Bu âyetteki duayı ilk okuyan İbrahim (a.s.)’dır.
İbrahim AleyhisSelâm Nemrud tarafından yakalattırılıp, mancınıkla ateş dağının içine fırlatıldığı zaman, havadayken Cebrâil isimli melek gelir ve sorar...
— Yâ İbrahim senin için ne yapmamı istersin?
İbrahim AleyhisSelâm cevap verir:
— Allâh’a güvendim. O bana yeter... Tanrı yoktur O vardır! Ben O’na bağlanıp, işimi O’na bıraktım... Ki O Arş’ın Aziym Rabbidir...
İşte İbrahim AleyhisSelâm’ın bu şekildeki ifadesinden sonra mucize olur ve İbrahim AleyhisSelâm yavaş bir şekilde ateşin içine düşer fakat onu ateş yakmaz... Çünkü, Kur’ân-ı Kerîm’de anlatıldığı üzere “ateş soğumuş ve selâmet verici olmuştur” İbrahim AleyhisSelâm için, Allâh emri ile... İşte, böyle bir mucizenin meydana gelmesine vesile olan anlayış ve ifade vardır bu duada...
Bakın bu dua için ne buyuruyor Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz bizlere:
“Kim sabah kalktığında ve geceye girdiğinde Allâh’a güvendim o bana yeter, Tanrı yoktur, Arş’ın Aziym Rabbi olan O vardır derse; bunu ister sıdk ile söylesin ister YALANDAN (inanmayarak) söylesin, yedi defa söylediğinde Allâh ona kâfi gelir...” (Ebu Davud)
Dikkat edin!..
Bu hadîs-î şerîf’te çok önemli bir hususa işaret ediliyor!.. Allâh’ın SİSTEM’ine!.. “Allâh’ın düzeninde asla değişiklik olmaz” âyetiyle de vurgulanan SİSTEME...
Siz belli duaları veya zikirleri yaptığınız zaman, inansanız da, inanmasanız da, o yapılan çalışma, ilgili mekanizmayı, sistemi harekete geçirir ve mutlaka semeresini verir; demiştik...
İşte bu hadîs-î şerîf, söylediklerimizin açık-seçik ispatıdır.
“Kişi ister SIDK ile ister yalandan yani inanmayarak” yaptığında denmesi, bunun apaçık göstergesidir.
Bu sebeple diyoruz ki, siz inanmasanız dahi bu zikirlere veya dualara bir süre devam edin, söylenildiği sistem üzere... Elbette neticesine ulaşacaksınız.
Allâh bize bunun mânâsına ermeyi ve bu duayı edebilmeyi nasip etmiş olsun.
رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَاِلَّا تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِنَ الْخَاسِرِينَ
“... Rabbi inniy eûzü BiKE en es’eleKE ma leyse liy Bihi ’ılm * ve illâ tağfirliy ve terhamniy ekün minelhasiriyn.” (11.Hûd: 47)
Anlamı:
Rabbim! Bilgisine sahip olmadığım (içyüzünü bilmediğim) şeyi senden istemekten sana sığınırım! Beni bağışlamaz ve bana rahmet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum.
Bilgi:
Nuh AleyhisSelâm kavmini uyarmış, ama kendisini dinlememişlerdi. O da aldığı emri ilâhî üzerine bir gemi yaptı ve hayvanlardan birer çift ile yakınlarını gemiye davet etti. Ne çare ki oğlu ona inanmamış ve gemiye de binmemişti.
Tufan başladıktan sonra, seller üzerinde gemi yüzerken, dalgaların arasında boğulmak üzere olan oğlunu gördü ve onun kurtulması için ısrarla Rabbine dua etti... Ama ne çare ki duasına icabet gelmiyordu...
“... Muhakkak ki o senin ailenden değildir! Muhakkak ki o (hükmüme karşı oğlun konusunda ısrarlı olman) imanın gereği olmayan bir fiildir! Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme! Muhakkak ki Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim...” (11.Hûd: 46)
İşte bu uyarıdan sonra Nuh AleyhisSelâm, yukarıda metnini verdiğimiz özrü, bağışlanmayı ihtiva eden duayı yaptı...
Bize, burada büyük ders vardır!.. Birçok akrabamız veya daha yakınımız, ailemizden kişiler vardır ki, gerçeği örtmekte, inkârda, tanrı kabulünde inat edip dururlar. Oysa onlarla her ne kadar kan bağımız varsa da, ölüm ötesi yaşam içinde hiçbir yakınlığımız mevcut değildir... Bu sebepten de onlar hakkında ısrar etmemiz ya da onları zorlamamız abestir. Bize düşen sadece onların hidâyet bulması için Rabbimize dua edip, gerisini O’na bırakmaktır.
Muhakkak ki Allâh’ın takdiri yerine gelecektir...
Öyle ise bize hayırlı nesil talep etmek düşüyor... Bakın o da bize nasıl öğretiliyor:
رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
“... Rabbena heb lena min ezvacina va zürriyyatina kurrete a’yunin vec’alna lil müttekıyne imama.” (25.Furkan: 74)
Anlamı:
Rabbimiz... Eşlerimizden (veya bedenlerimizden) ve evlatlarımızdan (bedenî çalışmalarımızın semeresinden) göz aydınlığı (cennet yaşamını) oluşturacakları bize ihsan et; bizi, korunmak isteyenlere uyulası önder kıl.
Bilgi:
Evlat isteyen ana-babalara Cenâb-ı Hakk’ın öğrettiği bir dua bu... Hayırlı evladı olsun isteyenler, şayet bu duaya namazlarından sonra devam ederken çocukları olursa, umulur sâlih bir nesil sahibi olurlar.
رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ
رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
“Rabbic’alniy mukıymes Salâti ve min zürriyyetiy, Rabbenâ ve tekabbel duâ’; Rabbenağfir liy ve li valideyye ve lil mu’miniyne yevme yekumül hisâb.” (14.İbrahiym: 40-41)
Anlamı:
Rabbim, salâtı ikameyi (Esmâ hakikatine yönelişin getirisini yaşayanlardan) kıl, beni ve zürriyetimden de (ikame edenler yarat)! Rabbimiz; duamı gerçekleştir (Dikkat: İbrahim (a.s.) gibi bir Zât, salâtın ikamesini - yaşantısını talep ediyor; bu ne anlam taşır, derin düşünmek gerekir. Ahmed Hulûsi). Rabbimiz, yaşam muhasebesinin ortaya serildiği süreçte, beni, ana-babamı ve iman edenleri mağfiret eyle!
Bilgi:
İbrahim AleyhisSelâm’ın Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan bu duası NAMAZ ile ilgili tek duadır.
NAMAZI ikame etmeyi hedef alan bu dua, namazın hakikatine yönelmek isteyenlere özellikle tavsiye olunur...
Namaz vardır kılınır...
Namaz vardır ikame olunur...
Namaz vardır içinden hiç çıkılmaz, daimîdir...