İkinci mertebe de şudur:
Ben Allâh’a inanıyorum... Nasıl şirk koşarım ki... Emirlerini tutuyorum; yasaklarına uyuyorum; hem ben onu çok seviyorum!..
Üçüncü mertebe:
Evet, anladım ben asla şirk koşanlardan değilim!.. İyi ama ne diye bu işi yapıp başını derde soktun?.. Mâdem öyle işte böyle!..
Dördüncü mertebe:
Şirk derken herhâlde şirki hafî demek istiyorsun! Biz ondan gayrını görmüyoruz ki şirk düşüncesi içinde olalım!.. Ben, sen, o yok; yalnızca O var!.. Ama âyet ne diyor: “O yaptıklarından sorulmaz ama siz mesûlsünüz!..” Öyle ise sen yaptıklarından sorulacaksın!..
Beşinci mertebe...
O bizim özümüz, varlığımız, her şeyimiz... Ama biz bunu yaşayamıyoruz!.. Bir yaşayabilsem, o zaman nefsime zulümden kurtulacağım!..
Bir başka mertebe:
Sevdiğine: Sen Hak’sın ve gayrın yok!.. Her yerde seni görüyorum!.. Ama şu Ahmet abi yok mu!..
Bir başka mertebe...
“O” yok, ben varım!.. Senarist tek; senaryo tek; herkes hakkıyla rolünü oynuyor... Bırak içkisine, kumarına zevkine devam etsin; orada da öyle istiyor!..
Bir başka mertebe...
Tek olmasına tek de, nedir bu cehennem, cennet?..
Evet bir kısım düşünenlerin düşünceleri...
Aman Üstadım, canım Üstadım, ben seni çok seviyorum Üstadım, ben asla şirk koşanlardan değilim ve nefsime zulmetmiyorum!..
Ben TEK’i görüyorum ya... Boş ver diğerlerinde de Öyle O işte!..
Evet, şirk koşmayan çeşitli düşünceler ve bakış açıları!.. Bunlar imanlı ve cennete gidecekler ve orada Cemâlullâh’ı seyredecekler!..
Ha sahi...
Neydi o Rasûlullâh’ın işareti... Cennet ehlinin çoğunluğunu “bühl”ler oluşturacak anlamındaki hani..?
Bir neye, nasıl iman gerektiğini bilebilsem!..
Bir neyi, nasıl fark etmem gerektiğini fark edebilsem!..
Bir neyi, nasıl idrak etmem gerektiğini kavrayabilsem!..
Bir düşüncelerimdeki çelişkilerden kurtulabilsem!..
Bir idrak ettiklerimi tam uygulayabilsem...
Bilmeyenler için özetle anlatayım...
Adam tavuk gördükçe kaçıyormuş, çünkü “Ben mısır tanesiyim, görürse beni yer...” diye... Almışlar hastanede tedaviye... Öğretmişler ki, sen mısır tanesi değil, insansın!..
Bir gün gelmiş, yıllar sonra, “Öğrendim bildim ki ben insanım” demiş!..
Salmışlar dışarı...
Bahçede giderken bir tavuk görünce gene kaçmış... Başhekim yakalatıp getirtmiş, demiş adama:
− Yavrum öğrenmiştin ki insansın, niye kaçtın?
− İyi ama, o tavuk biliyor mu benim yem olmadığımı?.. Hikâye bu işte!