Dokuzuncu Gün
Cem bir hafta boyunca kendi kitaplığında, hem de genel kütüphanede yaptığı kaynak araştırmalarında “burçlar” ilmiyle ilgili olarak çok enteresan verilere rastlamıştı.
Çok meşhur bazı İslâm âlimleri, eserlerinde, “yeryüzünde olup biten her şeyin üzerinde burçların etkisinden” söz ediyorlardı...
İnsanların kaderlerinin burçların tesirleri aracılığıyla yazıldığından söz eden ve Dünya’da, Berzah denilen kıyamete kadar ki geçiş âleminde ve cennetlerde olup biten her şeyin dahi burçların tesirleriyle meydana geldiğini yazan, çok meşhur İslâm âlimi, o devirde bunu nasıl tespit edebilmişti.
Bugüne kadar hiç bilmediği bir dünya ve ilim içinde kendini bulan Cem, sarhoş gibi geziniyordu... Öylesine, bugüne kadar habersiz olduğu gerçeklerle karşılaşıyordu ki, seyretmekte olduğu dünya ve değer yargıları her an değişime tâbi oluyordu…
Zaman zaman sıkılıyor, bunalıyor; zaman zaman patlayacakmış gibi oluyor; zaman zaman tüm bildiklerini inkâr edip bomboş bir şekilde sokaklarda, avare avare dolaşmayı yeğliyordu...
O yaşa kadar, en değer verdiği şeylerin birer hiç olduğunu, tamamıyla şartlanma yoluyla kabul edilmiş boş balonlar olduğunu idrak etmek, tüm düşünce sistemini allak bullak etmişti!..
Eğer idrak gücü zayıf biri olsaydı, belki de her şeyi inkâr edip, tam bir bedensel yaşam düzeyine bile düşebilirdi... Ama bu ilkelliğe düşmesine de büyük bir engel vardı; derin düşünce ve idrak gücü!..
Tüm düşünce sistemini ve değer yargılarını alt üst eden bu yeni gerçekleri, son noktasına kadar keşfedip anlama azmi, onun en ufak bir sapma yapmasına müsaade etmiyordu!..
Şimdi bütün hedefi, İdepya’lı Elf kadar, içinde yaşadığı sistemi kavramaktı...
Temiz havada rahat düşünebilmek amacıyla denize tepeden bakan ormana gitmiş, orada bir banka oturmuş, öylesine bakıyordu aşağılara...
Kafası, hep “astroloji ilmine” takılıydı!..
Nasıl oluyordu da, insan beyinleri, bu kozmik ışınların tesirleriyle programlanıyordu?
Eğer insan beyinleri kozmik ışınlarla programlanıyorsa, sonradan bu programlarda değişiklik oluyor muydu, olmuyor muydu?..
Kozmik ışınların programladığı beyinlerde, değişiklik yapmak mümkün ise, bu nasıl gerçekleşebilirdi?..
Gerçekleştiremeyenlerin hâli ne olacaktı?..
Sorular sorular sorular...
Acaba bir gün tüm sorularının cevaplarını alabilecek miydi?..
“ÖZDE Cem!.. Her zamanki gibi soru küpüsün gene!.. Bu titreşimin beni çekti ya zaten! Bedensel dürtüleri istikametinde yaşayan ilkeller arasında, senin gibi düşünebilme mekanizmasını çalıştırabilen bir birimle karşılaşmak ne kadar hoş!..”
“ÖZDE Elf!.. Bugün, ne kadar güzel iltifatlarına nail oldum!.. Ama çözüme ulaşmayan sorular içindeyken, inan insan hiç mutlu olamıyor!.. Hele bir de şu son ‘Burçlar ilmi’ni karşıma çıkarmadın mı... Hepten karmakarışık bir hâl aldı kafam...
Ya, o hayal mi gerçek mi meselesi!..
Elf, lütfen, önce bana şu hayal, gerçek meselesini anlayabileceğim bir şekilde açıklar mısın? Beş duyu ile algılayıp ‘gerçek’ diye kabullendiğimiz Dünya, nasıl oluyor da hayal olabiliyor?..”
“Bak Cem, mâdemki sordun, sana anlatacağım... Ama şu anda bu konuyu tam anlamıyla kavrayamayacağını da biliyorum... Zira, öylesine, beş duyu verileri ile değerlendirmeye bloke olmuş ki beyniniz; beş duyu verilerinin üstüne çıkıp, ilmî düşünme ve değerlendirme yeteneğinizi yitirmişsiniz!.. Buna rağmen anlatacağım...