5. Aziyz ve Rahıym’in sende tafsilâtlı olarak açığa çıkardığı ilim ile!
6. Ataları uyarılmamış, bu yüzden (hakikatlerinden, Sünnetullâh’tan) kozalı olarak yaşayan bir toplumu uyarman için.
7. Andolsun ki onların çoğunluğuna o söz (Cehennem, insanların ve cinlerin çoğuyla dolacaktır; sözü) Hak olmuştur! Bu sebeple onlar iman etmezler!
8. Muhakkak ki biz onların boyunlarında, çenelerine kadar dayanmış boyunduruklar (şartlanma ve değer yargıları) oluşturduk! Artık (onlar kendi hakikatlerini göremezler) başları yukarı doğru kalkıktır (benlikleriyle yaşarlar)!
9. Onların önlerinden bir set (geleceği göremezler) ve arkalarından bir set (geçmişlerinden ders almazlar) oluşturduk da böylece onları bürüdük... Artık onlar görmezler.
10. Onları uyarsan da uyarmasan da birdir; iman etmezler!
11. Sen ancak Zikre (hatırlatılan hakikate) tâbi olan ve gaybı olarak Rahmân’dan haşyet duyanı uyarırsın. Onu bir mağfiret ve kerîm bir bedel ile müjdele!
12. Kesinlikle biz, evet yalnız biz ölüleri diriltiriz! Onların yaptıklarını ve meydana getirdikleri eserleri yazarız! Biz her şeyi İmam-ı Mubiyn’de (beyinlerinde ve ruhlarında) ihsa ettik (tüm özellikleriyle kaydettik)!
13. Onlara o şehir halkını örnek ver... Hani oraya Rasûller gelmişti.
14. Hani onlara iki (Rasûl) irsâl ettik de o ikisini de yalanladı lar... Bunun üzerine bir üçüncüsü ile güçlendirdik de: “Doğrusu biz size irsâl olunanlarız” dediler.
15. Dediler ki: “Siz bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz... Rahmân da hiçbir şey inzâl etmedi... Siz ancak yalan söylüyorsunuz.”
16. (Rasûller) dediler ki: “Rabbimiz biliyor ki, gerçekten biz size irsâl olunanlarız.”
17. “Bize ait olan sadece apaçık tebliğdir.”
18. Dediler ki: “Kuşkusuz sizde uğursuzluk olduğunu düşünüyoruz... Andolsun ki, eğer vazgeçmezseniz, kesinlikle sizi taşlayarak öldüreceğiz ve elbette size bizden feci bir azap dokunacaktır.”
19. Dediler ki: “Sizin uğursuzluğunuz sizinledir... Eğer (hakikatinizle) hatırlatılıyorsanız bu mu (uğursuzluk)? Hayır, siz israf eden bir toplumsunuz.”
20. Şehrin uzak tarafından koşarak bir adam geldi: “Ey halkım, Rasûllere tâbi olun” dedi.
21. “Sizden bir karşılık istemeyen; kendileri hakikat üzere olanlara tâbi olun!”
22. “Beni (böylece) fıtratlandırana nasıl kulluk etmem? O’na rücu ettirileceksiniz.”
23. “O’nun dûnunda tanrılar mı edineyim! Eğer Rahmân bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse, onların şefaati bana ne yarar sağlar ne de bir şeyden korur...”
24. “O takdirde muhakkak ki ben apaçık bir dalâlet içinde olurum!”
25. “Gerçekten ben sizde de açığa çıkan Rabbe iman ettim; beni dinleyin!”
26. (Ona): “Cennete dâhil ol!” denildi... Dedi ki: “Halkım hâlimi bileydi!”
27. “Rabbimin beni mağfiret ettiğini ve benim ikramlara nail olanlardan olduğumu...”
