4. Baskı için Önemli Açıklamalar
Değerli okuyucularım;
Kitabımızın 1972’de ilk, 1974’de ikinci, 1986’da üçüncü baskılarını yaptıktan sonra, aşırı isteklere rağmen dördüncü baskısını uzun bir süre geciktirdik.
Bunun sebebi, o günlerden sonraki çalışmalarımız içinde, çok daha detaylı gerçeklere muttali olmamızdı... Kitaba birçok ilave bölüm koymamız gerekiyordu!.. Ancak zaman içerisinde gördük ki, bütün bunlar başlı başına bir kitap konusu olacak düzeyde idi. Bu defa bu kitabın hazırlıklarına giriştik... Ve elinizdeki bu baskının çıkışını erteledik... Sonra, dostlarımız ısrarla bu kitabın aynen geciktirilmeden çıkmasını istediler... Ve biz de bu sebeple, öncelikle elinizdeki dördüncü baskıyı sizlere sunmaya karar verdik...
Öncelikle, günümüzde daha da artan “ruh çağırma” ve “uzaylılarla görüşme” olaylarına kısaca değinelim...
“Ölmüş kişilerin ruhlarıyla görüşme”, “bedensiz varlıklarla görüşme” diye başlayıp günümüzde “uzayın falanca yıldızındaki varlıklarla görüşme” şeklinde ortaya yayılan görüşler tamamıyla “CİNLERİN ALDATMACASINA” dayanmaktadır.
Bu konuya eğilenler, öncelikle Hz. Muhammed’in ve Kur’ân-ı Kerîm’in bu konudaki ikazlarına asla aldırmamakta; âyetlere kendi zanlarına göre yorum getirmekte, hadisleri ise hiç kâle almamaktadırlar...
Akılları sıra bir âyete kendi anlayışlarınca yorum getirirken, onun yanında pek çok âyeti inkâr etmektedirler... Oysa bütün din âlimleri bu hususta kesin ittifak hâlindedir ki;
Kur’ân-ı Kerîm bir bütündür ve tümüyle ya kabul edilir ya da edilmez. Bir âyeti kabul etmemek, tamamını kabul etmemekle eş değerdedir.
Oysa bazıları, işlerine geleni istedikleri gibi yorumlarken, bir kısım âyetleri de asla kabul etmemektedirler...
Burada ruhların yeniden bedenlenerek dünyaya gelmelerinin asla mümkün olmadığını gösteren Mu’minûn Sûresi’nde geçen bazı âyetlerin meâllerini verelim hemen:
“Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde dedi ki: ‘Rabbim beni (dünya yaşamına) geri döndür.
Tâ ki (önemsemeyip) uygulamadığım şeylerde (iman üzere yaşamda, kuvveden fiile çıkarmadıklarımda) sonsuz geleceğime yararlı çalışmalar yapayım!’... Hayır (geri dönüş asla mümkün değil)! Öyle bir şey söyler ki geçerliliği yoktur (sistemde yeri yoktur)! Arkalarında yeniden bâ’s olunacakları sürece kadar, bir berzah (boyutsal farklılık) vardır (geri dönemezler; reenkarnasyon da {ikinci defa dünya yaşamı} mümkün değildir)!
Sur’a üflendiğinde (yeni bir bâ’s için süreç başladığında), o gün aralarında nispetler (beşerî, bedensenlikten kaynaklanan mensubiyetler, akrabalıklar, etiketler; dünyada birbirlerini tanımalarını sağlayan görünümleri) olmayacak! Sualleşmezler de (dünyadaki nispetlere/iletişime göre birbirlerini sormazlar da).” (23.Mu’minûn: 99-101)
Bu âyetlerin dışında daha kaç yerde;
“Keşke dünyaya geri dönsek de, yapmamız gerekirken yapmadığımız şeyleri yapsak derler, fakat asla ölümü tattıktan sonra bir daha dünyaya geri dönemezler...” meâlinde âyetler mevcuttur.
Evet, Ruhların(!), Bedensiz varlıkların(!), ya da Uzaylıların(!) insanları en büyük kandırma yolu, öldükten sonra yeniden dünyaya gelecekleri hakkındaki bilgilerdir. Ve buna inanan, İslâm Dini’nin inanç sistemini reddetmiş olur...
Çünkü Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed (aleyhisselâm) insanların öldükten sonra, topluca yeniden bedenlenecekleri bâ’sü ba’del mevt gününe kadar, dünyaya bedenlenmek suretiyle bir daha geri gelemeyeceklerini kesin olarak bildirmiştir. Ve bu esas imanın şartlarından biridir.
“CİN” ismiyle tanımlanan bu varlıklar için En’am Sûresi’nin 128. âyeti de son derece önemlidir.
Şöyle ki:
“Ey cin topluluğu, gerçekten insanların çoğunluğunu hükmünüz altına aldınız (hakikatten uzaklaştırdınız)!”
