Ve gene ŞİDDETLE UYARIYOR ki:
“Kim gitmesine engel olacak şiddette bir hastalık yahut Hacc’ı yasaklayan ZÂLİM SULTAN yahut da yoksulluk olmadığı hâlde HACC’A GİTMEDEN ÖLÜRSE, o kimse ister YAHUDİ ister HRİSTİYAN OLARAK ÖLSÜN!”
Bu, dini tebliğ edenin hükümleri göstermektedir ki Hac acilen yerine getirilmesi zorunlu bir ibadettir! Niye?..
Çünkü Hacc’da, o güne kadar bilerek ya da bilmeyerek yapmış olduğun TÜM suçların -kul hakkı da dâhil- tamamıyla silinmekte; ayrıca “anandan doğduğun günkü kadar günahsız olarak” dönmektesin; ve “Acaba affolundu mu?” diye düşünmeni de Hazreti Rasûlullâh, “en büyük günah” olarak değerlendiriyor!
Böyle bir fırsat kaçırılır, terk edilir mi? Ölümün, hele günümüz şartları içinde, ne zaman geleceği hiç belli değilken; bir an önce, bizi azaba sürükleyecek tüm menfi yüklerden arınıp sıfırlanmak varken; bunca menfi yükle, günahla ölüm ötesi âleme geçmek mantık işi mi?
Hele, bunu yapmamaktan dolayı bir HRİSTİYAN veya YAHUDİ inançsızlığını göze alarak ölmek söz konusuyken!
İkinci olarak, bir de Hacc’ın manevî yanı var!.. Hiç olmazsa, çok kısa bir süre de olsa; sanki kefen giyer gibi, dünyadan soyunarak ihrâmları giyip; madde dünyasından ve onun tüm geçici değerlerinden arınıp; sonsuzluğun tarifi mümkün olmayan ÜST MADDE değerlerinin içine dalmak! Bilinç boyutunun sonsuzluğunda, benliksiz bir biçimde kulaç atmak!.. Kâbe’de dahi Vechullâh’ı görebilmek! Ve “Yâr ile sohbet” etmek!..
İleri gidiverdiysek affola! Ama sızıverdi testiden işte!..
Neyse gelelim “Oruç” ve “Zekât”a da...
Oruç, insana sanki yapısındaki melekî boyutu hissettirmek için konulmuş özel bir farz!.. Büyük rahmet!.. Sen, yemeden, içmeden, seks yapmadan ve seks düşünmeden, başkalarının hakkında kötü düşünmeden, kötü konuşmadan da durabilen ve böyle yaşayabilen bir meleksin idrakını hissettirmek için konmuş bir farz!.. Senede, 365 gün içinde, sadece 29 gün! Sana bu beden olmadığını, bir bilinç varlık, düşünsel varlık olduğunu, melekî boyuta ait bir varlık olduğunu fark ettirmek için konulmuş bir farz!
Ve zekât!.. Anladıysan, her zerrede, her birimde var olanın gerçekte sadece “O” olduğunu, paylaş onlarla hiç olmazsa varlığının kırkta birini; diyen anlayış...
İşte en basit anlatımıyla İslâm...
“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; sevdirin, nefret ettirmeyin!..”
Buyuran Efendimiz Rasûlullâh AleyhisSelâm’ın bildirdiği Kurân’ın bize en öz mânâda anlatmak istedikleri ve bizden talep ettikleri. Şayet bunları anlayabildiysek...
Şimdi de önce “GÜNAH”ı anlayalım sonra da “İstiğfar”ın ne olduğunu ve nasıl bir düşünceyle yapılması gerektiğini.
“Dağlar gibi kuşatmış, benlik günahı seni
Günahını bilmeden, gufrânı arzularsın.”
(Niyazi Mısri’den)
İşte bundan sonradır ki; artık KUR’ÂN-I KERÎM’e “EL SÜREBİLİR” ve ZİKRE, DUAYA başlayabiliriz. Buyurun...