28. Ondan sonra onun halkının üzerine semâdan hiçbir ordu inzâl etmedik, inzâl ediciler de değildik.
29. Sadece tek bir sayha oldu; onlar hemen sönüverdiler!
30. Hüsran şu kullara! Kendilerine bir Rasûl gelmeye görsün, hep Onun bildirdiğiyle alay ederlerdi.
31. Görmediler mi ki onlardan önce nice kuşaklar helâk ettik ki; gidenlerin hiçbiri geri dönmeyecek onlara!
32. Elbette hepsi, toptan zorunlu hazır bulunacaklar.
33. Ölü arz da onlar için bir işarettir! Onu dirilttik, ondan ürünler çıkardık da ondan yiyorlar...
34. Orada hurma ağaçlarından, üzümlerden bahçeler oluşturduk, orada pınarlar fışkırttık.
35. Onun getirisinden ve ellerinin ürettiklerinden yesinler diye... Hâlâ şükretmezler mi?
36. Subhan’dır; arzın (bedenin) oluşturduklarından, nefslerinden (bilinçlerinden) ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri (gen sarmallarını) yaratan!
37. Gece de onlar için bir işarettir! Ondan gündüzü (ışığı) çekeriz de hemen onlar karanlık içinde kalırlar.
38. Güneş de kendi yörüngesinde akar gider! Aziyz, Aliym’in takdiridir bu!
39. Ay’a gelince, ona konak yerleri takdir ettik... Nihayet kadim urcun (kuruyup incelen eski hurma dalı) gibi görülür.
40. Ne Güneş, Ay’a yetişir; ne de gece gündüzü geçer! Her biri ayrı yörüngede yüzerler.
41. Bizim onların zürriyetlerini o dopdolu gemilerde yüklenip taşımamız da onlar için bir işarettir!
42. Onlar için onun misli, binecekleri şeyleri yaratmış olmamız!
43. Eğer dilesek onları suda boğarız da, ne imdatlarına yetişen olur ve ne de kurtarılırlar!
44. Ancak bizden bir rahmet olarak ve yalnızca belli bir süre nasiplenmeleri için ömür vermemiz hariç.
45. Onlara: “Önünüzdekinden (karşılaşacaklarınıza karşı) ve arkanızdakinden (yapmış olduklarınızın sonuçlarından) korunun ki rahmete eresiniz” denildiğinde (yüz çevirirler).
46. Onlara Rablerinin işaretlerinden bir delil gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
47. Onlara: “Allâh’ın sizi beslediği yaşam gıdalarınızdan Allâh için karşılıksız bağışlayın” denildiğinde hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: “Dileseydi Allâh, kendisinin doyuracağı kimseyi mi yedirip doyuralım? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz.”
48. Derler ki: “Eğer sözünüzde sadıksanız, bu tehdidiniz ne zaman (gerçekleşecek)?”
49. Onlar tartışırlarken, kendilerini yakalayacak bir tek çığlıktan (beden sur’una üfleniş) başkasını beklemiyorlar?
50. O zamanda ne bir vasiyete güçleri yeter ve ne de ailelerine dönebilirler!
51. Sur’a nefholunmuştur! Bir de bakarsın ki onlar kabirleri hükmünde olan bedenlerinden çıkmış, Rablerine (hakikatlerini fark etme aşamasına) koşuyorlar!
52. (O vakit) dediler ki: “Vay bize! (Dünya) uykumuzdan kim bizi yeni bir yaşam boyutuna geçirdi? Bu, Rahmân’ın vadettiğidir ve Rasûller doğru söylemiştir.” (Hadis: İnsanlar uykudadır, ölümü tadınca uyanırlar!)
53. Sadece tek bir sayha (İsrafil’in sur’u) oldu... Bir de bakarsın ki onlar toptan huzurumuzda hazır kılınmıştır.
54. O süreçte hiçbir nefse en ufak bir şey zulmedilmez...Yaptıklarınızdan başkası ile cezalandırılmazsınız (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşarsınız)!
55. Gerçek ki o süreçte, cennet ehli cennet nimetleriyle meşgûl ve bunun keyfini çıkarmaktadırlar.