“Ve Rasûlihi”... Rasûllerine...
Önce Allâh’ın ne olduğu ve nasıl iman edilmesi gerektiğini, Allâh’ın varlığını ve kendinde seyretmeyi dilediği mânâları... Sonra da seyredildiği alan olan kesret âlemi, melekler âlemi, salt enerjiden oluşmuş mânâ birimleri âlemini fark ettik...
Ayrıca bu bölümde Âlem Kitabının kelimeleri, harfleri, sûreleri, âyetleri hükmünde olan melekleri... Bu meleklerin veya bu harflerin, kelimelerin oluşturduğu kitapları anladık...
Şimdi sıra geldi bu kitaplardaki bilgileri mânâları insanlara ulaştıran Rasûllere, Nebilere...
Bu Rasûllere iman kesin zorunlu, çünkü iman etmediğin takdirde ondan yukarısını fark edip bilmene, haberdar olmana imkân yok!..
Rasûlden yukarısı olan kitapları, melekleri ve Allâh’ı bildiren Rasûl!.. Rasûl olmasa, senin bunu anlayıp bilmene, duymana imkân yok!
Şimdi, “Rasûl”ü anlarken, olayın önemli olan iki yanı var…
Bir tanesi herkes tarafından bilinen yanı, diğeri ise hâssül havâss olan zâtların bildiği bir yanı.
Biz de onlardan duyduğumuz, öğrendiğimiz yanı bir kısmıyla sizlere nakledeceğiz…
Rasûl; vahiy yoluyla aldığı ilâhî hakikati, beşere nakleden insan, kişi...
Rasûl; bir diğer anlamıyla, ilâhî hakikati bir alt boyutta ortaya çıkaran aracı kat anlamında...
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de yalnızca Nebi ve Rasûller için değil, melekler için de “Rasûl” tâbiri kullanılıyor... Melekler de “Allâh’ın Rasûlleri” olarak geçiyor. Zaten o yüzden biz, “Cebrâil aleyhisselâm” diyoruz.
“Aleyhisselâm” tâbiri kime kullanılır..?
Rasûllere ve Nebilere kullanılır!
İşte “RİSÂLET” görevi yapması ve Kurân’da da meleklerden “Rasûl” diye bahsedilmesi sebebiyle, “Cebrâil aleyhisselâm, Mikail aleyhisselâm, İsrafil aleyhisselâm” diyoruz...
Bu “melekler” bizim dışımızda birer kişilik sahibi varlık olduğu gibi; ayrıca bizim yapımızda da birer boyut veya katman olarak mevcutturlar!..
Yani “Risâlet” boyutu aslında hepimizin nefsinde var olan bir mertebe ya da katman... Ancak bizlerin kendini o boyutta bulup hissedebilmesi mümkün değil! Enfüs derken senin bedeninden zâtına giden bir derinlikte demek istiyorum...
Bütün Nebilerin ve Rasûllerin görev yapmalarını oluşturan “Risâlet Boyutu”, senin varlığında katmansal olarak mevcut!..
Ancak, senin bilincin o boyuta ulaşamadığı için, bulunduğun boyutun yani mertebenin kemâlâtıyla yaşamına devam ediyorsun...
O Risâlet boyutuna ulaşabilme istidatına sahip bilinç ise, Cebrâil’in o boyuttan ve frekanstan kendisiyle iletişim kurması sonucu Nübüvvet görevi ifa etmeye başlıyor...
Ayrıca, senin varlığında İsevî, Musevî, İbrahimî, Âdemî boyutlar mevcut...
Bu ne demektir?..
Yani, bu Nebi ve Rasûllerin ortaya koymakla görevlendiği hakikatler, esas olarak senin varlığında da mevcut!.. Ancak, sen varlığındaki bu hakikatleri keşfedemezsin... Ama sana özündeki bu hakikatlerden bahseden bilgi, bir Rasûl aracılığıyla ulaşırsa; işte o takdirde kendinde mevcut olan bu bilgileri değerlendirebilirsin, demektir...
İşte bu yüzdendir ki, namazda “et tahıyyatu”yü okurken; sen “et tahıyyatu lillâhi ves salâvatu vet tayyibatu” dedikten sonra; sana gelen hitabı da sen seslendiriyorsun:
“Es selâmu aleyke eyyühen Nebiyyü ve rahmetullâhi ve berekatuhu” diyorsun...
Şimdi burada dikkat edilmesi ve fark edilmesi son derece gerekli, önemli bir incelik mevcut...
Hz. Muhammed bu konuşmayı “Mi’râc”ta yapmıştı da; sen de onu takliden bunları söylüyorsun; değildir olay!..
Hatırlayalım ki...
“Namaz müminin mi’râcıdır”!