“Zaman”la paketlenenler çoğunlukla adresi bulmazmış; zira etle bürünenler, “zaman”la paketlenince, ne zaman açığa çıkacaklarını bilemezmiş!!!
“Dedi ama çıkmadı işte”; “Bilemedi bak” gibi etsel muamelelere muhatap olurlarmış!..
Ders alanı, yanlışını anlayanı; artık “zaman” kullanmazmış!..
Kullananı ise, yanlışını fark etmesi için; “uyduruyor”, “atıyor”, “palavra sıkıyor”, “felaket tellalı” sopasıyla terbiye edilirmiş!..
Ve bir gün gelir, fark ederlermiş ki “zaman”la paketleyenler, yaptıklarını yapmamak gerek!.. Düzeltirlermiş bu yanlışlarını…
Onun içindir ki, geçmişten pek çoğu “zaman” vermemiş; yalnızca olaylardan ve dizinden söz etmişler… İleri gidip “zaman”la paketleyenler de sopayı yemişler!
Bilmek gerek bu gerçekleri; ondan sonra yapmalı değerlendirmeleri!..
Şayet yanlış yaparsak değerlendirmeleri... Kendimize en büyük zararı vermiş oluruz!.. Kimsenin veremeyeceği kadar! Çelik örgülü kurşun kaplı beton duvarlar içine hapsetmiş oluruz kendimizi ve kilidini de imha etmiş oluruz!
Hatta daha da ötesi!.. Ete hapsetmiş oluruz kendimizi!..
Etle yatar, etle kalkar, et peşinde koşar, etli düşünür, etli yaşar… Sonunda da zaman kozasında kurur gideriz!..
“İnsan”, zamansızlık ve mekânsızlık boyutunda, o boyuttan, o boyut için yaratılmıştır!..
Bu sözünü ettiğim boyuttaki varlığı itibarıyla bir “ruh” bile değildir!.. Ama buna karşın varoluşunun “ruhu” vardır! O “ruhu”nun gereğidir ki, kendi hakikatini arar; bunu bulup eremediği sürece de “ruhu”nun huzur bulup tatmin olması, sükûna ermesi mümkün olmaz!
Dünya’dan yaratılan, dünya peşinde koşar… Sonunda dünyaya döner!..
O boyuttan yaratılan da boyutunun özlemiyle yanar; sonunda boyutuna erer!..
Her şey aslına dönücüdür!..
5.4.1999
NJ - USA