“Kulluk” Nedir?
Şimdi sıra geldi...
“İYYAKE NA’BUDU ve İYYAKE NESTA’İYN”
Âyetinin anlamına... Yani, “Mâlik’el Mülk” olman dolayısıyla başkası söz konusu olmaksızın;
“SADECE SANA KULLUK EDER ve SADECE SENDEN YARDIM BEKLERİZ”...
Cümlesiyle işaret edilen mânâya...
Bu işaretin genelde anlaşılan ve kabullenilen yönüyle fark ettirmek istediği mânâ hepimizce bilinmektedir...
İster namaz içinde, ister namaz dışında olsun, bu âyet umumiyetle şu mânâda söylenir:
“Biz, başka birine; ya da seninle beraber başka birine değil, sadece sana ibadet ederiz; ve başka birinden değil, sadece senden yardım bekleriz...”
Bu âyetin, genel düşünce düzeyi içindekilere hitap eden yüzü böyledir...
Ancak, baştan beri anlatmakta olduğumuz, âyetlerin derinliğindeki “Vahdet” müşahedesi ve zevki açısından bu âyeti de anlamaya çalışırsak...
Bu defa şöyle bir anlam ile karşı karşıya kalırız:
“Âlemlerin Rabbi”,dolayısıyla bizim “Rabbimiz” ve de “Mâlik-Melik’i yevmidDiyn” olman sebebiyle, her şeyde olduğu gibi bizim de senin isimlerinin özellikleriyle var olmamız hasebiyle, doğal olarak, her an, hepimiz, farkında olmadan da olsa kulluk hâlindeyiz...
Mutlak ve gerçek kulluğumuzu, senin her biri ayrı hikmete dayalı, türlü mânâlarının kuvveden fiile çıkışına aracılık etmek suretiyle yapmaktayız...
Ve yine hepimiz, (ins, cin ve melek) kulluğumuzun devamı için her an senden yardım bekleriz... Eğer sen, varlığımızı oluşturan isimlerinin mânâlarını ortaya koymayı kesersen, biz yok oluruz!..
Varlığımızın ve kulluğumuzun devamı için de senden yardım dileriz...
“BEN CİNİ VE İNSİ YALNIZCA (Esmâ özelliklerimi açığa çıkarmak suretiyle) KULLUK ETMELERİ İÇİN YARATTIM!” (51.Zâriyat: 56)
Ki bu yüzden de, bu amaçla yaratılanların “kulluk etmemeleri” mümkün değildir!
Bu âyeti tefsir eden yorumcuların neredeyse hemen hepsi, sanki bu âyet sırf namaz içinde okunmak için gelmiş şekliyle olaya bakmışlar, ve hep namaz içindeki toplu ifade şekli olarak değerlendirmişlerdir...
Oysa dikkat edilirse eğer, bu âyet “ALLÂH sistem ve düzenini” anlatan ilk Sûre’dedir; ve anlamı ezelden ebede, her an, dem be dem geçerlidir!..
Namaz içinde ya da dışında!.. Ne zaman ve nerede okunursa okunsun, o anki bütün hâlleri ve varlıkları kapsamaktadır!..
“HİÇBİR ŞEY YOK Kİ, O’NUN HAMDI OLARAK, TESPİH ETMESİN! FAKAT SİZ ONLARIN İŞLEVİNİ ANLAMIYORSUNUZ!..” (17.İsra’: 44)
Âyeti, yukarıda geçen âyetin mânâsını apaçık bir şekilde; hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde izah etmektedir.
Bize göre var olan tüm zamanlarda ve zamanüstü bir biçimde, “Allâh İsmiyle İşaret Olunan”ın, “Âlemlerin Rabbi” olduğunu vurgulayan ön âyetlerden sonra gelen bu âyet de, yine aynı şekilde; tüm var olanların “O’na kulluk etmekte olduklarını; ve bu kulluklarının devam edebilmesi için de yine O’na muhtaç olduklarını” vurgulamaktadır!
Zaten daha dar kapsamlı olarak, insan ve cinlerin dahi kulluk etmek için yaratılmış olduklarına da şu âyet işaret etmektedir:
“Ben cini ve insi yalnızca (Esmâ özelliklerimi açığa çıkarmak suretiyle) kulluk etmeleri için yarattım!” (51.Zâriyat: 56)
Kulluğu yerine getirmeleri için yaratılmış olanların; o gayeye yönelik olarak yaratılmış olanların, bu kulluğu ifa etmemeleri acaba mümkün olabilir mi?..
Hele bir de “FÂTIR”ı hatırlarsak!..
“ALLÂH”ın, kendisini “FÂTIR’es semâvâti vel arz” diye tanımlayışını hatırlarsak...
Yani, “neyi gerçekleştirmek istiyorsa, o gayeye uygun yapısal özellik vererek, yarattıklarını forme eden” anlamına “FÂTIR” oluşunu; ve böylece göktekileri ve yerdekileri yaratmış olduğunu kavrayabilirsek...
Üstüne üstlük...
“RABBİN, SADECE O’NA KULLUK ETMENİZİ HÜKMETTİ!..” (17.İsra’: 23)
“Hükmü” mevcut iken!..
Peki bu takdirde, buradaki olayı nasıl değerlendireceğiz... Ne anlayacağız?.. Nasıl anlayacağız?..
Elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce açıklamaya çalışalım...
“ALLÂH”, “Âlemlerin Rabbi” olduğu için; isimlerinin işaret ettiği özelliklerin seyrini murat etmiş ve bu isimlerin mânâlarına dayanan yaratıklarını “Esmâ terkipleri” hâlinde ortaya çıkartmıştır...
Yaratılmışların varlıklarını bu isimlerin mânâları oluşturduğu için, onların bunun dışında kendilerine özgün vücudları ve varlıkları yoktur!.. İş bu sebeple de, bu mânâlara dayalı varlıklarıyla, her an bu mânâların gereğini ortaya koymak suretiyle “GERÇEK anlamda ve MUTLAK yönden KULLUKLARINI” ifa etmektedirler...
Şayet basîretle dikkat edilirse, yukarıdaki âyetler tümüyle bir araya gelince, bu mânâ apaçık bir şekilde ortaya çıkmaktadır...