Sistemin “OKU”nmasına...
Varlığını meydana getiren “Rabbanî kudret + bilinçle” yani basîretle, ferasetle, nüfuziyetle; beş duyunun algıladığı boyut değerlendirilerek...
Ve...
“LEVHİ MAHFUZ”u “OKU”yan “Meleğin vahyetmesi” ile!
Bu konuda merhum Hamdi Yazır tefsirinde bakın ne yazıyor:
“YERDE HAREKET EDEN HİÇBİR HAYVAN VE İKİ KANADIYLA UÇAR HİÇBİR KUŞ YOKTUR Kİ SİZİN EMSÂLİNİZ ÜMMETLER OLMASIN...” (6.En’am: 38)
Kudreti FÂTIRenin hükmü tesiriyle VAHDETTEN ÇIKAN bu tenevvü ve tehalüf içinde hepsi sizin gibi bir hayatı hayvani yaşayan tavaifi muhtelife ve sunufı mü’telifedir.....
Siz de sunuf ve havassı muhtelifenizle onların bir mislisiniz, hepsi takdiri ilâhî ve tedbiri rabbanî dairesinde nizamatı mahsusa ve kavanini hakime altına konulmuş ahvali mahfuz, umuru mukannen, masalihi mer’iy ve cari sizin gibi birer ümmet ve binâenaleyh size birer dersi ibrettirler.
Hepsi FITRATI ASLİYELERİ ve nizamı vücudlarıyla kudreti ilâhiyenin birer manzumei delaili ve kitabı hikmetin âyetleridirler....
“BİZ KİTAPTA HİÇBİR TEFRİT VE TAKSİR YAPMADIK, HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK, HEPSİNİ KİTAPTA YAZDIK…”
Bütün hilkat bir kitap ve bütün eşya o kitap mazmununun kelimat ve medlulünü ifade eden nukuş ve hututtur...
Âlemde cereyan edecek olan cemi’i mahlûkatın iri-ufak, ulvi-süfli HER ŞEYİN ahvali LEVHİ MAHFUZ’da tamamen ve mufassalen yazılmış, hiçbiri ihmâl edilmemiştir.
İlmi Hak, KALPLERE O KİTAPTAN nâzil olur ve KALEM-İ EVVEL’in yazdığı bu yazı, tespit ettiği bu nizam sayesindedir ki eşyayı tetkik ve tetebbu ile marifetler, ilimler, fikirler edinilir, kitaplar telif ve tasnif olunur, mâzi ve istikbal kanunları sezilir...
Bunlar gösterir ki, Allâh Teâlâ’nın kudreti gaybında, LEVHİ MAHFUZUNDA bulunmayan ve bulunamayacak olan hiçbir âyet yoktur. (Cilt:3; Sayfa:1921)
“ALLÂH YAZDI...” (58.Mücâdele: 21)
Allâh yazdı... EZELDE HÜKMÜNÜ VERİP, SİLİNMESİ BOZULMASI KÂBİL OLMAYAN BİR YAZI İLE “LEVHİ MAHFUZ”DA TESPİT EYLEDİ!(Cilt:7; Sayfa:4804)
“ÇÜNKÜ BİZ HER ŞEYİ BİR KADER İLE HALKETMİŞİZDİR!..” (54.Kamer: 49)
Her şeyin vukuundan evvel, ezelde, İLMİ İLÂHÎDE MUKADDER OLAN BİR KADERİ, yani haysiyyeti ilmiyyesi vardır ki, kazasının cereyanı, fiilen yaradılışı O KADERE göre vâki olur.
Onu başkası istediği gibi icap ve tayin (determine) edemez...
Onun için mücrim, kendi keyf ve iradesine göre cürmün mahiyet ve mukadderatını değiştiremez...(Cilt:7; Sayfa:4654)
“NE ARZDA NE DE NEFİSLERİNİZDE HİÇBİR MUSÎBET İSÂBET ETMEZ Kİ HER HÂLDE BİR KİTAPTA YAZILI OLMASIN...” (57.Hadiyd: 22)
Bütün musîbetler de Allâh’ın İLMİ EZELİSİNDE veya LEVHİ MAHFUZDA yazılmış bir takdiridir...
