Gizli Şirk, Şirk Değil midir?
Sanırım açıklık kazanmamış bir konu bu başlıkta söz ettiğim konu!
Önce şu üç hükmü hatırlayalım:
1. ALLÂH kesinlikle şirki affetmez! Bunun alt seviyesindekileri dilediğine bağışlar.
2. ALLÂH HADDİNİ AŞANLARI sevmez!
3. ALLÂH NANKÖRLERİ sevmez!
Şimdi bu üç gerçek ışığında konuyu anlamaya çalışalım...
Kur’ân şirki hiçbir zaman ikiye ayırmaz. Şirk, şirktir! Açık da olsa gizli de olsa!
Şirkin iki boyutu vardır imanın iki boyutuna karşılık…
İmanın iki boyutu şudur:
1. ALLÂH’a iman.
2. ALLÂH’a “B” sırrıyla iman!
Şirkin de iki boyutu vardır...
1. ALLÂH yanı sıra bir dış objeyi veya bedenini tanrı edinmek suretiyle apaçık şirk!
2. ALLÂH ismiyle işaret edilene “B” sırrını inkâr anlamına gelen şirk!
Şimdi yukarıdaki üç Kur’ân hükmünü bir arada düşünmeye çalışalım...
Allâh nankörleri sevmez!.. Biz bunu genelde nasıl anlarız? Eğer birisi bize bazı nimetler ulaştırmışsa, biz de onun ulaştırdığı bu nimetin kıymetini bilmemiş, ona şükretmemiş, onu inkâr anlamına gelecek fiil veya hâl içinde olmuşsak, bunu nankörlük olarak nitelendiririz.
Oysa “Allâh nankörleri sevmez” hükmü, üstte anlattığımızın derininde şu anlamı da ihtiva etmektedir... Allâh kulunun derûnuna bahşetmiş olduğu Sıfat ve Esmâ’sının kadir kıymetinin bilinmesini ve bunun değerlendirilmesini istemektedir. Kim ki bilinç boyutunun hakikati olan bu Sıfat ve Esmâ mertebesinin hakkını vererek yaşamazsa; kendini beden kabul edip bunun sonucu olarak da bedensel dürtüleri, istek ve arzuları doğrultusunda yaşamını sürdürürse; sanki varoluşundan amaç, bedenini ve bedensel zevklerini tatmin etmek gibiymişcesine fiillerine yön verirse, o nankörlerden olmuş olur!
Gelelim diğer hükme...
Allâh haddini aşanları sevmez!.. Bunu da genelde şöyle düşünürüz. Bir kişi kendisine konulmuş sınırları aşıp, o sınırlar ötesinde canının çektiklerini yapmaya kalkarsa o kişi haddini aşıyor demektir.
Oysa insanın haddi, onun varoluş amacıyla sınırlandırılmıştır!
İnsan (insansı değil), yeryüzünde “halife” olarak yaratılmıştır. Yaratılmışların en şereflisi olmak mertebesine “hilâfet” sırrına lâyık yaşam sürmesi şartıyla ulaşacaktır! “Hilâfet” sırrına lâyık olması ise ancak ve ancak kendisinin bir beden değil, bilinç varlık olduğuna iman etmesi; bedeninin bir süre sonra ebeden terk edilip asla bir daha dönülmeyecek bir yapı olduğunu kabul etmesi; bu idrakin kendisinde yakîne dönüşmesi ve bilinç boyutunda iman ettiği Rasûlullâh’ın yolunda, fiilleriyle, O’nun amacına uygun şekilde yaşamasıyla mümkün olur!
Aksi hâlde bedenini tanrı edinip bedenine kulluk etmesi dolayısıyla haddi aşanlardan olarak, Allâh onu sevmez! Allâh katından tard edilmiş İblis durumuna düşer! Maneviyat ve ruhaniyetin tüm kapıları yüzüne kapanır! Böylece birkaç yıllık bedenî dürtü ve zevkleri uğruna, ebeden Allâh’tan ayrı düşmüşlüğün perişanlığını yaşar!
Dün yaşadığı pişmanlıklardan ders almayan, bugünü değerlendiremez ve yarın yeni pişmanlıklar yaşamaya kendini mahkûm eder!
Evet şimdi, bu iki hükmün getirisi ışığında şirk konusunu inceleyelim...
Şirk denmiştir Kurân’da ve bu ikiye ayrılmamıştır...
Ancak insanların şirk kavramının ne olduğunu anlaması için genelde bu kavram iki boyutlu olarak irdelenmiştir.
Şirki zâhir ve şirki bâtın veya açık şirk, gizli şirk tâbirleri; hep bilinçteki şirkin iki yönü için kullanılmıştır.
Rasûlullâh (aleyhisselâm) da buna şöyle işaret etmiştir:
“Benden sonra açık şirk olmaz ümmetimde; ama onlar için korkum şirkin gizlisidir”... Yani, yapılan uygulamanın şirk olduğunun fark edilememesidir!
Sonuç olarak şirkin hangi türü olursa olsun, şirk şirktir ve bağışlanması yoktur!
Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın “Ümmetim için korkarım” ifadesi de şirkin hangi yönüyle olursa olsun sonuçta bu bağışlanmazlığı dolayısıyladır.
Şirkin bağışlanmaması ne demektir “SÜNNETULLÂH” açısından?
Tanrı olmadığına göre, şirkin bağışlanmaması ne anlama gelmektedir? Kim şirki affetmez? Şirkin bağışlanmamasının nedeni ve sonuçları nedir?
Şirk, kişinin ALLÂH adıyla işaret edilen dışında tapınılacak bir obje kabul etmesi ve ona kulluk ederek yaşaması hâline verilen isimdir. Bu obje dışta (âfakta) olabilir, içte (nefsî) olabilir!
Oysa ALLÂH adıyla işaret edilen, kişiyi yalnızca kendine kulluk etmesi amacıyla yaratmıştır!
Kişinin yalnızca ALLÂH’a kulluk etmesi ne demektir?
Kişinin, bilinç boyutunda, kendisinin Allâh’ın Sıfat ve Esmâ’sıyla yaratılması sonucu, “Allâh ahlâkıyla ahlâklanmış” olarak, kendisindeki o Esmâ özelliklerini tanıması ve bunları kuvveden fiile çıkarması; yani kendisinde potansiyel olarak bulunan özellikleri istediği anda beyninin elverdiği ölçüde açığa çıkarması demektir. Amaç budur! Araç ise; bunu oluşturacak ibadet adı verilen çeşitli çalışmalar, gerekli zamanlarda yapılacak riyâzatlar, bu yolda kendisini tatmin edecek ve yakîne götürecek düzeyde bilgilenmektir.