Nasıl Dersin Yalan
Ne evrenden haberi var, ne de bedeninden!
Kasım kasım kasılarak ortalarda dolaşıp “küçük dağları ben yarattım” dercesine çevresindekilere emirler yağdırır! Ama bilincinin yaşadığı yer “köyü”dür; bedeniyle isterse İstanbul veya Londra, Paris ya da Amerika’da olsun!
Çocukluğundan, gençliğinin ilk yıllarına kadar taşrada yaşamanın tüm şartlanmaları ve değer yargılarıyla bloke olmuş beyniyle hep küçük “köyü”nün dar penceresinden bakar dünyaya!
Etiketine bakarsan “böyyük adam”dır! Etiketi, çok şey bildiğine şartlandırır insanları!.. Ama gerçekte, köyünde öğrendikleriyle, okulda ezberletilenlerle yaşar dünyasında!
Farkında bile değildir “etiketli köylülüğünün”!..
Ayıp mı? Günah mı? Yasak mı?
Hayır, hiçbiri değil!
Yalnızca, bu durumunun bilincinde olamadığı için, kendini aşamaz; ömrünü boşa geçirip, boş değerler arasında kendini tüketir! Bir de kendi gibi olanları, istemeden yanlış yollara sürükler!
Fizikte, tıpta, kimyada, astronomide en yüksek noktalara gelmiştir belki ama, hâlâ “köyünde”dir! Yaşama, olaylara, insanlara, “yetiştiği köyün” değer yargılarıyla yaklaşmaktadır!
Din’i, köyündeki kurstan öğrenmiştir. Orada beynine, kendisine verilen bilgilerle temel atılmış, düşüncelerine yön verilmiştir. Beyin, bu süreçte edinilen yetersiz verilere göre oluşan hükümlerle bloke olduğu için, daha sonra konunun profesörü bile olsa, o günlerdeki düşüncelerini aşamaz!
Ezberci eğitimle yetiştirilmesi dolayısıyla; sorgulamaktan, araştırmaktan, elde ettiği bilgileri sentez yapıp yeni sonuçlar ortaya çıkarmaktan, ateşten kaçar gibi uzaklaşır!
“Evrensel gerçekler yanında Dünya’nın yeri nedir? Bedenindeki milyar kere milyar faaliyetin ne kadarını bilir? Beyni nedir, nasıl bir şeydir? ‘Ben’ dediği varlık nedir?” Yanına bile yaklaşmak istemez onların; öcüdür bu konular ona!
Ya da ezberlemiştir; “her şey tanrıdır, tanrının bir parçasıdır, ben de O’yum”!..
Eee?.. Sonra?.. Bunu ezberlemiş olmanın getirisi ne sana?
Yaşamına ne katkıda bulunuyor bu bilgi?..
Böyle bir farkındalığın hangi lüksünü yaşıyorsun?
Bunun sonucu sorumsuzluk ve tam bir bedensel serbesti içinde yaşamaksa, onu zaten bütün hayvanlar yaşıyor farkında olmasalar da! Senin bu farkındalıktan doğan ayrıcalığın ne, kazancın ne?.. Böyle olduğunu bilmek, sana hangi sırların kapısını açtı, idrak ettirdi de, o sırlara göre yaşamına ek değerler kattın?
Bu ne biçim “Hak”lık ki, “SÜNNETULLÂH”ından haberi yok!.. Hatta ne olduğunun bile farkında değil!
Kendini aldatmanın faturası yaşamdaki en pahalı faturadır!
Kur’ân talim edilmiş!..
Niye?..
Nasıl?..
İyi hoş, “Hak”sın; “TEK”sin de, “KUR’ÂN”dan haberin var mı?
Sakın deme bana, “tanrının peygambere gönderdiği kutsal kitaptır!”...
Bak, ne yazılı “OKU”nası KİTAP’ta!
“Er Rahmân allemel Kur’ân!... Halekal İnsân allemehül beyân!”
“Rahmân (El Esmâ ül Hüsnâ ile işaret edilen tüm özelliklerin sahibi), talim etti Kurân’ı (Esmâ mertebesindeki özellikleri oluşturdu). Halketti İNSAN’ı, öğretti ona beyanı (Esmâ özelliklerini insanda açığa çıkardı).” (55.Rahmân: 1-4)
İnsan nasıl yaratılmış? Hangi aşamadan sonra?..
İnsan yok iken daha, “Kur’ân” kime veya neye talim edilmiş?..
Talim edilmekten murat ne?..
Niye Kur’ân bunları bize anlatıyor?..
İnsan maymunun gelişmişidir diyen Darwinci görüşe reaksiyon olarak Amerika’da “AKILLI TASARIM” görüşü savunulmaya başlandı!
Evrensel “Yaratıcı Zekâ”, insanı yaratmış maymundan bağımsız olarak; bu görüşe göre...
“Fe tebârek Allâhu ahsenül Hâlikiyn”!..
Ya hu, bin küsur yıl öncesinden beri, tasavvufu yaşayan tüm evliyaullâh, “AKL-I EVVEL”den, evrenin özündeki ALLÂH adıyla işaret edilenin ilim sıfatının zuhuru olarak söz edip durmuşlar...
“Evrendeki her birimde oluşan hareketin başlangıcında ‘Akl-ı KÜLL’ vardır” demişler; “Tümel Akıl” bugünkü deyişle...
Hiç mi kimse bunun farkında değil?
Elin adamı “Yaratıcı Zekâ”dan ve “Akıllı Tasarım”dan söz edince kıyamet kopuyor!
Oysa, bu olayla esasında, “ALLÂH” adıyla işaret edilenin “Fâtır” isminin mânâsının ortaya çıkışı dile getirilmektedir; “takdir, tasarım, planlama, düzenleme, ölçüm, zamanlama” gibi kavramlarla birlikte “yaratma” anlamına gelen “fıtrat” söz konusu olduğundan dolayı… “Fâtır”ın “fıtrat”ı...
Bilimin “tanrı yoktur” gerçeğini apaçık vurgulaması sonucu, aydın kesim mecburen ateizme kayarken, ismi “ALLÂH” olan kendilerine anlatılamadığı için, kimse çıkıp da ALLÂH Rasûlü’nün neyi açıklamış olduğunu bunlara anlatamıyor!
Bu kadar mı kilitlenmişlik olur!