İşte, beş duyu verileriyle bloke olmuş ve şartlanmalarla kilitlenmiş, ötesine geçemeyen birimlerin düşünce şekillerine ‘beşerî düşünce’−‘insanca düşünce’ deriz.
Oysa, sen bütün bunların ötesinde, son derece kapsamlı bir şekilde EVRENSEL SIRLARA ulaşabilecek beyin kapasitesine de sahipsin!.. Bütün mesele beynindeki bu boş duran, kullanılmayan muazzam kapasiteyi değerlendirebilmektir!
Beynindeki boş durup, kullanılmayan o muazzam kapasitenin daha ilk bölümlerini kullanmaya başlayınca, ilk evrensel sırra ve gerçeğe ereceksin, ki o da bir TANRI’NIN var olmayışıdır!..”
“Ne, Tanrı yok mu?..”
“Elbette, TANRI diye bir varlık mevcut değildir!..”
“Elf, Tanrı yok ise, dinler bir aldatmaca mıdır?.. Yakın yüzyılda birisi çıkmış ve ‘DİN AFYONDUR’ demiş! Yani dinlerin bir aldatmaca olduğu görüşünü mü ileri sürüyorsun?”
“Hayır Cem!.. Sadece, TANRI yoktur, diyorum... Yani, bir tanrı ve dolayısıyla da ‘tanrılık’ kavramının söz konusu olmadığını anlatmaya çalışıyorum...”
“Peki bundan da dinlerin aldatmaca veya oyalamaca olduğu neticesi ortaya çıkmıyor mu?.. Demek üstün akıllı birtakım kişiler, toplum içinde belki de belirli üstün güçlerine dayanarak bir düzen kurmak için peygamberliklerini ilan edip, din adı altında kendi sistemlerini kurdular... Öyle mi demek istiyorsun yani?..”
“Hayır!..”
“Lütfen ELF!.. Lütfen daha açık anlat ne demek istediğini... Zira neredeyse tüm beyin sigortalarım atacak!..
Hem diyorsun, tanrı yoktur, tanrılık mefhumu yoktur... Hem de bu görüşe dayalı olarak gelen ‘dini inkârı’ reddediyorsun!.. Yani âdeta, Tanrı’yı reddediyorsun ve dini kabul ediyorsun gibi bir çelişki sergiliyorsun! Bir çelişkiye düşeceğini kabul etmem imkânsız!.. Ama ne demek istediğini de bir türlü anlayamıyorum...
Lütfen çelişki gibi görünen şu hususu bana açıklar mısın?..”
“Memnuniyetle Cem!.. Zevkle... Ancak isterdim ki, bu çelişkili görünen hususu sen çözüp, gerçeği ortaya çıkaraydın... Çünkü sende bu kapasite mevcut!..
İşte bu sebeple de sana ne tanrının yok oluşu, ne de astrolojinin bir bilim dalı oluşu hakkında daha fazla açıklamada bulunmayacağım şimdilik... Hele biraz düşün ve araştır... Bakalım bu konuda neler bulacaksın?.. ÖZDE Cem!..”
“ÖZDE Elf...”
Evet, bu veda kelimeleri dökülmüştü Cem’in ağzından ama neredeyse düşünme yetisini yitirmiş gibiydi!..
Nasıl eve geldi, nasıl içeri girdi, nasıl kendini koltuğa attı hiç hatırlamıyordu...
“Hey bu ne hâl?..” diye Gönül’ün dokunuşuyla açtı gözlerini... Kafası öylesine duruyordu yerinde ama bomboş gözlerle de çevresine bakmaktan alamıyordu kendini.
“Ne anlatayım ki sana... Gene Elf bütün düşüncelerimi karmakarışık etti. Astroloji gerçektir ve alınyazısı kozmik ışınlarla yazılır, dedi!.. Tanrı yoktur, ama din vardır ve gerçektir, dedi.. Ve hiçbirinin de izahını yapmadan kaybolup gitti!..”
“‘Tanrı yoktur, din vardır’ mı dedi?..”
“Evet, aynen öyle!..”
“Deli mi bu adam?.. Bana bak, senin bu uzaylı, çılgının biri olmasın?..”
“Hayır!.. Hayır, o çılgın olamaz!.. Belki bir melek!.. Ya da, öyle bir şey!.. Ama bir gerçek!.. Tüm söylediklerinin altında gerçekler yatıyor ama, ne çare ki bende bunları kavrayacak kapasite henüz oluşmadı!.. Allâh bana O’nun değerini idrak ettire!.. Ve öğrendiklerimin hazmını vere...”