Dolayısıyla kâinat, evren ismi altında, kapsamında var olan, her ismin işaret ettiği varlık, ALLÂH’ın ilmi, iradesi ve kudretiyle meydana gelmiştir. İşte bu sebepledir ki, “ALLÂH ALİYM”dir; ilim sahibidir. İlminde her şey mevcuttur.

“ALLÂH MÜRİYD”dir... Murat edendir! İrade sahibidir... Ve “ALLÂH KAADİR”dir... “MUKTEDİRdir! Kudret sahibidir. Ve o kudretiyle dilediğini meydana getirir.

İşte bu ilmiyle takdir edip, irade etmesi, dilemesiyle o takdir ettiği varlıkları seyri; onların manevî yani kavramsal sûretlerini meydana getirmesi olur!..

Ancak burada anlaşılması gerekli olan önemli nokta şu husustur:

Allâh, ilmindeki sonsuz mânâlar dolayısıyla; bu mânâlara işaret eden Esmâ ül Hüsnâ denilen isimlerinin anlamlarını, kavramalarını dilediği şekilde terkiplendirerek; sonsuz sınırsız sayıda varlıklar meydana getirmiştir.

“O”nun sonsuz sınırsız sayıda meydana getirdiği bu varlıklar; “O”nun, ilmiyle ve ilminde yarattığı varlıklardır!

Dolayısıyla bu yönü itibarıyla, evren ve içinde var olan her birim; mikro planda veya makro planda, mikrokozmosda veya makrokozmosda mevcut olan her birim, yaratılmıştır!..

Mikro veya makro planda var olan her birim, “O”nun ilmiyle, “O”nun ilminden, “O”nun varlığıyla meydana gelmiş olması sebebiyle de; o varlıklarda, “O” varlığının dışında bir şey asla mevcut değildir!

İşte bu son derece önemli iki noktayı hiçbir zaman dikkatimizden kaçırmayacağız.

Nasıl iki göz bir görürse, işte bu “iki” görüş de “bir”liği meydana getirir. Birisinden gâfil kalırsak farkında olmadan ötekinden de uzak düşeriz.

Biraz evvel açıkladığımız üzere, kendi yarattıklarından, kendi var ettiklerinden hiçbirine benzememe özelliği “ALLÂH’ın Ahadiyeti”nin tabii bir sonucudur. Çünkü “O”nun dışında bir varlık asla mevcut olmamıştır!

Hatta bunu ifade sadedinde şu cümle söylenmiştir;

“Ayânı sâbite vücud kokusu almamıştır!”

Ayânı sâbite, bütün bu var olan varlıkların aslı orijini olan ana mânâlardır!

İşte bu sebepledir ki, bütün bu evren ve içinde var olan her şey, “yok”tan var olmuştur! “Yok”tan da ancak “yok” var olur!

Yani, bu ifade ile anlatılmak istenen şey, “Her şeyin Zât-ı ilâhînin ilminde var olması”dır...

Bu yokken var olmuş her şey, sadece ve sadece “Allâh’ın ilmi” ile ve “Kendisinden” vücud bulmuştur.

“Allâh’ın Tekliğini, birliğini” derken, dikkat edin sayısal birlikten söz etmiyorum... Bir tanrı için sayısal birlikten söz edilebilir... Ancak gerçekte, ilim sahipleri indînde Allâh için asla sayısal birlikten söz edilemez.

Burada bazıları hâliyle şu suali soracaklardır... Bugüne kadar bu konuları dinlememiş, bu konulara girmemiş olanların bu suali sormaları da son derece doğaldır...

“Efendim Allâh’ın “Vâhid” ismi var; Kurân’da birçok yerde de “İlâhınız” diye bahsediyor Allâh’tan... Kur’ân, “ilâh” diye Allâh’tan insanlara bahsederken, Allâh’ın “Vâhid” isminden söz ederken; sen nasıl olur da Allâh’ın “İlâh-Tanrı” olmadığını, Allâh’ın “bir” olmadığını söylersin?”

Burada şuna dikkat ediniz!

ALLÂH'ın “AHAD” oluşu MUTLAKtır!..

ALLÂH'ın “VÂHİD” yani “BİR oluşu ise muzaftır; yani izafîdir; yani GÖRESELdir; yani rölatiftir!..

Bu son derece önemli ve kavranılması da o derece güç bir gerçektir ki, tasavvuf da bundan “HAKİKATLERİN HAKİKATİ” olarak bahsedilmiştir.

Bu konuyu açıklamaya başlarken dedik ki, “ALLÂH isminin mânâsının insanlara, insanî kavramlara göre tarifi vardır, bir... Bir de, direkt olarak ALLÂH'ın kendini tarifi vardır, iki.

İnsanlık, sayısız tanrılara tapma dönemlerinden, tek tanrıya tapma dönemine kadar gelmiş ve nihayet Efendimiz (aleyhisselâm) ile tebliğ olunmuştur ki;

“TANRI YOKTUR SADECE ALLÂH VARDIR.”

İşte bu akış, bu seyir içinde, insanlara tek varedici idrak ettirilmek için bu hitap biçimine uygun bir surette, “ilâhtan söz edilmiştir.

55 / 98

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!