-91-
Hava, yoktur uzayda!...
Su da, yoktur!
Yer çekimi de!
Karanlıktır uzay!.. Soğuk!.. Duygusuz!
“Can”lıdır uzay!..
“Şuur”lu...
“Dalga”lı!
Kuşatmıştır cehennemi; hiç kalır indînde cehennem!..
Kucaklamıştır cenneti, sütüyle besler, hünerlerini seyreder!
Uzay kapsamlıdır... Varlığıyla var etmiştir insi, cinni, melâikeyi... Seyreyler onlarda kendini...
Havada, ateşte, toprakta suda! Bunlardan meydana gelen tüm varlıklarda...
Varlığıyla “can”lı kılar hepsini!..
Havayla yaşarız biz; suyla yaşarız; toprakla, ateşle yaşarız biz! Beşinci elementimiz, “uzay”dır bizim!
Uzaydan geldik; uzaya gideriz, varabilirsek!
“Esmâ”dır uzay!.. Mazharı sıfattır uzay!.. Hayaldir uzay!
Sükûndur; barıştır; hoşgörüdür uzay!
Kozasız yaşayamazsın uzayda! İçinde yok olup kozasız kalamazsın uzayda!
Gerçeğiyle yüz yüze gelemezsin uzayın... Çünkü sen, insanısın dünyanın!..
Çamurdan yaratıldın; toprakla gıdalandın, suyla beslendin, ateşle yaşıyorsun!
Yiyorsun, yeniliyorsun, bir fasit daire içinde yaşamını sürdürüyorsun!
Sen ey gerçekte beşinci element...
Bilir misin kendini? Sudan, topraktan, havadan, ateşten öte benliğini? Uzay kökenliliğini!
Uzayın bölünmez parçalanmaz tekilliğini!
Sanırsın ki uzay bir havasız boşluktur... Karanlıktır... Cansız, şuursuz bir varlıktır!
Oysa uzay, nefesi Rahmân; saltanatı Subhan’dır!
O’nunla vardır, boyutlar; O’nunla kaîmdir dünyalar... O’nunla daimdir bitmez tükenmez yaşamlar!
Cennetin O’nunladır; kozan O’nunla!.. Yemeğin O’nunladır, suyun O’nunla... Nefretin O’nadır, sevgin O’nunla!
Kurtarırsan beşinci elementini dördünün kaydından; algılarsın ki, her şeyindir uzay!..
Dalgalarıyla kaîm her şey... Dalgalarıyla açığa çıkmada... Dalgalarıyla seyretmede...
Dalgalarıyla “ben” olup yaşamada yine kendinde!
Ne biliriz biz kozalılar, uzayı!..
Suyu biliriz... Kâh, pınar olur kaynar, diplerden gelip açığa çıkar... Kâh, Gayzer olur, derinliklerden, kızgın fışkırır yeryüzüne!.. Kâh, akar yol boyuna hayat dağıtır, ırmak olup; kâh toplanır göl olur, canlı yetiştirip sular insanları... Bazen toplanır büyük büyük; deniz olur, okyanus olur; ötesinde nice bilmediklerimizi barındırır, ayrı dünyalar yaşatır... Bazen artezyenle açılmış kuyu olur, kovayla çıkıp yeryüzüne insanlara derman olur!
Bazıları gidip okyanus ötelerine, görürler yaşarlar ayrı dünyaları; fark ederler derin sular ötesindeki bambaşka değer ve yaşamları... Bazıları, kör, sağır, mukallit, köyünde-mahallesinde, derin suların ardındaki dünyalardan bîhaber...
Ayırır insanları başka dünyalardan, sular!..
Toprak suyla evlendi, sen doğdun! Bilmez misin anan topraktır, suydu baban!
Bedenin topraktır, içindeki su! Yaşamın toprakladır, yeşerteni su!
Ya nasıl, topraktan ateş doğdu da, seni sağlıklı kodu! Organlarında, damarlarında ısısıyla seni korudu! Beyninden tüm hücrelerine akıp, onları gene sahibine bildirdi!.. Uzaya yayılıp beyninden, seni iç yüzünle yüzleştirdi!
Ak ateş kara ateş birbirini dengeler!.. Sonunda, bakalım hangisi diğerini elemine eder!
Hava!.. Dünyanın yaşamını koruyan nesne...
Hücrelerin onunla yaşar, beynin onunla!.. Ateşin onunla yanar, suyun vardır onunla! O sevdiğindir duygulandığın; bazen de düşmanındır kaçtığın! Tanımadığın ya da tapındığın! Toprak ondan meydana gelmiştir, ateş ondan; su ondan meydana gelmiştir, varlığın ondan! Toprağın toprağa gidecek; suyun havaya!
Ya sen nereye gideceksin, havan gidince havaya?
Tenezzül etti hava oldu; tenezzül etti ateş oldu; tenezzül etti toprak oldu, su oldu; tenezzül etti “sen” oldu; ya sen nereye gideceksin beşinci element?
Toprağı mı mekân tutacaksın, suyu mu; havayı mı mekân tutacaksın, ateşi mi?
Yoksa uzay mı mekânın olacak, mekânsızlıktır mekânım, diyerek!
Sen ey beşinci element...
Sen ey maddeden doğma, beşinci boyut varı!..
Bil ki, vatan sevgisi imandandır... Gel dön vatanına!.. Mekânsızlık otağına; DOST katına! “Can”la canlanmış olarak... “Ruh”la, ruhlanmış olarak...
