Oysa… “ALLÂH”, “ALLÂH”tır… Evren içre evrenler ve bilinen bilinmeyen her şey yalnızca bir “AN” içre “var” olup, sonrasında “yok” olan tek bir tecelli içinde yer alan bir figürden başka bir şey değildir!
“Kaldır başını göğe bak; sonra bir daha kaldır başını göğe bak...” diye uyarır Kur’ân.
Kaldıramıyorsan başını göğün sonsuzluğuna, önündeki TV ekranından, bilgisayarının monitöründen bak; galaksilerin, evrenin sonsuzluğunu hissetmeye çalış!
Bu muhteşem sonsuzluk ifade eden yaratış mucizesi içinde, Dünya’nın da, Berzahın da, cehennemin de, cennetin de bir hiç mesabesinde kaldığını düşünebilen; “her şey Allâh’tır!” diyebilir mi hiç?
Evet, “DATA” ismiyle işaret ettiğimiz, öyle bir “GERÇEKLİK”tir ki, İlmi, “ZÂT”ın ilminden gelir; “Esmâ”sı, yani sayısız isimlerle işaret edilen varlığındaki özelliklerin sonucu, dilemesiyle açığa çıkar her “AN” yeni bir “şan” şeklinde “çok boyutlu tek kare resim” olarak...
“DATA”yı biraz daha açıklamaya çalışırsak, diyebiliriz ki, açığa çıkmamış hâliyle “Esmâ mertebesi”!
Şu anlatımla biraz daha açmaya çalışayım:
Bir an “var” olup, bir an sonra “yok” olan “çok boyutlu tek kare resim” dediğimiz Esmâ tecellisini düşünüp hissetmeye çalışın… Bir an “var”, sonra “yok”!.. İşte tam bu noktada durun! O “yok” oluş anında, hiçbir Esmâ özelliği açığa çıkmamış “mutlak yokluk” hâli… Ama, “var” oluş anında ortaya çıkan tüm Esmâ’yı da kendi varlığında barındıran bir yokluk hâli! “DATA” kelimesiyle işaret etmeye çalıştığımız bu… (Araştırmacı bilim adamlarının bir kısmı buna “hâl”, “durum” anlamlarına gelen “state” tâbirini de kullanmaktadırlar batıda...)
“Âmâ” mertebesi denerek “DATA”nın işte bu hâli kastediliyor gerçekte müşahedemize göre. Yani, “Esmâ mertebesi” diye işaret edilen özelliklerin açığa çıkmamış, görünmez, karanlıkta olduğu “AN”! (Hâlbuki şartlanmamıza göre “âmâ” denince “kör, göremeyen” diye bir kavram düşünürüz...)
“Rabbimiz biz yaratılmazdan önce neredeydi?” sorusuna, “Altında ve üstünde hava olmayan âmâda idi!” açıklamasını hatırlayın!
İşte “NOKTA” ismiyle işaret edilmiş olanı “DATA” diye adlandırdığımızda; “Hakikat-i Muhammedî” veya “İNSAN” veya “El İnsan-ı Kâmil” isimleriyle “Esmâ” mertebesi anlatılmak istenmiştir.
Ne var ki burada dikkat edilmesi gereken çok ince ve hassas bir nokta söz konusudur!
DİKKAT!
Bu konuda beyin, verilerini değerlendirirken, kelimeler esfeli sâfîliyni şartları yüzünden kayma yapıp, yanlış fikirler de üretebilir. Şöyle ki, beyin, çalışma sistemi gereği, her fikri, tasavvur dediğimiz “imgeleme” işlevi sonucunda, bilinçte açığa çıkartmaktadır. Bu yüzden de kafanızda düşündüğünüz her fikir bir şekille sûretlenir. Oysa, “Hakikat” sûretsizdir! Sûret, “hakikat”in değil, sizin algı biçiminizin bir ürünüdür.
İşte bu hassas nokta yüzündendir ki bu konu, yanlış bir değerlendirmeyle şu şekilde anlaşılmamalıdır:
“DATA vardır “Esmâ mertebesi” olan… Ama bu “DATA” gibi sayısız “DATA”lar vardır “İLMULLÂH”ta… Bu “DATA” da o “İLMULLÂH”taki sayısız “DATA”lar okyanusunda yüzmekte olan “DATA”lardan bir “DATA”dır!”
Hayır, anlatılmak istenen gerçek asla bu değil!
“ULÛHİYET”iyle “İLMİ”ndeki “DATA”ları kapsayan; “El VASİ”den hareketle düşünebildiğimiz; “ALLÂH” ismiyle işaret edilen, “DATA”nın “AHADİYET”inden açılan kapının bâtınıdır, derûnudur. O’ndan “ayrı” bir şey değil! Ne var ki, bu “DATA”ya “aynı”lık yani “tümüyle O’dur”luk vermez. Belki hem “aynı”dır, hem “ayrı”!
“Aynı”dır, çünkü ayrı bir varlık değildir!.. “Ayrı”dır, “ALLÂH” adıyla işaret edilen, “DATA”da “İLMİ”ne GÖRE zâhir kıldığıyla tanımlanmaktan münezzehtir!