Hz. Muhammed'e İman
Kesin olarak bilelim ki, Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’a iman etmemiş olanın, “ALLÂH”a imanı yoktur! Tanrısı olabilir!
Niçin bu böyledir?
Çünkü “tanrı” yoktur! Tanrı, hiç var olmamıştır!
İnsanların kendi hayal dünyalarında tasavvur ettikleri bir tanrıları olabilir elbette... Hatta Dünya üzerinde yaşayan ve çeşitli inanışlara mensup olan çok büyük bir çoğunluğun böyle bir tanrısı da vardır zaten! Ama bu varsayım asla doğru değildir ve gerçekle alâkası yoktur.
Hz. Muhammed (aleyhisselâm), insanların inandıkları tanrı kavramına dayalı yaşam biçimiyle hayatlarını boşa harcamamaları için görev yapmış; ve “LÂ ilâhe...” sözcüğüyle bu konuda kendisine inananları uyarmaya çalışmıştır.
“Hz. Muhammed’in Açıkladığı Allâh” isimli kitabımda “ALLÂH” adıyla işaret edilenin asla bir gök tanrısı olmadığını açıklamaya çalıştım.
İnsanlar geçmiş çağlarda ve hatta günümüzde gökteki bir tanrıya inanırken; ve bunun sonucu olarak da o gökteki tanrı yanından gelen OĞUL’dan veya kanatlı meleklerden söz ederken; Rasûlümüz bunun böyle olmadığını en öz ve özet şekilde “İHLÂS” Sûresi’yle vurgulamıştır.
Tanrıya inanmak insanı sonuçta hüsrana götürür! Çünkü ötedeki bir varlıktan bir şeyler bekleme düşüncesi oluşur böyle bir inanç sonunda! Bu da ataleti, uyuşukluğu ve tembelliği oluşturur! Oysa her şey, insanın özündeki sırda mevcuttur. Dışarıda değil! İnsan özündeki bu sırla her an pek çok şeyler yapabilme istidat ve kabiliyetine sahiptir.
Tanrıya inananlar, onun hiçbir zaman var olmadığını anladıkları anda korkunç bir sükûtuhayal yaşayarak hüsrana uğrayacaklardır!
Yukarıda, uzayda veya başka bir galakside yaşamakta olan ve buraya elçi yollayan, OĞUL yollayan bir tanrı asla var olmamıştır!
Bu yüzden de kesin olarak, Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’a iman edenler; dolayısıyla da onun açıkladığı “ALLÂH” ismi ile işaret edilene iman edenler, gökte, ötede bir tanrı tahayyül edenlerden farklı ve onlarınkiyle uyuşmaz bir inanç içindedirler.
Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’a iman etmeyen, onun ALLÂH Rasülü ve Nebisi olduğunu kabul ve tasdik etmeyenler, doğal olarak O’nun açıkladığı “ALLÂH” kavramını da kabul etmemiş olurlar.
Bu da, Muhammed (aleyhisselâm)’ın Rasûllüğünü kabul ve tasdik etmemiş olanların, evrende kendi kafalarına göre hayal ettikleri bir tanrı ve bu varsayıma dayalı yaşam biçimi oluşturmalarını getirir!
Hz. Muhammed “men kale lâ ilâhe illALLÂH fekad dehale cenneh!” demiştir. “Kim lâ ilâhe illâ ALLÂH derse cennete girer!”
Ama bu demek değildir ki, tanrıya inananlar cennete girer!
Burada dikkat edilmesi gereken bir incelik vardır:
Hz. Muhammed, kişinin tanrı kavramından kurtulmuş olmasına dikkat çekmektedir bu açıklamasıyla. Yani şirkten arınmış olmasına...
“İhlâs” Sûresi’nin anlamını kavramış olanlar, ötede veya ötelerinde bir tanrı olmadığını fark ederler!
Kur’ân-ı Kerîm baştan sona, tanrı kavramının şirke yol açtığını; şirk koşanın da ebediyen cehennemi yaşayacağını vurgulayan âyetlerle doludur. Şirk koşanın ebediyen cehennemde kalacak olmasının nedeni nedir acaba?
Tanrı olmadığına göre, şirk koşanın ebediyen cehennem denilen boyutta kalmasının, yanmasının nedeni nedir?
Bunları çok iyi düşünüp anlamak gerekir!
Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’a inanmayan, O’nun ALLÂH Rasûlü ve Nebisi olduğuna inanmayan ve dahi buna ŞEHÂDET etmeyen, İslâm Dini’ni, yani ALLÂH Rasûlü’nün açıkladığı Sünnetullâhı (Sistem ve Düzeni) kabul etmemiş demektir! O sistem ve düzeni kabul etmeyen de kendi inancına göre yaşar ve sonuçlarına katlanır!
Biz kimseyi ne cennete sokabiliriz ne de cehenneme atabiliriz!
Herkes kendi idrak kapasitesi ve bunun sonucu kendine çizdiği yaşam biçimiyle cehennemini şekillendirir veya cennetini bezer!
Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’a imanı olmayan, onun ALLÂH Rasûlü ve Nebisi olduğuna şehâdet etmeyen ise, O’nun açıkladığı “ALLÂH” ismiyle işaret edileni fark ve idrak edemeyeceği için; otomatikman hayalinde yaratıp bezediği bir tanrıya inanmak durumunda kalacaktır! Sonra da hayalinde yarattığı bu tanrıyı beğenmeyip, yanlışlarını bulacak ve eleştirmeye başlayacaktır!
İçinde yaşadığımız, kimini algılayıp, çoğunluğunu algılayamadığımız tüm kanun ve prensipler, sistemler, Kurân’da “Sünnetullâh” diye isimlendirilen “Sistem ve Düzen”dir ki bize “DİN” adıyla tanıtılmıştır.
“ALLÂH” ismi ile bize bildirilen, eskilerin “evren içre evrenler”, yenilerin “paralel evrenler” dediği tüm yapıları, zamansızlık, “AN” boyutunda ilmiyle, ilminden ve ilminde yaratmıştır!
Tüm evrenler holografik gerçeklik doğrultusunda her bir zerrede mevcuttur!
Rasûlullâh (aleyhisselâm) 1400 küsur yıl önce bu gerçeğe “Zerre küllün aynasıdır” diyerek işaret etmiştir... Bu konuda detaylı bilgiyi “TEK’İN SEYRİ” isimli kitabımızda okuyabilirsiniz.
Bir “NOKTA”dan var edilen tüm evrenler yaratılış amacına göre “Sünnetullâh” kanunlarına göre işlevlerini oluşturmaktadır.
“K” misalinde olduğu üzere, çizgideki bir noktadan açının oluşması benzeri, tüm evrenler yalnızca bir açı içindekilerdir. Uzun çizgide ise bunun gibi sayısız “nokta”lar vardır! Ötesi ise tefekkür dışıdır! “ALLÂH” isminin işareti en azından böyle bir yapı veya varlığadır!
İşte “ALLÂH” ismiyle işaret edilen böylesine muhteşemdir ki, bir tanrı olarak düşünülmekten elbette münezzehtir!