“Kader” Konusunda Yaklaşımımız Ne Olacak..?
Esasen basîret sahibi için Tevhid sırrı ile kader sırrı aynı şeydir!.. Bu sır aslında gerçeği görmek isteyenler için hiç de sır değildir!.. Daha doğrusu, bu gerçeği görmek kolaylaştırılmış olanlar için, hiç de güç değildir!..
Evet, mesele o gerçeğe ehil olarak yaratılmışlar için son derece basittir!..
Şöyle ki...
Allâh, kendisinde mevcut olan sayısız ve sonsuz mânâları aşikâre çıkartmayı irade etmiştir.
İlim vasfı dolayısıyla, hangi mânâların aşikâre çıkmasını murat etmiş ise, ilminin gereğini “Kudret” sıfatıyla gerçekleştirmiştir.
Esasen her şey, ilim mertebesinde olup bitmiştir!..
Daha sonra ise, ilim mertebesinde olup bitenler, kuvveden fiile dönüşmeye başlamıştır. Varlıkta asıl olanlar ilâhî sıfatların ve isimlerin mânâlarıdır.
Bu mânâların sayısız bileşimlerinden ise, gene sayısız isimlerle anılan oluşumlar meydana gelmiştir. Ancak bu meydana gelen oluşumlar dahi gene kendi varlığı ile kaîm olan şeylerdir.
Şu hususu çok iyi kavrayalım:
Bir deri parçasını başına şapka yapmakla, ayağına ayakkabı yapmanın senin yönünden nasıl bir farkı yoksa; ayağın tabanı nasıl, beni niye göz yapmadın diyemiyor ise; var edilen varlıkların da, gerçekte, beni niye şöyle yapmadın demeye hakları yoktur!.. Velev ki deseler..? Vücudunuzdaki bir hücrenin içindeki virüsün tümüyle isyan, ya da sizi tasdik içinde olması, sizde ne uyandırır ki?..
Evet, “kaderin” orijini itibarıyla; her şeyin, TEK varlık sahibinin ilim, irade ve kudreti ile oluştuğunu anlattığını belki bu yolla anlayabiliriz.
Zaten İslâm’ın tasavvuf adı altında yaşatılan “Vahdet” anlayışı dahi; her şeyin, aslında “birçok varlık” olmayıp; tek varlıktaki sayısız mânâların aşikâre çıkışından başka bir şey olmadığını anlatmaktadır ki, bu da aynı şeye işarettir!