Evrensel Öz ve Özümüz
İnsanın, asla evrenden söz edemeyeceğini; “Evren” ismi altında anlatılmak istenen şeyin, ancak ve sadece kesitsel algılama araçları beş duyuya dayanan “insanın evreni” olduğunu anlatmıştık...
Daha sonra da, “madde” diye bir şeyin gerçekte var olmadığını; “madde” tespitini dahi beş duyuya dayanan algılama araçlarının yaptığını; başka algılama araçlarının da başka “madde”ler tespiti yapabileceğini açıklamaya çalışmış; ve her algılama aracına GÖRE değişen sayısız “madde” âlemleri vardır; ki onlar, bize göre, hep “madde ötesi” âlemlerdir, demiştik...
İnsan, beş duyu verileriyle evreni tanıyamayacağına göre; insan, evren içi bir varlık olduğuna göre; evrende her şey, madde ötesi dalgalardan ya da kuantsal yapıya dayanan çeşitli frekanstaki, çeşitli anlamları kapsamında bulunduran birimler olduğuna göre; bu takdirde özü itibarıyla “İNSAN” nedir?
Gözden öze yönelebilenlere, gözden öze geçebilenlere, beyinlerini beş duyu verileriyle bloke olmaktan kurtarıp, derin ve kapsamlı düşünce yoluyla, madde sanısından “Evrensel Öz”e doğru, bilim artı sezgi gücüyle kullanabilenlere göre...
Evrende mevcut olan her birim, yapısına ve algılama aracına göre yer aldığı katmanda, tüm evrensel öz değerlere sahiptir. “Evrensel öz”e sahip bulunan her birim, kendi algılama araçlarının oluşturduğu katmanda yaşadığı sürece, o katman kendi “madde” dünyası olarak mevcuttur; diğer katmanlar ise, “yok” hükmünü alır, algılama aracının kapasite yetersizliği dolayısıyla!
Gerçekte, evrende mevcut bulunan her şey, aynı özden meydana geldiği için, ister “Yaratan Güç” denilsin, ister günümüz deyişiyle “Salt Bilinç” diyelim bu evrensel kudret ve ilim, holografik bir biçimde, evrenin her katmanındaki her birimin her noktasında, aynı şekilde mevcuttur!
Evrene, aynı özden meydana gelmiş değişik terkiplerdeki sayısız türün algılama araçlarından bakışı bir yana koyup da; tüm algılama araçlarının kapasitesine sahip tek bir algılama aracıyla, Özden yapıya doğrultusunda bakabilirsek, algılarız ki; canlı, sonsuz, sınırsız, ilim ve kudret sahibi, kendi varlığı dışında başka bir şeyden söz edilmesi mümkün olmayan “TEK”ten başka bir şey mevcut değildir; ki artık siz, “O”na ne isim isterseniz veriniz!
Bugünkü bilimsel değerlendirmeler, geçtiğimiz binlerle yıllık süreç içinde mevcut olmadığı için, o günün gözden öze yönelenleri, beş duyunun kesitsel verileri üstüne, beş duyu ötesi algılama sistemlerini de devreye sokarak, bu gerçeklere önemli ölçüde ulaşmışlar; ancak ne var ki, kendi lisanları ile, “mecaz yollu” bu gerçekleri dile getirmişlerdir.
“Evrenin tek bir ruhtan meydana geldiğini”, “her şeyin varlığının bu tek ruh ile mevcut ve devam etmekte olduğunu”, “insanın, özünde mevcut olan bu ruhu, dışarıda aramasının boş bir şey olacağını” vurgulayan öze ermişler, ne yazık ki kendilerini gözle sınırlayanlar tarafından anlaşılamamışlardır.
Evren, özü itibarıyla tek ve tümel bir bilinç ve güç olduğuna, gerçekte sonsuz-sınırsız yapısına ve her birimin kendi ilmi ve kudretiyle, ve gene kendi varlığıyla var olduğuna göre; insan için evrenin gerçeğine vardırıcı tek yol, gene insanın kendi bilinci ve özüdür.
İster tüme varış; ister tümden geliş sistemleriyle hareket edelim, öncelik hep “tüm”dedir! “Tüm”ü bilmezseniz, bilmediğinize varamazsınız! “Tüm”ü bilmezseniz, tümden gelim olanaksızdır! Öyle ise her koşulda, öncelikle bilinmesi zorunlu olan “TÜM”dür!
“Madde”miz, beş duyu verilerine göre mevcut olan bir katman olduğuna göre; algılama araçları değiştikçe “maddeler” de değişeceğine göre; bu hükmü veren bilinç, kesinlikle anlaşılır ki madde değildir!..
Bilinç, madde olmadığına göre; “Evrensel Öz”den meydana gelmiş, “Evrensel Öz”le mevcut, ancak yapısını henüz değerlendiremediğimiz, meçhul frekanslı dalga boyudur!
Ve bu gerçeğe göre biz, evrendeki -göz boyutuna gore- milyarlarca galaksiden bir galakside, yüz milyarlarca yıldızdan birinin bir uydusunda yaşamakta olan, milyarca bedenden bir et-kemik beden değil; varlığını “Evrensel Öz”den alan ve “O” öz ile var olan bir bilinç titreşimiyiz!
Beş duyu sınırlamaları dolayısıyla, “madde” diye isimlendirdiğimiz her şey dahi, değişik frekanslardaki ışınsal yapıdan başka bir şey değildir!...
Ne var ki, “Evrensel Öz”ü holografik bir biçimde varlığında bulunduran; ve hatta o “Evrensel Öz”ün mevcudiyetiyle var olan; holografik bir biçimde öz sahibi ışınsal yapı olan varlığımıza, bizden öncekiler “RUH” adını takmışlardır.
Öyle ise, insan için, “yok olma” anlamında “ölüm” asla söz konusu olmayıp; olay, kişinin bilincinin, madde boyutundan holografik ışınsal beden boyutuna sıçramasıdır; ya da eskilerin tanımlamasıyla; “Ruhlar âlemine geçiş” söz konusudur... Ve bu holografik ışınsal özellikli beden için, ışınsal evrende, eriştiği algılama kapasitesiyle, bu kapasiteye bağlı katmanda sonsuza dek yaşam mevcuttur.