“ALLÂH KİMİN DERÛNUNU İSLÂM’I KAVRAYACAK ŞEKİLDE GENİŞLETTİ İSE, O RABBİNDEN BİR NÛR ÜZERE DEĞİL MİDİR?..” (39.Zümer: 22)
Evet, “İslâm”ı gerçek anlamıyla kavrayabilmek son derece büyük ve önemli bir iştir; ki Rabbinden kendisinde açığa çıkan bu “NÛR” yani gerçeği fark etme-kavrama gücü, kişiyi evrensel sistemi tanıma noktasına ulaştırır!
Şimdi biz âyetleri anlamak için incelerken, öncelikle şunun üzerinde çok duracağız... Âyetin başında ve sonunda herhangi bir sınırlama, bir istisna var mı, yok mu?.. Önce buna bakacağız!
Mesela:
“‘HÛ’ Kİ SİZİ ARZDA HALİFELER OLARAK MEYDANA GETİREN…” (35.Fâtır: 39)
Derken insanın halifeliğini “arz-yeryüzü” ile sınırlıyor! Yeryüzünde halife! Burada bir sınırlama var!
Fakat, “Kesinlikle Allâh indînde Din İslâm”dır derken, orada bir sınırlama bir kayıt yok... Yani, Dünya’da veya falanca galakside demiyor!
Nerede?..
Dünya’da da! Dünya’nın içinde bulunduğu Güneş sisteminde de! Diğer galaksilerde de!
Kâinatın tamamında yani bütün bu evrenin tüm yapısında, her zerrede, her noktada bütün varlıklar Allâh’a teslimdirler! Burada kesin olarak işte bunu vurguluyor!
Yalnız burada gözden kaçırmamamız gereken nokta şudur:
“Bütün varlıklar Allâh’a teslim olmuş vaziyettedirler” derken, birimler kendi özgür iradeleriyle “Allâh”a teslim olmuş, değil!
Birim, “FITRATIYLA” yani varoluş şekli ve programıyla Allâh’a teslim olarak yaratılmıştır zaten!..
Birim, Allâh’ın indînde, dilemesine uygun olarak meydana getirilmiştir Allâh tarafından...
“FITRATIYLA” meydana getirildiği için de, teslim olmuş durumdadır! Yani, birimin teslimiyeti dediğimiz, “Allâh’a teslim olma hâli” dediğimiz, içinde bulunduğu hâl, varoluşundan yani “fıtrat”ından meydana geliyor otomatikman!..
Yapısından, nüvesinden, özünden meydana geliyor!
İşte bunu izah içindir ki Hz. Rasûlullâh:
“Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzere doğar” demiştir[1].
Olaya yüzeysel bakanlar diyor ki; “Müslümanlığı kabule istidatlı olarak doğar her doğan çocuk”!
Hayır! Olayı yalnızca “müslümanlık”la kısıtlayarak dar anlamda almayalım!
Her doğan çocuk; ki bunu bebek diye de; veya geniş kapsamlı olarak kâinatta var olan her varlık diye de anlamak mümkündür... İslâm fıtratı üzere doğar, yani İslâm kelimesinin açıkladığı mânâda, programlanmış olarak meydana gelir.
Nitekim başka bir âyet:
“DE Kİ: ‘HERKES YARATILIŞ PROGRAMI (fıtratı - şâkılesi) DOĞRULTUSUNDA FİİLLER ORTAYA KOYAR!’” (17.İsra’: 84)
Âyette geçen “ŞÂKILE”, daha önce izah ettiğimiz, “FITRAT’ın oluşturduğu programın doğrultusu”, anlamındadır...
İşte bu husus, “İslâm”ı açıklar.
Yani, var olan bütün birimler; “KESİNLİKLE ALLÂH İNDÎNDE DİN İSLÂM’DIR!” hükmünce meydana gelmiştir.
Bu yüzdendir ki “İslâm”, Dünya’da sadece belli bir kavmin veya insan topluluğunun dini değil; kâinatta geçerli olan nizam, ilâhî düzendir!
Şayet bunu anlayabildiysek, artık “İslâm”ı dar mânâda sadece belli ölçülerle, şekillerle kayıt altına almayalım!
“İslâm”; Allâh’ın, dilediği mânâları ortaya koymak üzere, kâinatta mevcut tüm birimleri kendi ilmiyle, ilminden, dilediği yapı ve özelliklerle; dolayısıyla da kendine “TESLİM” bir hâlde halketmesi; ve birimlerin de bu gayeye yönelik davranışları doğal olarak ortaya koymalarıdır.
Bu durumda bir kişinin “İslâm”ı fark ve kabul etmesinin doğal sonucu olarak ne yapması gerekir?
[1] “FITRAT” konusunun içyüzü geniş bir şekilde “Hz. MUHAMMED NEYİ OKUDU?” isimli kitabımızda açıklanmıştır. Arzu edenler bu konuyu detaylarıyla oradan inceleyebilirler.