Dinler mi, “Din” mi?
“Velleziyne yu’minune Bi ma ünzile ileyKE ve ma ünzile min kabliK(E)…”
“Ve onlar sana inzâl olana, ve öncekilere inzâl olana iman ederler...”
Hatırlanacağı üzere, daha önceki bölümlerde iki âyetten söz etmiştik... Tekrarında yarar vardır düşüncesiyle yine yazıyorum:
“ALLÂH İNDÎNDE DİN, İSLÂM’DIR!..” (3.Âl-u İmran: 19)
“KİM İSLÂM’DAN (teslim olunmuşluğun idrakından) BAŞKA BİR DİN (sistem ve düzen) ARAYIŞINDAYSA, BU GEÇERSİZDİR!..” (3. Âl-u İmran: 85)
Bu âyetlerden birincisini şayet iyi anlarsak; görürüz ki âyette herhangi bir zaman kaydı ve belirlemesi mevcut değildir...
Bu da demektir ki, tüm zamanlarda, insanlar var oldukça, Allâh indînde “DİN” kabul edilen, tek bir sistem vardır; o da “İSLÂM”dır; ve “DİN” budur işte!..
Âdem Nebi’den günümüze ve kıyamete kadar geçerli olan “DİN” İslâm’dır!..
Şimdi şu soru sorulabilir... Geçmişten gelen Yahudilerin dini, yani Musevîlik ya da Hristiyanlık gibi dinler ne oluyor?.. Onlar Allâh indînde “DİN” değil mi?
Eğer, “İSLÂM”ın mânâsını hakkıyla anlarsak, görürüz ki, ister Hz. Musa (aleyhisselâm) olsun, ister Hz. İsa (aleyhisselâm) olsun hepsi de gerçekte tek bir sistemi anlatmaya çalışmıştır... Ancak onların anlattıkları evrensel bir kavram olan “İSLÂM” anlayışı, mensupları tarafından tam olarak kavranılamadığı için, kavim dini hâline gelmiştir.
Bu sebepten dolayı Yahudiler der, “Sadece Yahudi ırkı cennete girecektir”; Hristiyanlar der, “Sadece Hristiyanlar cennete girecektir”…
Oysa biz diyoruz ki, “İSLÂM” ehli olarak: “Bütün Hak Nebi ve Rasûllerin bildirdiklerini kabullenmiş ve onların gösterdiği yoldan gitmiş olan herkes, hangi ırk ya da topluluktan olursa olsun, neticede cennete girer.”
Ya da daha gerçekçi bir ifadeyle şunu söyleyelim... “Allâh’ın dilediği herkes cennete girecektir!..”
Biz Allâh Rasûlü ve son Nebi Hz. Muhammed Mustafa’nın tüm bildirdiklerine iman ederiz... Ayrıca, daha önce diğer Nebi ve Rasûllerin ve nihayet Hz. Musa ile Hz. İsa’nın dahi orijinaliyle söylediklerine iman ederiz...
Biliriz ki onlar da kendi toplumlarına Allâh’ı bildirmişler; Allâh indîndeki “DİN”i, ve o devrin şartlarına uygun yaşam kurallarını Allâh’ın vahyettiği biçimde getirmişlerdir...
“DİN”de iki tür beyan vardır:
Birincisi, hiçbir zaman değişmeyen, zamanüstü kesin gerçekler...
İkincisi, toplumlara, içinde yaşadıkları şartlara göre en ehven korunma yollarını gösteren koşullar... Bunlar, devirlere ve toplumlara göre, Nebiler aracılığıyla değiştirilmiştir.
Yani, Allâh indînde tek “DİN” olan İSLÂM, zamanüstü kesin gerçekleri vurgulaması itibarıyla her zaman yürürlükte olması yanı sıra; insanlara önerileri yönünden de çeşitli yeniliklere açık bir dindir...
Bu sebeple hep aynı tek gerçeği seslendiren geçmişteki tüm Nebilere inandığımız gibi, onların getirmiş oldukları kitaplardaki orijinal bilgileri de tasdik ederiz.
Biliriz ki, iman edilmesi gerekli olan ALLÂH’ın varlığı, ölüm ötesi yaşam, meleklerin varlığı, Dünya’da yaptıklarının neticesine katlanma zorunluluğu gibi hususlar hepsinde ortaktır... Ve bu şartlarda zaman içinde hiçbir değişme söz konusu değildir...
Buna karşın, toplumların sosyal düzeniyle ilgili birçok hususta elbette ki öneriler değişmiştir... Ancak bu asla, değişik dinler gelmiştir; anlamına değildir!..
Bu hususu da böylece tespit ettikten sonra geldik önemli bir konuya daha…