-96-

Herkes, birbirine ve her şeye bakar; fakat kimse, bir diğeriyle aynı şeyi görmez!

Herkes, aynı şeye bakar; fakat aynı şeyi, mutlaka farklı görüp değerlendirir...

Herkes, her şeyi, dışarıda değil, hayalinde görür; ve değerlendirmesini de, kendi veritabanına göre yapar!

Herkes, farklı şeyleri olduğu gibi, aynı şeyi dahi, ayrı zamanlarda, aynı şekilde değil, farklı şekilde algılayıp değerlendirir...

Hiç kimse, aynı şeyi, iki defa görmez ve iki defa aynı şekilde algılayamaz.

Herkes, her şeyi, kendi veritabanına göre değerlendirdiği için de, her şey, değerini değerlendireninden alır!

Herkes, kendi cehenneminde, ya da kendi cennetinde yaşar!

Tanrısından kurtulanın yaşamı ise, “ALLÂH” adıyla işaret edilenin “HİÇ”lik mertebesidir!..

“ALLÂH” adıyla işaret edilen, “BAKIY”dir; gerçeğindeki uyarıyı değerlendirenler, fâni kavramını kabullenemeyecekleri gibi; “ALLÂH” ahlâkıyla ahlâklanmış olanlar da, âlemlerin, “hayal” çekirdeğinden oluşmuş bir dev ağaç olduğunun seyri içindedir.

Her an, her zerrede, yeni bir “şe’n”de olandır, “HÛ”; ve dahi, bundan münezzehtir ise; bunun sonuçları ne olabilir, getirisi dahi neler olabilir?

Ya birilerinin dedikodusuyla ömür tüketenlerin yeri?

 

 -97-

İnsan, kendisine öğretilenleri ezberleyip, tekrar etmesi için yaratılmamıştır!

İnsan, söylenen kelime ve misaller üzerinde düşünüp; o idrakın kendisinde yapacağı açılımların gereğini yaşamak için var olmuştur.

“İman” amaç değil “araç”tır!..

“İman”dan gaye, iman ettiklerinin ne olduğunu kavrayıp, bunun sonuçlarını yaşamak suretiyle, yaşamında yeni bir düşünsel boyuta geçmektir.

“İman ettim” deyip, orada kalıyorsanız; “iman” ettiklerinizin ne olduğunu, neden ve hangi amaçla bildirildiğini anlamıyor; sonuçlarını günlük yaşamınıza indiremiyorsanız; biliniz ki “iman” etmiş değilsiniz!

“İman” ve “İslâm”ın getirisini yaşayıp, bunun semerelerini elde edemiyorsanız, kendini bu kelimelerle etiketlemiş herhangi bir yaratıktan farkınız yoktur!

Kendi muhasebesini ilmine göre yapamayacak ölçüde dünya zevkiyle uyuşmuş vicdanlar, ancak “ölüm” ile ayılacaklardır ki; o zamanda iş işten geçmiş olacaktır. 

 

-98- 

Şubat sert geçerdi İstanbul’da... Kar diz boyu olurdu 55-57’lerde... Merdivenle kayardık yokuş aşağı; sokaktaki akranlarımızla... Kimimiz on, kimimiz on beşindeydik!

Düşünmezdik, soğuğu, odunu-kömürü! Ekmek elden su göldendi... Kenarı tırtıllı beyaz 10-20 paralar sanırım daha tedavülden kalkmamıştı! Ortası delik 1 ve 2.5 kuruşlar, yani yüz paralar söz konusuydu!

Şimdi “milyon” konuşuluyor para değerinde olarak...

İstanbul, “köy” oldu; köyleri şehir yapalım, derken!

Pek çok şeyler değişti zaman içinde, ama, eski kışlar galiba geri geliyor!.. Şubat, çetin geçeceğe benziyor!

Kar yağacak bir yerlere gene görünen! Fırtınalar var ufukta! Yok mu bir nefesi(!) kuvvetli, püf deyip uzaklaştıracak o fırtınaları!!!

Merhamet oluna suçu-günahı olmayanlara, evi-barkı, aşı-ocağı bulunmayanlara; çilede sıkıntıda olanlara...

Allâh selâmet vere, tüm dürüst, samimi, inançlı gönüllere... Çok çok kısa sürecek dünya çıkarları uğruna, sonsuz hayatını feda etmeyenlere... 

 

-99- 

 “Allâh Rasülüne” iman etmedikleri için ölüm ötesi yaşam korkusu bulunmayanlar, insanları koyun gibi güder ve sülük gibi emer!..

Yöneticileri böyle olan toplumlar, geri kalmaya ve güdülmeye mahkûmdur!

Böyle bir düzen içine düşmüş olanların, ölümden başka kurtuluş yolları yoktur! Çünkü bu kangrenin ilaçla tedavisi yoktur artık!

Bu durumda aklı olanlar, ölüm ötesi yaşamı kazanmaya önem verip bu yolda çaba sarfederler ve dünyayı isteyenine terk ederler.

“Müslümanım” etiketi yapışık ancak yaşam biçimi ve davranışları “İslâm”ın gereklerine uymayan “iman”sızların sayısı bugün yeryüzünde her zamankinden çok olduğu içindir ki; müslümanlar, üçüncü Dünya ülkeleridir ve silahlı kuvvetler cumhuriyetleri içinde yaşamaya mahkûm olmuşlardır. 

 

-100- 

İster “uzaylı” deyin, ister “cin” deyin, ister başka bir adla anın, sonuçta, normal gözle bakanların göremediği, ancak bir kısım insanların gördüklerini iddia ettikleri, bazı varlıklar vardır, farklı bir boyutta yaşamakta olan! Bunlar, gözden beyine giden mesajlarla değil, beynin direkt olarak algıladığı bir kısım dalgalar ile o kişiye görülür(?) olmaktadırlar.

Bir kısım beyinlerin algıladığı bu dalgalar, aynı zamanda bizim “ruh” adıyla bildiğimiz, ölüm sonrası bedenimizi de meydana getiren dalga türüdür.

İnsan beyninin ürettiği bu dalgalardan oluşan bazı velî” “ruh”ları yani ölüm ötesi yaşam bedenleri de, diğer boyut canlıları gibi, ölüm ötesi yaşam boyutundan, bu dünyadaki bazı kişilere benzer türden dalgalar yollayarak, görünebilir...

Nitekim, ölümünden üç gün sonra inananlarına görünen Hz. İsa aleyhisselâm ile, Hızır aleyhisselâm dahi, bu yoldan görülmüşlerdir.

Ne var ki, normal gözün göremediği bu tür dalgaları algılayarak, “gören(?)” insanlar, çoğu zaman yeterli veri altyapısı olmadığı için, gördüğü “cin” olmasına rağmen, oyuna gelerek “velî” gördüğünü sanır. 

22 / 33

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!