Eğer İçinde Yaşadığımız Sistem ve Düzeni Kavradıysak
Bu idrakın sonunda; karşımızdakine bakış açımız ne olacak, kendimize bakış açımız ne olacak, fiilimiz ne olacak?
Karşımızdakine bakış açımız denince; karşımızdaki insan olsun, hayvan olsun, nebat olsun, ne olursa olsun, baktığımız mahalde mutlak olarak ilâhî mânâları müşahedeye gayret edeceğiz.
Karşımızda Ahmed’i, Hasan’ı, Ayhan’ı, Cemile’yi görmeyeceğiz!
Burada, şu anda, bu isimler, şu bileşim hâlinde bu mânâyı dile getiriyor. Şurada bu ilâhî isimlerin mânâları böyle bir terkibi, böyle bir mânâyı ortaya koyuyor. Ortaya konan bu mânâ, çeşitli isimlerin bir terkip hâlinde aşikâre çıkışından başka bir şey değil!.. Bu isimler bu fiilleri ortaya koyuyor, diyeceğiz.
Fiili görme düzeyinde kalırsak, bu fiil, bu isimlerin mânâları olarak ortaya çıkıyor, diyeceğiz!..
Hiç fiilin üstünde durmayıp, mânâyı düşünürsek, bu isimlerin mânâları bu şekilde aşikâre çıkıyor diyeceğiz.
Kendimize baktığımızda ise, olay çok farklı olacak!.. Kendi varlığının “Ben” kelimesiyle kastettiğin varlığın, Hakk’ın isimlerin mânâlarından başka bir şey olmadığını, “Hak” olduğunu idrak etmekle birlikte; bu mânâların bir terkip şeklinde, bu bedeni meydana getirdiğini, oluşturduğunu; bu bedende meydana gelen isteklerin, arzuların, “canım istedi” dediğin şeylerin, bedenin tabiatından ve alışkanlığından başka bir şey olmadığını müşahede ederek, tabiatını ilâhî emirler istikametinde bastırıp, bâtınında “Hak” olarak yaşayacaksın!
Hakk’ı müşahede edecek, kendi bünyende, varlığının “Hak” olduğunu müşahede edeceksin; ikinci bir varlık müşahedesi, idrakı, tahayyülü kalmayacak!..
Ancak “Hak” oluşunu bilmekle birlikte, isimlerin mânâlarının bir terkip hâlinde bu bedeni, bu varlığı oluşturduğunu da bilerek, tabiatının istikametindeki hareketleri terk edeceksin!.. Alışkanlıkları terk edeceksin!.. Menfaate düşkünlüğü terk edeceksin!.. Kendi hakikatine bakabilmek için!..
Hakikati yaşayabilmek için davranışların neler olmalıdır?..
Fiilin ne düzeyde olacak? Yaşamının geriye kalan süresi içinde fiillerin neler olacak?
1. Hakk’ı tavsiye edeceksin.
2. İlâhî emirlere uymadaki güçlüklere karşı sabrı tavsiye edeceksin.
3. Ya hayır söyleyeceksin, ya susacaksın!
4. Ya öğrenci olarak dinleyeceksin, ya öğretici olarak konuşacaksın, veyahut ta bu ikisi arasındakini dinleyici olarak bulunacaksın.
5. Hakk’a ters düşen bir kelâmı duyduğun zaman, ya onu reddedecek ve doğrusunu açıklayacaksın veyahut da oradan kalkıp gideceksin!..
Sırasıyla şimdi bunları açıklayalım:
HAKK’I TAVSİYE EDECEKSİN: Karşındakiyle konuştuğun zaman, karşındakine hitap ettiğin zaman, onun anlayış seviyesi neyse, onun bir üstündeki seviyeden olmak üzere ona Hakk’ı tavsiye edeceksin. Olaya karşındaki hangi seviyeden bakıyorsa, sen ona karşı, onun bulunduğu seviyenin bir üstünden Hakk’ı tavsiye edeceksin. Onun hareketlerinin çıktığı seviyeyi muhakkak ki göreceksin!.. Gördüğün anda onu, ya tabiatını terk yolunda; ya benliğini terk yolunda, ilâhî emirlere sarılması yolunda, onun düzeyine göre, muhakkak ona yapması gereken şeyi tavsiye edeceksin.