İfadesi insanların çoğunun, bilinçli veya bilinç dışı bir şekilde, kendini çeşitli tanımlamalar ile örten “CİN”lerin hükmü altında birtakım kararlar alıp; yanlış görüşlere saplandığını ispat eder... Âyetin devamı şöyledir:
“İnsan (türünden) dostları olanlar şöyle der: ‘Rabbimiz, birbirimizden karşılıklı yararlandık... İşte bizim için belirlediğin ecelimiz bize ulaştı’... Şöyle der: ‘Ateş sizin mekânınızdır; Allâh dilemedikçe, orada ebedî kalıcılarsınız’... Muhakkak ki Rabbin Hakiym’dir, Aliym’dir.” (6.En’am: 128)
Niye çeşitli isimler altında, insanların ekseriyetini tahakküm altına alan cinler, sapmalara sebep olur?..
Çünkü gelecekte oluşacak olayları, Nebi ve Rasûllerin bildirdiğinden farklı olarak göstererek, hedefi saptırırlar!..
Dolayısıyla bu kişiler de, ölüm ötesinde başlarına gelecekleri fark edemedikleri için, gerekli tedbirleri alma zorunluluğunu idrak edemezler!.. Yanlış hedeflere yönelik, gereksiz işler içinde yaşamlarını harcar giderler... Ölünce gerçekleri anlarlar, ama bu defa da iş işten geçmiştir!..
Şunları asla gözardı etmeyelim;
1. Cinler, insanlar gibi sülaleler hâlinde; ve nüfus olarak da insanların en az on katı bir kalabalığa sahiptirler... Milyarlarcadırlar...
2. “Dalga” kökenli yani bir tür holografik ışınsal bir bedene sahiptirler... İnsanların beynine dalga sinyaller yollayarak onlara çeşitli fikirler ilka edebilir, vehimleri veya hayal güçleri üzerinde tasarruf ederek, var olmayan şeyleri varmış gibi gösterebilirler. Vesvese verirler...
3. Madde üzerinde ışınsal yakma güçleri vardır; ve bir nesneyi bir anda Dünya’nın herhangi bir yerinden alıp başka bir yerine taşıyabilme gücünde olanları da mevcuttur.
4. İslâm Dini’ni kabul etmeyenlere, çeşitli geçmiş felsefelerin görüşlerini sanki yeni görüşlermiş gibi ilka ederler.
5. Medyumluk yoluyla ruhlarla görüşmeye, İslâm’ın düşünce tarzını bilen kişiler içinde inanan tek kişi gösteremezsiniz.
6. Ruhlara inanan batı âlemi cinleri bilmez!.. Hristiyanlıkta cin konusu yoktur!.. Bu sebeple onlar, bizde “CİN” adı verilen bu varlıklara, tesirlerine göre, ruh, peri, hortlak, hayalet, şeytan gibi isimler verirler... Oysa bu ve buna benzer tanımlamalar ile tarif edilenler hep “CİN” adı verilen varlıklardır!..
7. Ruhçulara göre, uzaylılarla(!) temas ettiklerini söyleyenlere göre; Hz. Muhammed, ileriyi gören basit bir medyumdur!!! Çünkü cinler onlara bu fikirleri telkin eder.
8. Günümüzdeki kendini evliyadan sanan, meşhur olmuş fakat İslâm’ı bilmeyen, hayal âleminde yüzen pek çok kadın ve erkek, farkında olmadan CİNLERİN hükmü altına girmiş zavallılardır. Olayın temeli de bilgisizliktir.
9. CİNLER, genel hafıza planında, geçmişe dönük tüm olayları okuyup, bir kişinin ağzından bunları açıklayabilirler... Bu yüzden, kişinin trans hâlinde geçmiş olaylardan bahsetmesi, onun geçmişte yaşaması değildir; ya da yabancı lisan konuşması o lisanının konuşulduğu yerde daha evvelce bulunması anlamına asla gelmez.
Burada bir de çok sorulan bir soruya, tecrübelerimize göre cevap vermeye çalışalım...
Bilerek veya bilmeyerek cinlerin hükmü veya tesiri altına girmiş kişi, ne gibi tedbirler alırsa faydasını görür..?
Bu konuda tavsiyelerimizi şöyle sıralayabiliriz:
1- Sâd Sûresi’nin 41, Mu’minûn Sûresi’nin 97 ve 98, Sâffât Sûresi’nin 7’inci âyetlerinde öğretilen şu dua cinlerin kişi üzerindeki tesirlerini büyük ölçüde kaldırmaktadır...
Tasavvufla ilgilenenlere, tedbir olarak sabah akşam 40’ar defa okumaları tavsiye olunur...
Özellikle bir rahatsızlığı olanlar ise, günde 100 defa ile 300 defa arasında sabah-akşam okumaya devam ederlerse umarım kısa sürede netice alırlar...
Okunuşu şöyledir:
“Rabbi inniy messeniyeş şeytanu Bi nusbin ve azâb; Rabbi eûzü BiKE min hemezâtiş şeyâtıyn ve eûzü BiKE Rabbi en yahdurûn. Ve hıfzan min külli şeytanin mârid.” (38.Sâd: 41 – 23; Mu’minûn: 97-98 – 37; Sâffât: 7)