Sisteme Dair Bir Açıklama

“İSLÂM” kitabının Materyalist Müslümanlık bölümünde yazdığımız bir paragrafın bir hayli zor anlaşıldığı bize ulaştı... Bu konuyu detaylı bir şekilde “TEK’İN SEYRİ” isimli kitabımızda yazmamıza rağmen; içinde yaşadığımız SİSTEME dair bazı bilgileri ihtiva etmesi sebebiyle, aşağıdaki bölümü bu kitaba eklemeyi uygun gördüm...

“Beynimiz; zaman ve mekân kavramlarının ötesinde, derindeki bir varlığın hükmünün, başka bir boyuttan gönderdiği projeksiyonların girişim frekanslarını, matematiksel olarak değerlendirerek, gördüğümüz yapılara dönüştürücüsü…”

Zaman ve mekân kavramlarını ortadan kaldırıp, bir yana koyalım!

“Derindeki bir varlığın hükmünün” yani senin varlığının özündeki ana varlık, bize göre mutlak varlık!

Senin geçici, vehmî, göresel, bireysel varlığına “ben” diyorsun ya... “Bir Ben var ya, benden içeri!..” Hepimizin özündeki ortak Ben, Mutlak Ben; bu derûnumuzdaki Ben!..

Bir, ben var, sen var, o var!.. Bir de, ben, sen ve onun özündeki ortak “Ben” var!..

Beyin, mutlak Tek Ben’in hükmünün başka boyuttan gönderdiği projeksiyonların girişim frekanslarını yani O Ben’in kendi boyutundan gönderdiği projeksiyonların girişim frekanslarını; yani O Ben’in ortaya çıkmasını istediği görüntüleri, mânâları, mânâları ihtiva eden frekansları, matematiksel olarak değerlendirerek, gördüğümüz yapılara dönüştürür.

Mânâsını bir türlü anlayamadığımız bir cümle var... Dikkat edin!.. Hazmedemediğimiz demiyorum, anlayamadığımız diyorum!

Nasıl, duşa girdiğimizde üzerimize dökülen su akıp gidiyor ise; üstümüzden akıp giden su gibi, beynimizden de akıp giden bir cümle var!.. Üstümüzden akıp giden suyun, hücrelerimize nüfuz eden miktarı ne kadarsa, bu cümlenin mânâsı da, beynimizde o kadar yer ediyor; ya da hiç etmiyor!

Nedir bu cümle?..

“Allâh, her bir insanı, bir gaye, ve bir amaç için yaratmıştır; ki kişi ancak, o yaradılış amacına uygun olarak kendisine kolaylaştırılmış davranışları ortaya koymak suretiyle, yaradanın yaratış hedefine ulaşır... Ki bu da onun fıtrî kulluğudur!..

Eğer bu cümlenin mânâsı beynimizde yer ederse; bu cümlenin anlamını idrak edersek; bu anlamı hazmedebilirsek; bizde kızma ve sinirlenme, eksik, yanlış, kusur görme gibi hâller kalmaz!

Biliriz ki, o kişinin yaradılış amacı, senin yanlış dediğin, kusurlu bulduğun davranışı ortaya koymaktır!

Zaten, böyle bir davranışı ortaya koymak amacı ile yaratılmış bir kimseye, “Niye bunu böyle yapıyorsun?” demeye senin hakkın var mı?.. Sen böbrekten, kalp görevi yapmasını bekleyebilir misin?..

İşte bu tek cümle, Kur’ân-ı Kerîm’in anlattığı SİSTEM ve DÜZENİN özü ve özetidir!..

“Allâh’a inanıyorum” diyen kişi, bu cümlenin mânâsını anlayıp, idrak edip, hazmedemediği sürece, taklidî imandadır!..

Bu mânâyı anlayıp, hazmedip, gereğince de yaşadığı zaman ise, tahkikî imana erer, imanın hakikatini yaşar.

Tasavvufla ilgilenen insanların ilk terk etmeleri gereken şey; kızıp sinirlenmektir!..

Çünkü, kızıp sinirlendiğin anda sen, Allâh’ı inkâr ediyorsun!..

Namazda başını secdeye koyuyorsun... Sonra da başını kaldırıp, “Ben seni tanımıyorum” diyorsun!.. “İnkâr ediyorum” diyorsun!

Kızıp sinirlenmenin manâsı, Allâh’ı inkârdan başka bir şey değildir! Çünkü, her birim kendi yaradılış programının gereğini ifa etmektedir... Sen ona kızmakla, yaratılırken ona verilen görevi yapmasından dolayı, onu suçlamış oluyorsun!..

Burada hemen Âdem (aleyhisselâm) ile Musa (aleyhisselâm) arasında geçen konuşmayı hatırlayalım!..

Ne buyurmuştu Rasûlullâh Efendimiz?[1]...

O birimi o programla yaratan; ve o görevi takdir eden Allâh, yanlış bir iş mi yapmış?.. Ne yaptığını bilmiyor mu?..

Evet!.. Biliyor!.. Bile bile böyle yarattı!.. O hâli yaşasın, belirlenen görevi ifa etsin diye yarattı... O hâlde, sen onu, yanlış, yersiz, kusurlu, hatalı görüp sinirlendiğin anda, O’nun “Allâh”lığını “Ulûhiyet” vasfını inkâr ediyorsun gerçekte!..

Bir soru da şu…

Rüyanın sistemdeki yeri ne?

Rüya konusunda görülenler nasıl oluşuyor... Ruh bedenden çıkıp bir yerlere mi gidiyor?

Genelde, astral seyahat denen şeyin aslı, beynin yaymış olduğu bir tür radar dalgalarının beyinde görüntü oluşturmasıdır.

Genelde, “Ruh bedenden çıktı, bir yerleri dolaşıp gördükten sonra, tekrar bedene girdi” deniyor.

Hayır!

Ruh bedenden çıkmadı ve bir yerlere gitmedi!

Bazı, kalp gözü açık dediğimiz keşif sahibi insanlar, beyinde mevcut radar dalgalarını bir mahale yönelterek, orayı algılıyor; ve bu arada beyinde bir görüntü oluşuyor.

Bu işin tekniğini bilmeyenler, “Ruhum bedenden çıktı, gördü, geldi” diyorlar... Ruhun bedenden ayrılıp gitmesi, diye bir olay yok aslında bu tür algılamalarda!..



[1] Bu meşhur hadisi İNSAN SIRLARI ile AKIL ve İMAN isimli kitabımızın “Kadere İman” bölümünde anlattık.

62 / 68

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!