Onun için hiçbir zaman sen aynı imanı, aynı şevki, aynı arzuyu kendinde devamlı duyamazsın. Belli zamanlarda imanın artar, kuvvetlenir; belli zamanlarda zayıflar; işte bu yüzden, “İman ile yürü, ancak aklını da sakın elden bırakma!” diyor.
Çünkü iman dediğimiz olay Şiron yıldızının tesiri iledir.
Âyeti kerîmede;
“ONLARA YILDIZ OLARAK HİDÂYET EDERİZ.” (16.Nahl:16) denmektedir...[1]
Yani “O yıldızın ruhaniyeti ile biz ona tesir ederiz” deyişindeki ifade buradan kaynaklanıyor. Çünkü yıldızın tesiri zaman zaman artar, zaman zaman eksilir.
Mesela şu anda (1993 Eylül) Şiron, Başak burcundadır. Toprak grubundan olan kişilerin hidâyet bulma sırası gelmiştir.
Bütün insanlara bu hidâyet olayı devir devir gelir. Önümüzdeki yaklaşık iki buçuk senelik bir sürede horoskopunda 9. ve 12. evini Şiron’un etkilediği kişiler, büyük feyz alacaklardır. Onların devresi gelmiştir.
Buna karşın yeterli tesirleri alamayan grup eğer zamanında aklını kullanmışsa, o iman sürecini iyi değerlendirmiş ve güçlü temeli elde etmiş ise; gelen tesirlerdeki bu zayıflama ona fazla tesir etmez.
O, bu defa akıl gücü ile yoluna devam eder. Yani gündüz Güneş vardı, kayboldu; gece Ay çıktı! Ay’ın ışığı ile devam eder, gider yoluna.
İman nûru, Güneş gibidir; Dolunay’ın ışığı da akıl gibi!
Güneş’in yani iman nûrunun kaybolduğu yerde akıl gücü ile gidersin. İman o zaman vardı ama, belli şartlar sende o imanı zayıflattı. Akıl temeline de dayanmıyorsan, olayın tesiriyle ve yanlış fikirlerin etkisiyle imanı kaybetmek çok mümkündür.
İnsanın davranışlarına yön veren en önde gelen iki unsur “akıl” ve “duygular”dır...
Ne var ki “Şeytan” lakabıyla bilinen cinler için, akıl ve duyguları etkileyerek kişiyi saptırmak çok kolaydır!.. Zira, bunların her ikisi de kolaylıkla “vehmin” hükmü altına giriverirler!..
Akıl; kesitsel algılama araçlarımız olan beş duyu verilerine dayanan bir biçimde, şartlanma yollu verilere dayalı hükümler vererek, kendine tayin ettiği hedefe doğru yürür...
Oysa aklın bu kanallardan elde ettiği veriler, genel veri potansiyeli içinde, okyanusta bir damla oranında bile değildir!..
Eldeki tüm verileri en mükemmel bir biçimde değerlendiren süper bir akıl düşünelim... Ama dikkat ediniz!.. “Eldeki tüm verileri” dedik...
Evet, bu akıl, bu verilere göre kendine bir rota çizdi... Sonra, bunların dışında öyle verilerle karşılaştı ki, belki de kendisine tayin ettiği rotanın tam yüz seksen derece zıddını tercih etmek zorunda kaldı!..
Nitekim, nice çok akıllı okumuş, dalında büyük uzman olmuş kişiler görürüz ki, bunlar bir anda hem de ileri yaşlarda, büyük birikimlerine rağmen o güne kadar yaşadıklarının tam aksine bir hayatın içine dalarlar...
Zira akıl, eline geçen verilere göre, bir mantık kullanarak kendine yol bulur...
Oysa “ölüm”le başlayan sonsuz yaşam ise, aklın hiçbir zaman elde edemeyeceği veriler ihtiva eder... Aklın veritabanını oluşturan beş duyunun yani kesitsel algılama araçlarının, bu sahada bir şeyler elde etmesi olanaksızdır!..
Aklın ölüm ötesi yaşam konusunda kendisine yön verebilmesi belki şu verilerden hareketle bir dereceye kadar mümkün olabilir...
“Var olan hiçbir şey yok olmaz; yoktan da hiçbir şey var olmaz!..” prensibi bir gerçek olduğuna göre... Benim de, bedenin tüm değişimlerine rağmen bunlardan etkilenmeyen bir ‘BİLİNCİM’ olduğuna göre... Demek ki, bedenim ne tür değişimlere tâbi olursa olsun, ‘BİLİNCİM ASLA YOK OLMAYACAKTIR!’... Bu da insanın ölümsüzlüğü, demek olur!..
İşte bu yoldan akıl, ilim sayesinde bir dereceye kadar ölüm ertesinde de yaşamaya devam edeceğini kavrayabilir...
Ya sonrası?..
Kişi ölüm ötesine dair Nebi ve Rasûllerin verdikleri sayısız bilgiler hakkında nasıl malûmat toplayacak beş duyu ile?..
İşte bu sebepten dolayı dinin esası, “iman nûru”na dayanır!
İman nûru olmayan kişi, ne kadar akıllı olursa olsun hidâyete eremez. Yani Şiron’un güçlü tesirlerinden nasip almamışsa, Uranüs’ün üstün akıl özelliklerine sahiptir, fakat felsefeci kafası vardır.
Maddi değerlerden arınmış, madde ötesi değerlerle meşgûldür; ancak felsefede kalmıştır. Buna eskiler “İman nûrundan mahrum kaldığı için felsefecidir” derler... Söz doğrudur!
Burada hazır söz felsefeden açılmışken, aynı konularla ilgilenen iki ayrı yoldan ve aralarındaki çok önemli farktan söz etmeden geçemeyeceğiz...
[1] Bu konuda geniş bilgi “HZ. MUHAMMED NEYİ OKUDU?” isimli kitabımızda mevcuttur…