Sen tavsiye ettin bunu, o seni dinlemek istemiyor, istemeyebilir. O zaman oradan çekip gideceksin.
SABRI TAVSİYE EDECEKSİN: Elbette ki ilâhî emirlere uymanın nefse ağır geldiğini, varlığına ağır geleceğini, tabiatına ağır düşeceğini, onu zorlayacağını ve bütün bunlara sabretmek gerektiğini; bunlara sabredilmedikçe bu mücahedelerin netice vermeyeceğini; ve onun âkıbetini kendi elleriyle kendine hazırladığını, ona idrak ettirip anlatmaya çalışacaksın. Dinlemiyorsa, zaten sana ait bir şey yok!..
YA HAYIR SÖYLE YA SUS: Ona ebediyet yolunda hayırlı olanı anlat. Sorularını cevaplandır. Ve bu istikamete getirebileceksen, bunu dinleyecek hâle getirebileceksen, nasıl anlıyorsa öylece gerçekleri anlat. Neticede onu idrak noktasına getireceksin. Ama bu noktaya getirme durumun söz konusu değilse yaklaşımın onu över biçimde olmasın. Zira ona hayr değil, iyilik değil, şerrde bulunmuş olursun.
ÖĞRET, ÖĞREN, VEYA DİNLEYİCİ OL: Karşındakiyle konuşman bu ikisinden biri olacak. Yahut ta neticede, o yapılan konuşma, âhirete dair bir yarar sağlıyor mu, sağlamıyor mu buna bakacaksın?.. Karşındakiyle yaptığın konuşma, eğer ona ya da sana âhirete dönük, geleceğine dönük bir yarar sağlıyorsa; mesela herhangi bir alışkanlığı terk etme bâbında veya bir duygunu terk etme bâbında veya birisine bir şeyi ne şekilde yapacağın bâbında konuşmak; bir ilim öğretmek, bunlar hep ileriye dönük yarar sağlayacak fiillerdir. Bunlarda bulunacaksın.
Hakk’a ters düşen bir kelâm olduğunda veya bir fiil olduğunda, ya onu keseceksin, yahut oradan kalkıp gideceksin!..
“Şeytan karşınızda konuştuğu zaman, oradan kalkıp gidin!” diyor.
Veyahut orada sen Hakk’ı konuşacaksın!
Elinden geliyorsa, Hakk’a ters düşen şeye karşı sen Hakk’ı konuşacaksın!..
Elinden gelmiyorsa, kalkıp gideceksin.
Bunları yapamıyorsan, niye yapamıyorsun, sen bunun cevabını ver. Sana bunları yaptırtmayan, tatbik ettirmeyen şeylerin ne olduğunu kendinde araştır ve cevabını kendin ver.
Bunlar, size naklettiğim şu şeyler; Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın bize emirleri, tavsiyeleri!..
Ya, “Hak” diyeceğiz, Hakk’ı tavsiye edeceğiz, Hakk’ı isteyeceğiz!.. Veyahut da tabiatımızın, arzumuzun, zevkimizin, duygularımızın istikametinde, bâtılın savunucusu olacağız!.. Bâtılı yaşayacağız!..
Hak gelince bâtıl gider, yok olur!..
Hak varsa, tecelli ediyorsa mutlaka bâtılı yok edecektir!..
Bâtıl nedir? Bâtıl diye bir şey mi var?..
Bâtıl, terkipten doğan, terkibe dönük davranışın adıdır!..
Bâtıl kelimesiyle kastedilen şey terkibiyetten doğan ve terkibe dönük olan şeydir. Şuuru Hakk’tan perdeleyen şeydir!..