Evet, arzu edenler bu “seçilmişlik” konusu üzerinde biraz araştırma yapabilirler...
“ALLÂH” ismiyle işaret edilen Yüce Zât’ın başlı başına Tek Vücud -beden anlamında değil- olduğunu; O’nun varlığının dışında ikinci bir varlığın söz konusu olmadığını; O’nun, “sınırsız-sonsuz TEK” olduğunu idrak edebilirsek...
Ayrıca, O’nun herhangi bir varlıktan meydana gelmemesi; yine sınırsız-sonsuz olması nedeniyle de O’ndan meydana gelmiş olan ikinci bir varlığın da var olmadığını anlayabilirsek; işte bu anlayışlar neticesinde görürüz ki…
Sınırsız Tek, “İlmi”nde, tüm varlıkları, âlemleri düşünmüş, değerlendirmiş, oluşturmuş ve bunları yok etmiştir.
Bir diğer ifade ile sınırsız-sonsuz TEK;
“İlminde, âlemleri yok’tan ilmi ve kudretiyle var etmiş ve onlar ismi altında kendi Esmâ’sının tecellilerini ilim boyutunda seyretmiştir!”
Sınırsız-sonsuz Tek’in ilminde var olan bu mânâ sûretleri, yine kendi varlığı yani isimlerinin özellikleriyle meydana gelmiş; kendi varlığı ile meydana gelen bu sûretler, O’nun “kaza”sının, “hükmü”nün gereğini ortaya koymuşlar; ortaya konan bu mânâları seyreden yine Kendisi olmuştur...
Tüm varlık, ilimde mevcut olan bir varlık!..
Kâinat, ilimde var olan bir kâinat!..
Dolayısıyla, Allâh varlığı dışında ya da içinde ikinci bir varlık, vücud, evren mevcut değil!..
Buna dair çok basit bir misal vermek gerekirse şunu söyleyebiliriz:
Siz, oturduğunuz yerde, düşüncenizde bir dünya hayal ediyorsunuz... Düşüncenizde var ettiğiniz, hayal ettiğiniz bu dünya üzerinde de çeşitli özelliklere sahip insanlar oluşturuyorsunuz... Bu oluşturduğunuz insanlar ve varlıklar sizin ilminizde, hayalinizde mevcuttur ve yoktan var olmuştur. Eğer “var” kabul edilirlerse, onlar yalnızca sizin varlığınızla mevcuttur; ve neticede de “yok”turlar!
İşte, tüm “evren”ler ve onların içindeki tüm boyutlar, katmanlar ve tüm varlıklar, böylesine, ilmi ilâhî’de var edilmiş, O’nun varlığı ile kaîm olan, gerçekte “yok”tan var olup “el an yok olan” varlıklardır!
Bu hususu eğer anlayıp, idrak edip, hissedebilirsek görürüz ki;
Yüce Zât, hangi mânâlara uygun sûretlerin olmasını “MÜRİYD” isminin işaret ettiği şekilde “irade” etmişse, o şekilde onları “oldurmuş”tur!.. O, onları “yok”tan “var” etmiş; onların üzerinde irade ettiği şekilde tasarruf etmiş; ve onlara ne görev vermişse, hepsi de “isteyerek” O’na icabet etmiştir!
Şimdi, burada anlattığım misali iyi düşünün!..
Siz, düşüncenizde bir dünya yarattınız. Bu dünyanın üzerine insanlar, dilediğiniz özelliklerle bezenmiş insanlar yarattınız; ve o insanlar da bahşetmiş olduğunuz o özelliklerin sonucu olan davranışları ortaya koyuyorlar!.. Onlara yaptırdığınız bu şeyleri onlar, kendi bağımsız varlıkları ve iradeleri ile mi yapıyorlar?.. Yani, irade-i cüzleri ile mi birtakım davranışlar ortaya koyuyorlar?..
Yoksa, sizin ilminizde, düşüncenizde, takdirinizin gereği olan davranışları mı ortaya koyuyorlar?.. O, hayalinizde yarattığınız iki insandan biri diğerine bıçak çekiyor ve onu öldürüyor. Onların yanında duran üçüncü bir kişi de, “O, bıçağı çekti ve öldürdü!..” diyor.