Bilelim ki biz, yalnızca mikrokozmosun makrosu değil, aynı zamanda makro varlıkların da mikrokozmosundayız!.. Canlı şuurlu öyle makro varlıklar ki bizim yaşadığımız sistemlerden haberleri bile yok, çoğunun!..
Bunu bakın, dinde, Allâh Rasûlü nasıl söylüyor:
“Allâh’a yakîn sahibi birtakım melekler var ki, onlar Dünya’nın ve insanın varoluşundan bile haberdar değillerdir.”
Tıpkı, senin, vücudundaki hücrelerin doğuşundan, büyüyüşünden, çoğalışından ve yok oluşundan haberdar olmadığın gibi...
Eğer biz, bu dünya yaşamında bilincimizi genişletip, hafsalamızı genişletip, hatta bunların ötesinde Zât boyutunda kendimizi tanımak suretiyle, bu yüce varlıklarla iletişim kurup evrensel gerçeklere vukuf elde edemezsek, “ölüm” dediğimiz olayla birlikte yeni birtakım özelliklere kavuşarak o boyutu değerlendirebilmemiz asla mümkün olamayacaktır!
İşte bu yüzdendir ki, şu dünya hayatını yaşarken, yarın zaten zorunlu olarak bırakıp gideceğimiz şeylerin kavgasıyla, derdiyle, sıkıntısıyla, üzüntüsüyle günümüzü boşa harcamayalım!..
Malımızı, mülkümüzü, çocuğumuzu, her şeyimizi burada bırakıp gideceğiz başka bir âleme...
Üstelik o âlemin değer yargıları buradakilerden son derece farklı, apayrı!..
Senin yapına göre bir hücre ne ifade ediyorsa; o galaktik varlığa göre Güneş sistemi ne ifade ediyorsa; gittiğin ortamda da, şu Dünya ve Dünya’nın içinde olan her şey onu ifade ediyor!.. Tıpkı, uykudan uyanan bir insana, rüyada gördüklerinin bir şey ifade etmemesi gibi...
Öyleyse, bunları anlamaya çalışalım, idrak etmeye çalışalım... Aksi takdirde;
“Kim bu dünyada âmâ (hakikati göremeyen) ise o, gelecek sonsuz yaşamda da âmâdır (kördür)!..” (17.İsra’: 72)
Hükmü, bizim için geçerli duruma gelecektir.
Elbette burada bahsi geçen “körlük” gözlerin değil, “basîretlerin” yani algılama ve değerlendirme kapasitelerinin yetersizliği anlamına gelen “manevî” körlüktür.
“Kör”lükten kurtulmanın da yegâne yolu, önce bilincimizi, gereksiz ve yanlış bilgilerden arındırmaktır.
Bu gereksiz ve yanlış bilgilerden bilincimizi arındırıp, o gerçekleri idrak edemezsek; o gerçeklerin gerektirdiği biçimdeki yaşam düzenine giremezsek, bilincimizi, yarın bizim için hiçbir şey ifade etmeyecek şeylerle harcarsak, doldurursak, bloke ederek perdelersek, ölümden sonra bu perdelerden asla ve asla kurtulamayacağız...
Onun için de, Hz. Muhammed (aleyhisselâm) diyor ki:
“Kişi ne hâl ile yaşarsa o hâl ile ölür. Ne hâl ile boyut değiştirirse, o hâl ile yaşamına devam eder.”
Dünya’da yaşarken, bu gerçek değerleri, bu gerçek âlemleri anlayıp kavrayalım; veya hiç olmazsa o âlemleri kavrayabilecek hâle gelelim ki orada bu nimetten ebediyen mahrum kalmayalım... Bunu yapamazsak çok yazık olacak!..