“Elf yemin ederim ki, beynim içinde sanki binlerle bomba patlamış da hurdahaş olmuşum gibi!.. Sana da malûmdur ya!.. Bilemiyorum ne diyeceğimi ve nasıl bir sistem oluşturacağımı... Sayısız soru çıkıyor bir anda... Mâdem, bir Tanrı, bir ilâh yok −ki İslâm Dini’nin ilk esası da buna iman etmek− öyle ise bunca ibadet niye?.. Kime?.. Niçin?..
Offf!.. Kafam duracak neredeyse!.. Eğer bu şoku atlatabilirsem bravo bana!”
“Atlatırsın, atlatırsın!.. Zaten başka çaren de yok!.. Sizin tâbirinizle, ya bu deveyi güdeceksin, ya bu deveyi güdeceksin!.. Değil mi ki gerçeğe tâlip oldun, onu elde etmenin sıkıntılarına da göğüs gereceksin ki huzur ve saadetine de eresin!..”
“Peki, lütfen söyler misin o zaman, Allâh’ın bir tanrı olmadığını açıklayan kişi, niçin ibadet adı altında birçok fiilden söz etmiş!.. Tanrı var olmadığına göre, kime ve niye ibadet edilsin?.. Tanrı var olmadığına göre, tanrılık kavramı da yoktur elbette!.. Öyle ise, dindeki ibadetler niye?..”
Elf, bu sorunun cevabını vermeden önce öyle bir tavır takındı ki, Cem’e, sanki abes bir şey sormuş gibi geldi...
Elf, tavrıyla, böyle basit bir soru da olur mu, gibilerden omuz silkti ve yüzünü buruşturdu... Soruyu çok ilkel bulmuştu sanki!..
“Niye yemek yiyip su içiyorsunuz?..”
Cem, dünyalar kadar önemli büyük balonuna iğne saplanmış gibi oldu!..
Cevap beklerken son derece basit bir soru ile karşılaşmıştı...
Otomatik olarak cevapladı:
“Vücudumun ihtiyacı için öncelikle!.. Sonra da zevk almak için!..”
Elf, onun bu cümlesine ayna tuttu:
“İbadet de dalga bedeninin ihtiyacı için öncelikle! Sonra da bilincinin zevki için!”
Bu kadar basit bir cevabın olabileceğini hiç düşünememişti Cem!..
“‘Allâh’ın sizin ibadetlerinize ihtiyacı yoktur; ne yaparsanız kendinizedir, kendiniz içindir’ diye büyüklerinizden hiç işitmediniz mi bu gerçeği şimdiye kadar Cem!..” diye devam etti Elf!..
Ne kadar orijinal ve enteresan bir birimdi şu Elf!.. Çözümü en zor meseleleri, bir anda son derece basite indirgeyip, üç- beş cümle ile bir anda açıklığa kavuşturuveriyordu!.. Sanki bir birim değil, duygulardan arınmış, dünyalar büyüklüğünde bir bilgisayardı, diye düşündü Cem!..
Nasıl böyle bir birim oluyordu! Demek ki gerçekten bildikleri bir hiçti!..
Bu acziyet hâli içinde teslim etti kendisini ELF’e...
“Elf, bütün varlığımla sana teslimim!.. Lütfen beni evrensel gerçekler boyutuna ulaştır ve gerçeği; göresel gerçeği değil, mutlak ve kesin gerçeği kavrayıp, gereğini yaşayabilmem için bana yardımcı ol!..” demek mecburiyetini duydu kendinde... Ve dedi de!
Zira kendini şu anda yumurtanın içindeki bir civciv gibi hissediyordu!.. Bütün dünyası, o küçücük yumurta!..
Elf ise, dış dünyanın gerçeklerine dair bilgi kırıntılarını, bir şırınga ile dünyası olan yumurtanın içine sokuyordu!.. Ve o da, o bilgi kırıntılarından yumurtanın dışındaki gerçeklik âlemini tanımaya çalışıyordu...
Ve sorun yumurtanın çatlatılıp, kırılıp, kendisinin o gerçeklik âlemine intikâli idi!..
“Ölmeden evvel ölünüz” işaretiyle vurgulanan “insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” mesajı bu yumurtanın çatlatılması ve kırılmasıyla mı alâkalıydı acaba?..
“Yumurtanı kırmak bana düşmez Cem!..” diye konuştu Elf!.. Onun bütün düşündüklerine vâkıf olarak kafasından geçenlere cevap verdi... Çözümü gösteriyordu ona...