Tanı kendini, aş bedenini; seviyorsan özün olan “Ben”ini...
Uzayı tanı, uzayı bil!
Uzaydır, Rahıym; uzaydır Haliym; uzaydır Keriym, uzaydır Aziym!
Yansıdı aynaya, uzay koydu, adını; yarattı mahlûkatı, “adı”yla ayrı koydu varlığını...
Gel dostum, bilincinle urûc eyle... Yaşamını mi’râc eyle...
Salât eyle, selâm eyle; salât ile rahmet eyle!
Gayzer oldu Celâliyle, pınar oldu Cemâliyle; okyanustan Kemâliyle, ilmi irfan saçtı bize!
Değerlendirmezsek bu nimeti; aldığımız bu nefesi; dünyamızın tüm ziyneti, yarın hepten vebal bize!
Gelin canlar, “can” olalım... Hak’ta, hâk olalım! Varlığımızı uzaya salıp; deryada bir dalga olalım!
Sevelim, sevilelim; sevindirip, bölüşelim; yaşam O’nun içindir, her dem O’nunla seyredelim!
Kin tutma, ardından konuşma; hakkın olmayana el uzatma; yaban gözle bakıp ta, özünün-uzayın gazabını alma!
Beden sanma boyutunu; gökte sanma konutunu; “sen” mekânsız varlıksın, çıkar artık, poturunu!
Rasûl gelmiş uzayından; haber verir Yâr’ından; dersin, “bana dünya gerek, neyleyeyim ben o Yâr’i”!..
Bak dostum, bunca sözün kısası...
Hep, gönüller BİR olası...
Uzay bağı, HAK bahçesi!..
Erenleri, gül goncası!
Sanma uzay gayrıdır!.. Hak ayrıdır, Uzay gayrıdır!.. Sen seni bilmezsen, HAK, zannında ayrıdır!
Bil ki sözün amacı...
TEK’liği bilmeyen; RASÛL’e kulak vermeyen; Kurân’a yönelmeyen, “uzay” nedir bilesi değil![1]
-92-
Şehâdet ederim ki “tanrı” yoktur...
Yalnızca “ALLÂH” adıyla işaret edilen vardır!
Şehâhet ederim ki kesinlikle...
Ahmed MUHAMMED MUSTAFA aleyhisselâm,
“Abdullâh”, “Rasûlullâh” ve “HatemenNebiyyin”dir!
O’nu seven, Allâh’ı sevmiş olur!
O’na şükreden, Allâh’a şükretmiş olur!
O’ndan yüz çeviren, Allâh’tan yüz çevirmiş olur!
O, ALLÂH adıyla işaret edilenin “Hüviyeti”nin “ABD”ı ve “RASÛLÜ”dür!.. Fark edene, görene ve de bu gerçeği kavrayabilene!..
Allâh’ın “Ahadiyet”ine iman etmek ve Muhammed Mustafa’nın “ABDU-HÛ” ve “RASÛLU-HÛ” oluşunu kavrayıp hissetmek ve yaşamaktan daha şerefli bir idrak olamaz...
Ben MUHAMMEDÎ’yim!
-93-
Kimileri eleştirir; kimileri eleştirilir!
İş yapanlar eleştirilir... Eser ortaya koyamayanlar da, eser bırakanları eleştirir!
Kimileri eser verir... Kimileri de, onları eleştirerek pâye almaya çalışır!
Basit insanlar, birbirlerinin dedikodusuyla ömür tüketirken; gelişmiş beyinler, düşünen insanlara yararlı olduğunu umdukları fikirler, buluşlar bırakmaya çalışır!
Herkes ummadığı günde boyut değiştirecektir. Yalnız başına kalacaktır kabrinde!..
Aklı olan putlarını terk edip o güne hazırlanır. Aklı olmayan ise, günlerini dedikoduyla, başkalarını eleştirmeyle tüketen putlarla geçirip ömrünü heba eder.
Nice kendini müslüman sanan insansı imansız gitti öteye!
Ne mutlu eser bırakabilene...
Yazık, hem kendisini hem de çevresindeki safları aldatanlara!
-94-
Bir anlayışı sınırlı veya kıt yoldaşın olmuşsa, ve ayrılamıyorsan...
Kaderini yaşayacaksın; çünkü onları yaşaman takdir edilmiş; demektir!
Cehennem içinden ateşlenir!
Cehennem dışından sarar...
Cehenneme imanla girene, cehennem:
“Ey imanlı, nûrun ateşimi söndürüyor; çabuk geç git!..” dermiş...
Cehennem ateşini söndürecek tek nûr, Kadere ve Takdir edene imandır.
-95-
“Kader”e iman niçin çok ehemmiyet arz etmektedir ve “Takdire iman”dan amaç nedir?
Bu konu iki yönden çok önemlidir insan için!
1. Olup biten her olay, tüm evrende hükmünü icra eden TEK tarafından düzenlenmektedir. Boş yere hayalinizde “tanrı”lar yaratıp, onlara tapınmayın!
2. Değiştiremeyeceğiniz şeyler olduğunu idrak edip; onlarla karşılaştığınızda, bu idrak ile cehenneminizi söndürün!
Bu gerçeği kavrayamayanların cehennemi, gelecekteki boyutsal yolculuklarında da kolay kolay sönmeyecektir.
[1] “SİSTEMİN SESLENİŞİ” kitabından...