“Şeriat”tan Gaye Nedir?
Şeriatın hükümleri dediğimiz hükümler, Allâh’ın emirlerini ve yasaklarını bildirir. Bu emirler ve yasaklar, kişinin terkibiyet hükmünün ortadan kalkması için birer vesiledir.
Asgari ölçüleriyle ele alırsak, bu emirlere ve yasaklara uyulması ruhta, cennet dediğimiz hâli oluşturur... Eğer üst sınırı ile ele alırsak, o takdirde kişinin terkip bağını yok eder, kişinin varlığını kaldırır!.. Terkip ortadan kalkar ve böylece de “Allâh’a vâsıl olma” denilen hâl meydana gelir.
Allâh’a vâsıl olduğun zaman; ilâhî isimlerin mânâları sende, Allâh’ın dilediği şekilde aşikâre çıkar ve böylece de sen Allâh’a vâsıl olmanın yaşamına geçmiş olursun.
Netice olarak demek ki, beşerin ebedî saadeti denen şey; beşer hükmü altında var olan terkip kayıtlarının kalkarak; Allâh’ı tanıma, bilme, “Allâh’ın ahlâkıyla ahlâklanma” denen şeyin gerçekleşmesi ve böylece bütün ilâhî isimlerin mânâlarının o mahalden aşikâre çıkabilecek hâle dönüşmesidir!..
Eğer bu böyle olmayıp da, sen Hakk’ın ne olduğunu bilmene rağmen, hâlâ terkibî kayıtlarla, tabiatın hükmüyle, alışkanlıklarınla yaşıyorsan; bu yaşamının neticesinde de senin için bir azap söz konusudur!.. Ancak bu azap, cehenneme müminlerin uğraması şeklinde anlatılan azaptır!
Yani sen, şimdi burada kopamadığın alışkanlıklarından, şartlanmalarından, kayıtlarından, cehennemde uzun bir süre kalarak kopmak zorunluluğuna gireceksin!.. Bu durumda bağlarından kopma azabını yaşama durumu, senin için mukadder olur!..
Demek ki biz, “şeriat” dediğimiz ilâhî hükümler bütününe uyduğumuz zaman,“terkibî kayıtlardan” kısmen çıkmış ve o nispette “Allâh’ın ahlâkıyla ahlâklanmış” oluruz!..
Aksi takdirde; terkibî kayıtlardan doğan fiiller, netice olarak kişinin cehennemini meydana getirir! Kişi, terkip olmaktan doğan fiillerle yaşar ve bunun neticesinde de cehenneme gider!.. Bu da şeriata uymamanın neticesi olmuş olur!..
Yalnız “şeriat” deyince şu esas anlaşılmalı…
Şeriat; Allâh Rasûlü’nün buyruklarından ibarettir!.. Şeriat; Kur’ân ve Hadisten ibarettir!.. Çünkü Kur’ân; mutlak olarak, direkt ilâhî hükümleri bildirendir... Bunun dışındaki görüşler beşerî-terkibî kayıtlardır!.. İlâhî hükümlerin, beşere göre yorumlanmasıdır!.. Dolayısıyla beşerî yorumlar ilâhî hükümleri kaydı altına almaz; tâbi olma zorunluluğu getirmez!..
Burası çok ince bir noktadır...
Buranın çok iyi anlaşılması gerekir!.. Ulûhiyetten gelmeyen hükümler, mutlaka beşeriyettendir!.. Yani terkibiyettendir!
Eğer kişi diyorsa ki, “Ben Nebi’yim”… Onun hükmüyle amel edilir!.. Ama Nebi değilse, Allâh’ın hükümlerini bildirmiyor!.. Terkibinin meydana getirdiği hükümleri bildiriyordur... O zaman ona uymak farz değildir, gerekli değildir! Ama sen, o hükümlerde, seni ilâhî saadete ermeye götürücü bir anlam bulabiliyorsan, uyabilirsin; bulamıyorsan, uymayabilirsin ve bundan da mesûl değilsin!
İşte bu yüzdendir ki kişi, öldükten sonra, mezhebinden veya tarikatından sual olmayacak; mezhep veya tarikat diye bir şey geçerli olmayacak; ancak ilâhî hükümlere uyup uymamanın neticeleri ile karşılaşacaktır!..