“İslâm Dini”, Çağ Dışı Değil; Çağ Ötesi Din’dir!
10 - Kısmen yukarıda izaha çalıştığımız hususla bağlantılı bir yanlış görüş daha...
Dini, Allâh Rasûlü’nün koyduğu kurallar olarak değerlendirip, insanların huzur ve saadet içinde yaşamalarını temin gayesiyle getirilmiş bir nizam olduğunu düşünmek…
Dini sadece sosyal bir düzen şeklinde mütalaa etmek!!!
“Allâh vardır ama o evrensel bir güçtür. Kâinatı ve içindekileri yaratan sonsuz güçtür. Dünya üzerindeki hiçbir şey onu ilgilendirmez. İnsanların cennete veya cehenneme gitmesi ona göre hiçtir. Bir insanla konuşması diye bir şey de söz konusu değildir.
Nebi ve Rasûller, insanların huzur, saadet içinde yaşamaları için ortaya çıkmış dâhi insanlardır!.. İçinde bulundukları şartlara göre birtakım prensipler, kanunlar koymuşlardır. Bu konan kurallar da o devrin ilkel insanlarına göre gerekli şeylerdir!.. Günümüz insanının o kurallara göre yaşaması geriye dönüş, geri kafalılık olur!.. Çöl insanı toz toprak içinde yaşadığından temizlensin diye abdesti; âtıl durup hareketiyetini kaybetmesin, jimnastik olsun diye namazı; oburluğun getirdiği sağlıksızlığı gidersin diye de orucu getirmiştir!!! Kısacası Allâh vardır ama bir din yollamamıştır!.. Peygamber lakablı dâhi kişi, gününün şartlarına göre insanlara yararlı birtakım usuller getirmiştir ki, bunların 1400 sene sonra hiçbir geçerliliği kalmamıştır!.. Günümüz insanı modern medenî insan olarak artık kendi kurallarını kendi koyabilir!..”
Evet, işte bu türden daha birçok düşünce(!)ler...
Tefekkür gücünden, olayları geniş açıyla seyredebilmek basîretinden, bilimden, insanı tanımak marifetinden uzak kalmış beyinlerin, gördüğü ve işittiği kadar fikir yürütmesi dolayısıyla ortaya çıkan acı tablo!..
“ONLARIN BEYİNLERİ VARDIR; DÜŞÜNMEZLER”! tarifiyle anlatılan kişiler…
Sanırım hayatta en güç iş, böylesine ilkel kalmış beyinleri, böylesine çalışmamaktan paslanmış beyin hücrelerini, tefekküre sokmak, birtakım gerçekleri görüp idrak düzeyine gelmelerini sağlamaya çalışmaktır!..
Önce bunlara, evrenin, varlığın yapısını idrak ettireceksiniz.
Sonra, insanın yapısını, çalışma sistemini idrak ettireceksiniz. Sonra Dünya’nın yapısını, âkıbetini anlatıp idrak ettireceksiniz. Sonra Dünya’ya bağımlı kalan insanın sonunu izah edeceksiniz. Sonra, insanın ruhunun oluşumunu, özellikle, bedensiz kaldıktan sonra ne gibi şartlarla karşılaşacağını açıklayacaksınız. Bütün bunlardan sonra ruhun kendini kurtarabilmesi için ne gibi çalışmalar yapması gerektiğini anlatacaksınız.
Daha sonra Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın vahiy yoluyla edinip insanları uyardığı esasların hangi bilimsel gerçeklere ve gerekçelere dayandığını açıklayacaksınız. Ve nihayet Kur’ân-ı Kerîm’de bu gerçeklerin nasıl anlatıldığını misallerle basîretlerine sunacaksınız!..
Bütün bunları yapabilmek için de, evvela kendiniz böylesine yetişmiş olacaksınız!..
Deveye hendek atlatmak, diye bir tâbir vardır; herhâlde binbir deveye hendek atlatmak; düşünme kabiliyetini yitirip, şartlanmalar pasıyla sâbitleşmiş beyin dişlilerini harekete geçirmekten çok daha kolaydır!.. Ama gene de tevfik Allâh’tan deyip işe koyulmak gerek.
Evet, bu kitapta, detaylarda boğulmadan, ana hatları ile bütün bunları elimizden, geldiğince, dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Her şey anlattığımız, açıkladığımız kadar mıdır?.. Asla!..
Eskilerden, bizim anlattığımız şeyleri keşif yoluyla, fetih yoluyla bilen zevât vardı. Ancak, o günün ilim düzeyi bu gerçekleri anlatmaya yeterli olmadığı için, mecazların, misallerin dayandığı gerçekleri bu şekilde dile getirememişlerdi.
Bugün lütfu ilâhî ile bize açılan öyle hususlar mevcuttur ki, henüz onları açıklamamız mümkün değildir!..
Zira, günümüz ilmi onları açıklayabilmemiz için yeterli düzeye gelememiştir…
İnşâAllâh, ilerideki yıllarda daha büyük ilmî gelişmeler olursa, bu hususları da açıklamak bize nasip olur!..