Bu idrakın hemen sonrasında, o idrakı hükmü altına alan vehim vardır.
Vehim özetle şudur:
Var olmayan şeyi var saymak! Var olan şeyi de yok saymaktır. “Varsayım” dediğimiz cevherdir.
Bunlardan “Nefs” dediğimiz yapıyı, Dünya’nın ruhaniyeti meydana getirir.
Fikir; Merkür’ün ruhaniyetinden gelir.
Hayal, musavvire; Venüs’ün ruhaniyetinden meydana gelir.
İdrak, müdrike; Güneş’in ruhaniyetinden gelir.
Vehim; Mars’ın ruhaniyetinden gelir.
Himmet; Jüpiter’in ruhaniyetinden gelir.
Akıl; Satürn’ün ruhaniyetinden gelir. Fakat Satürn’ün ruhaniyetinden meydana gelen akıl, maddi bir akıldır. Dünya‘ya ve maddeye dönüktür.
Uranüs’ten gelen akıl ise “Akl-ı küll”den yansımadır! Çok geniş boyutlu, madde ötesine dönük düşünceleri meydana getirir. Madde ötesine dönük düşünceler Şiron’un uygun açıyla beslemesi hâlinde, hidâyet dediğimiz “Allâh’a ve özüne yönelme” tesirlerini meydana getirir.
Neptün; yüksek sezgi gücünü meydana getirir.
Plüton, ALLÂH'a ait “var etme ve yok etme” gücünün yeryüzünde zâhire çıkmasına vesile olur.
Eğer bir kişide Merkür’ün tesirleri güçlü ise, onda çeşitli fikirler meydana gelir. Merkür’ün güçlü tesirini almış, ruhaniyetinden feyz almış insan, zeki insandır. Zekâ; Merkür’ün ruhaniyetine bağlıdır.
Cinlerin büyük çoğunluğu, Merkür’ün güçlü tesirlerinden feyz aldıkları için hemen hepsinde zekâ güçlüdür. Dolayısı ile şeytan da çok zekidir. Buna karşın cinler, akıl yönünden zayıftırlar!
Bir insan zeki olabilir; fakat yeterince akıllı olmayabilir!.. Akıllı olabilir; zeki olmayabilir!.. Hem zekâsı hem de aklı kıt olabilir!.. Hem zeki ve hem de akıllı olabilir!.. Çünkü zekâ, Merkür’ün ruhaniyetinden kaynaklanır, akıl ise Satürn ve Uranüs tesirleri ile meydana gelir.
İdrak (kavrama), gücünü Güneş’in ruhaniyeti verir.
Hayal gücü, Venüs’ün ruhaniyetinden hâsıl olur. Buna Musavvire, şekillendirme gücü de denebilir.
Kişinin himmeti (azmi), Jüpiter’in ve Şiron’un tesirleri iledir.
Güçlü olarak Jüpiter’in ruhaniyetini almışsa o kişi, maddeye dönük bir şekilde şanslı hayat sürer. Maddi sıkıntıları az, refahı fazla olur... Şiron’un tesirini güçlü almışsa kişi, maneviyata yönelir ve maneviyatta büyük derecelere ulaşma imkânını elde eder.
Satürn, tamamen maddeye dönük bir akıl verir; yani bu kişi maddeyi ne yönde nasıl değerlendireceğini iyi bilir.
Uranüs’ün ruhaniyetinden feyz alan kişi maddi nesnelere hiç bakmaz, değer vermez. Tamamen madde ötesi soyut değerler ve nesnelerle ilgilenir... Yani gerçek âlemin, madde ötesi bir yapı olduğunu idrak eder. Ona yönelir.
Ancak, madde ötesi yapıya yönelme eğer Şiron’dan destek almamışsa o kişi felsefeci olarak kalır. Eğer bu hâl Şiron’dan desteklenmişse bu defa tasavvuf ehli, velâyet mertebelerinin sahibi olur; icabında Nübüvvet mertebesiyle zâhir olur. Aradaki fark Şiron’dan desteklenen bir Uranüs; veya Şiron’dan desteksiz kalmış Uranüs’tür.
Felsefeci ile tasavvuf ehli arasındaki fark, “Şiron” farkıdır! Şiron; Güneş sistemi içinde yer alan ve son yıllarda tespit edilen bir gezegendir!..
Ancak şunu dikkatten kaçırmayalım!..
Allâh bir kişinin maneviyat ehli olmasını takdir etmişse, onu uygun tesirler altında dünyaya getirir; mesela Şiron’un güçlü açılımı o kişiyi bu olaya hazırlar! Yani, takdir Allâh’ındır; yıldız ve planet etkileri ise takdiri oluşturan mekanizmadır! Beyindeki bilincin yanında, elin yeri ne ise; Allâh takdiri ve hükmünün yanında planet ve yıldızların yeri de odur!..
Programında Uranüs’ün etkisi güçlü olan yani yüksek akıl sahibi olup maddeye değer vermeyen kişi, eğer Şiron’un ruhaniyetinden feyz almamışsa, felsefeci olarak kalır! Madde dünyası ile hiç uğraşmaz ve maddeye değer vermez. Ama maneviyat yönü zayıftır.