17 Temmuz 1998

Üstad

− Merhaba dostlar...

İnsanların büyük çoğunluğu, gördüğü kadarıyla yaşar...

Bir kısmı duyduğu kadarını da değerlendirir...

Pek azı da gördüklerine ve duyduklarına ilaveten, algıladıklarını üzerlerinde muhakeme yaparak düşünmek suretiyle, değerlendirme yaparak yaşar...

Düşünürlerin, yaşadıkları devirlerde, hep görünür yanları insanlar tarafından değerlendirilir; ve çoklukla düşünceleri ikinci plana atılır...

Görülen yan ise daima başkalarına ters gelir!

Çünkü herkesin genetik programı, melekî etkileri, şartlanmaları, değer yargıları diğerinden farklıdır!

Farklı olduğu için de herkesin davranışı bir diğerine göre eksik veya yanlıştır!

Bu Rasûller için bile böyle olmuştur!..

Kur’ân, insanların Allâh Rasûlü’ne bakıp, “bu çarşı pazar dolaşıyor nasıl Rasûl olabilir” şeklindeki nakliyle, bu gerçeğe dikkati çeker!

Oysa kişi bedenen ortadan kalktıktan sonra, kişiliğinden gelen uğraşılıp reddedilecek yanları ortadan kalkar; düşünceleri, getirdikleri ilim ortada kalır!

Bu defa artık herkes değil, ancak aklı olanlar onunla ilgilenir ve bu da ilim düzeyinde olur!

Akıl sahiplerinin, o kişinin ilmiyle ilgili değerlendirmeleri de, o kitleden nasibi olanları, o ilim doğrultusunda sürükler...

Bugünkü insanların pek çoğu, yaşadığı devirde yanında olsalardı Rasûlullâh’ın, O’nu inkâr ederlerdi! O’nun, on iki yaşındaki Hazreti Aişe ile evlenmesini, ya da daha başka olaylarının toplum şartlanmasına ters düşmesini öne sürerek!

Bilmeyiz ki, bizim için önemli olan, bize yarını kazandıracak olan ilimdir; ilmi getirenin yaşantısı değil!

Aklı olan ilimle ilgilenir, anlayışı kıt olan da kişilerin fiilleri ve organlarıyla!

İnsan gördüğünün ötesini araştırır; diğer mahlûkat gördüğüne hüküm vererek ona göre değerlendirme yapar!

Kurân’da çok tekrarlanan, “iman edip gereğini uygulayanlar” ifadesi bu konunun önemine işaret etmektedir zira...

Eğer bir ilmin doğruluğunu tasdik etmekteyse vicdanımız; ve biz de o ilmin gereğini yaşayamıyorsak, önemli bir sorunla karşı karşıyayız demektir!

Para için, dünyalık için, dünya güzelliklerini yaşamak için sevdiklerine(!) baskıda bulunup; onları daha çok kazanmaya, daha iyi yaşamaya, daha çok çalışmaya teşvik edeceksin…

Ama, onların ebedî hayatlarındaki saadetleri söz konusu olduğunda, kenara çekilp, onların aklı var, ben karışmam, ne isterlerse yapsınlar deyip; onları, yanmaya giden yolda yürüdükleri hâlde seyredeceksin!

Ve sonra da sevgiden, yakınlıktan söz edeceksin!..

Buna ben de gülerim; kargalar da güler!

İnsan sevdiğinin hem dünyada hem de ölüm ötesindeki ebedî hayatta mutlu olmasını ister!

“Dünyası iyi olsun da âhireti ne olursa olsun, bana ne” demek, hangi mantığa sığar bilemem!

58 / 80

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!