHEDE ve Rabbanî ilmin kendisinden açığa çıkmasıdır. Mirâc, RABBİNİN MÜŞAHEDESİDİR.
-
Kontrolun sizde veya bildiklerinizde olduğunu sanarak avunun! Belki bir gün uyanırsınız; belkide Zelzele sûresinde anlatıldığı üzere bir anda kıyametiniz kopar, uyanamadan geçer gidersiniz!
-
ZELZELE SÛRESİ, insanın ölümü tatma sürecini kıyamet olarak niteleyerek, METAFORLA ölüm aşamalarını anlatır. Birebir Dünya kıyametini değil! Zaten o aşamaların ilk bölümünde canlı kalmaz Dünya üstünde! METAFORLARI ÇÖZEMEYEN İNKÂRDA KALIR.
-
ŞU GERÇEKLERİ FARK EDELİM: Kurân’da geçen KİTAP kelimesinin Türkçedeki anlamı BİLGİDİR. İNZÂL OLAN (şuurda açığa çıkan) BİLGİdir Kur’ân! Bildirilen KUR’ÂN, insanları Arap kabilelerinin o günkü örf ve âdetlerine uymaları için değil aklını kullanıp düşünmeleri içindir. BİLGİ, anlamak, kavramak, üzerinde düşünmek ve davranışlarını da bu bilgiye göre düzenleyerek, getirisini yaşamak içindir. ANLAMADIĞIN BİLGİYİ EZBERLEMEK, bal kavanozonu yalayarak şifasını beklemek gibidir. Bu sebepledir ki HERKES KUR’ÂN İSİMLİ BİLGİYİ ANLAYIP DÜŞÜNMELİDİR. KUR’ÂN, insana bir tanrı olmayan ismi Allâh olanı fark ettirmek; ölümsüz varlık olan gerçeğinin ve geleceğinin ne olduğunu bildirmek; bu bilgiler doğrultusunda düşünerek yaşamasını önermek üzere tebliğ olmuştur. Herkes bizâtihi okuyup anlamak zorundadır. Kur’ân kıyamete (ÖLÜME/İNSANLIK VAR OLDUĞU SÜRECE) geçerli bilgidir; ALLÂH gerçekliğini, insanın HAKİKATİNİ VE BU GERÇEKLİĞE GÖRE NASIL YAŞAMASI BİLGİSİNİ İHTİVA ETTİĞİ İÇİN! İMAN ESASLARI, KURÂN’IN ZAMANLA DEĞİŞMEZ MUTLAK GERÇEKLERİDİR. Detaylar: https://www.ahmedhulusi.org/tr/kitap/dinin-temel-gercekleri/kuranin-ruhu
-
SİZDEN AÇIĞA ÇIKAN HER DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞIN SONUCUNU “SERİ ÜL HISAB (hesabı anında gören) ALLÂH anında yaşatır. Ne varki insan yaptığıyla neyi TETİKLEDİĞİNİ fark etmez. Sonra döner, nereden başıma bu geldi, der! “ELLERİNLE YAPTIKLARININ SONUCUDUR”! KUL HAKKI ALLÂH HAKKIDIR; muhatabının hakikati HAK olduğu için! Seni cezalandıracak olan olmayan yukarıdaki TANRIN değil, tüm özellikleriyle varlığının hakikati olan ALLÂHtır. HESAP GÖRÜCÜ OLARAK BİLİNCİN YETER, âyet. KENDİNDEKİNDEN KORK!
-
Önce Rabbinin nasip ettiği kadar, olabildiğince tedbirini al; Sonra tevekkül et. Tedbir tevekküle engel değildir, tedbir Allâh lütfudur! Tevekkül imanın kadarıyla Rabbine (beyin kudretini oluşturan Allâh esmâsı özelliklerine) güvenmektir!
-
“DİN OKULLARI VE DİYÂNET KÖKENLİ İSLÂM”ı öğrenenler Allâh isimli ÖTELERİNDEKİ BİR TANRIYA inanırlar. TASAVVUF KÖKENLİ İSLÂM DİNİNİ KABULLENENLER ise ötede olmayan, kendilerinin varlığını oluşturan, “İSMİ” ALLÂH OLANA İMAN EDERLER… Aradaki fark niçin çok önemlidir? Ötelerindeki TANRIYA inananlar, her şeyi bu tanrılarına havale ederek, kendi hakikatlerinden gelen, kudret, ilim, basiret vb gibi özellikleri pasifize ederek, O verir, diyerek yatarlar! Olmayan TANRI da bir şey veremeyeceği için Ortadoğu müslümanlığının durumu yaşanır. ALLÂH ismiyle hakikati/özü olan “RAB”bine (beyin adıyla işaret edilen esmâ-ül hüsna özelliklerine) iman eden ise; buna güvenerek, dayanarak, Rabbinin her an kendisinde, muhtaç olduğunu yaratarak yanında olduğu hissiyle başarıdan başarıya yürür! İslâm nasıl yayılmıştır? İslâm’ın yükselme devri, sufi din anlayışının yaygın yaşandığı süreçtir. İnsanlar peyderpey bu anlayışı yitirip, kendilerini beden sanıp, “düşünen hayvan” derekesine düşürüp; ötedeki olmayan TANRIYA işlerini havaleye başlayınca, müslümanlığın gerileme süreci de başlamıştır.
-
TEDBİR ALMAYAN, VAR OLMAYAN TANRIYA İNANANDIR! “ALLÂH” ismiyle “beyin” adı altındaki RABBİNE iman edenler ise, tüm kapasiteleriyle TEDBİR ALIRLAR. Bilirler ki, TEDBİR, RABLERİNİN LÜTFU OLAN BİR EYLEMDİR. Tedbir almayıp, Tanrıya havalede şirk kokusu var olabilir! Düşünelim!