Öyle ki;
“O MUSÎBETİ, YARATMAMIZDAN EVVEL YAZMIŞIZDIR...” (57.Hadiyd: 22)
O hâlde mukadder olan musibetten kaçınmakla kurtulunmaz... Bu hususta böyle itikad etmeli ve o yolda hareket eylemelidir... (Cilt:7; Sayfa:4754)
“ŞANI YÜCE KUR’ÂN LEVHİ MAHFUZ’DADIR!” (85.Buruc: 21-22)
Allâh’ın hıfzıyla tahriften, yanlışlıktan masun bir LEVH’te sâbit ve mahfuzdur...
Bu LEVH, şeriat lisanında meşhur olan LEVHİ MAHFUZ’dur... Bütün her şey yazıldığı sahife-i VÜCUD’dur... O’nun da aslı ÜMMÜL KİTAB olan İLMULLÂH’tır...(Cilt:8; Sayfa:5696)
Türkiye’de mevcut Kur’ân-ı Kerîm tefsirlerinin en mükemmeli olan ve hem zâhir hem bâtın yorumları ihtiva eden ve Diyanet İşleri tarafından bastırılmış bulunan Elmalılı Hamdi Yazır merhumun “Hak Dini Kur’ân Dili” isimli tefsirinden,“Levhi Mahfuz”da yazılı olanlar ve burada yazılı olan “Kaderin Değişmezliği”hakkındaki alıntılardan sonra, şimdi bu konuda tamamlayıcı ve açıklayıcı bilgi vermeye çalışalım...
Daha önceki bölümlerde anlatmaya çalıştık ki, “DİN”, “KUR’ÂN” ve “CEBRÂİL” gibi kelimelerle anlatılan kavramlar, gökten, gökteki belli bir mekânda bulunan Tanrının yanından yeryüzüne inmemişlerdir!..
Geçmiş yüzyıllarda “BOYUT” ve “BOYUTSAL VARLIKLAR” kavramları insanlar tarafından bilinmediği için, olay sanki gökte cereyan ediyormuş gibi anlatılmıştır...
Buna açık bir misal vermek gerekirse, Rasûlullâh’ın başından geçen bir olayı ibret ve örnek olarak nakledebiliriz...
Rasûlullâh (aleyhisselâm) bir gün namaz kılarken önündeki duvarda cenneti ve cehennemi görüyor... Cennette gördüğü bazı şeylere âdeta elini uzatarak almak istiyor, buna mukabil cehenneme dair gördüğü şeyler ise onun geri kaçma hareketi yapmasına neden oluyor...
Kitabı genişletmemek için fazla detaya girmiyorum... Burada konumuzla ilgili olan husus şu:
Görüldüğü ifade edilen, bu tür görüntülerin tümü de GÖKTE ya da YERYÜZÜNDE belirli bir MEKÂNDA olmayıp, tamamıyla bize GÖRE bir ÜST veya ALT BOYUTTA oluşmaktadır.
Kesin olarak bilelim ki...
Herkesin gördüğü ve herkesin algılama sınırları içinde kalan şeyler haricinde olarak “algılanan”, fakat “görüyorum” diye anlatılan her şey, tamamıyla bir başka boyuta ait görüntülerdir!
“ÜST MADDE” isimli “21” numaralı audio kasetimizde izah ettiğimiz “Boyutlar ve Boyutların Bilinçli varlıkları” konularını “TEK’İN SEYRİ” isimli kitabımızda detaylı bir şekilde açıkladık...
Günümüzde “DİN” olgusunun hakkıyla değerlendirilememesinin en büyük sebebi, anlatımda kullanılan kavramların, çağdaş insanlar tarafından lâyıkıyla anlaşılamamasıdır...
“DİN”in “mekân”dan değil “boyut”tan geldiğini fark edersek, hem boş yere gökte bir tanrı aramayacağız ve böylelikle “ALLÂH” kavramını daha kolaylıkla anlayacağız; hem de melek, cin ve Dünya boyutu ötesi yaşamı daha iyi değerlendirebileceğiz!..
İşte bu sebepledir ki önce “BOYUTLAR” kavramına biraz daha açıklık getirip, sonra da “LEVHİ MAHFUZ” ve “CEBRÂİL” konusuna değinmek ve bundan sonra da “OKU”NAN metinden söz etmek istiyorum...