-
B İSMİ ALLÂH RAHMAN ir RAHİYM. Papağanlar besmele ÇEKER! İnsanlar besmeleyi OKUR. Ehlullah (Allâh’a ermişler) besmeleyi yaşar! Çekenler çekmeye devam eder. Okuyanlar okuduğunun ne anlama geldiğini bilir. Ehli, “ATAN ALLÂH’TI” vurgusunun besmelenin açıklaması olduğunu yaşar! “Siz öldürmediniz onları, öldüren Allâh’tı! (Oku) attığında sen atmadın, atan Allâh’tı! İman edenlere, kendinden (rahmetinden) güzel bir tecrübe yaşatmak için! Muhakkak ki Allâh Semi’dir, Aliym’dir.’’ (8.Enfal: 17)
-
BİR OLUŞUM HOŞUNUZA GİTMEZ AMA O ŞEY SİZİN İÇİN HAYIRDIR; BİR OLUŞUMU DA HAYIR SANIRSINIZ O ŞEY GERÇEKTE SİZİN İÇİN ŞERRDİR. SABREYLE SEYREYLE; Görelim mevla neyler NEYLERSE GÜZEL EYLER. ‘Hoşunuza gitmediği hâlde, savaş üzerinize hükmoldu. Sizin için hayır olan bir şeyden hoşlanmayabilir; sizin için şerr olan bir şeyi sevebilirsiniz. Allâh bilir, ne var ki siz bilmezsiniz!’ (2.Bakara: 216)
-
Bedeni itibarıyla hayvan sınıfında olan varlık, data beyni itibarıyla İNSAN olarak ve halife olarak tanımlanmıştır. “Yeryüzünde halifeler olarak” işareti beyin adını verdiğimiz yapıdaki her an yaratma özelliğine işaret eder. Her insanın beyninin orijininin Allâh isimleri olması nedeniyle, her an beyin adı altında Allâh yaratıcılığı ile yeni bir durum (state) oluşur ki; Allâh’ın varlık âlemindeki “her an yeni bir şanda” oluşunun misalidir. Genel anlamıyla tüm insanların halife diye tanımlanmasının nedeni de budur. Beyin orijin yapısı itibarıyla âdeta devridaim makinesi gibi, durmaksızın, sonsuza dek çalışarak ölümsüzlüğü yaşar. Ölümü ise tadar yani bedeni terk eder. Ölüm, beynin, ‘bedeni terk et’ komutunu vererek (el mumiyt) Azrailî kuvve ile bedenle bağını koparmasıdır. Beynin hakikati esmâül hüsna olduğundan ÖLÜMSÜZDÜR!
-
Pırlantanın değerini kuyumcu bilir; pırlanta kuyumcudan alınır. Bijuteri satandan ancak zirkon veya kristal alınır. Herkes kendine uygun olanı seçer.
-
Az öz bir hatırlatma yapayım. Algımıza ve bilime GÖRE, varlığın orijini ve hakikati kuantum potansiyeldir. Sonsuz, sınırsız, hiçbir ölçümden söz edilemeyen, enerji ve bilgidir. Varlığını algıladığımız her şey bu alanın yaratısıdır. Yanısıra hiçbir şeyden söz edilemez! Hangi boyut veya katman itibarıyla her ne biliyorsak, hepsi bu potansiyeldeki enerji ve bilginin açığa çıkışından başka bir şey de değildir. Ve algıladığımız her noktada, potansiyelin enerjisi ve bilgisi holografik realiteye göre tümüyle mevcuttur! Bu nedenledir ki… Beyin adını taktığımız data paketinin gerçek orijinal yapısını dahi bu potansiyelin enerjisi ve bilgisi oluşturur. Potansiyeldeki enerji ve bilgi ise sonsuzdur. Evren makro kozmos, beyin mikro kozmostur; sözü buna işaret eder. Dolayısıyladır ki… Bir beyin içselliğindeki boyutsal seyri farkındalık alanına çıkarabildiği nispette, hem kendi orijinini hemde varlığın nasıl oluştuğunu seyre başlar; böylece de o boyutun bilgisi kendisinde açığa çıkar. Yeryüzündeki en muhteşem MUCİZE, beyin adını taktığımız yapıdır! YA DA yukarıda anlatmaya çalıştığım konuyu şöyle anlatabilirim. “ALLÂH” ismiyle işaret edilen, kendisinden gayrı var olmayan sonsuz sınırsız TEK, kudret ve ilmiyle, RAHMANİYETİNDEKİ sonsuz isimlerinin özelliklerini RAHİMİYETİYLE İLMİNDE yaratarak her şeyi var göstermiştir! Zerre bütünün aynasıdır metaforuyla, her NOKTADA, zâtıyla, sıfatıyla, esmâsıyla ALLÂH adıyla işaret edilenden gayrı yoktur. Her birim ZÂTINDAKİ ilim ve kudret ile var olup, bir esmâ kompozisyonu olarak varlığını sürdürür. ALLÂH HÛ VE LA GAYRIHÛ! İşte bu yüzdendir ki beyin adıyla işaret edilen yapı da ALLÂH ADIYLA İŞARET EDİLENİN BİR ESMÂ KOMPOZİYONUDUR ki, bu kompozisyona “RAB” denilmiştir. Kompozisyonun açığa çıkarttığının adı da “KUL”dur. Sonuç: La ilahe illAllah. VARLIKTA ALLÂH’TAN GAYRI YOKTUR!