Yenilenin Artık!
Yeryüzünde yaşamış en muhteşem beyin ve insan, Allâh Rasûlü ve son Nebisi Muhammed (aleyhisselâm)’ın açıkladıklarını anlamamış insanların, hayallerinde tasavvur ettikleri “elçi peygamber” anlayışı yüzünden, nelerden mahrum kaldıklarını biliyor musunuz?.. Hayallerinde oluşturdukları “tanrı” anlayışına “Allâh”ın ismini etiketledikleri için, kozaları içinde nasıl boğulup gittiklerini görüyor musunuz?
“Allâh ahlâkıyla ahlâklanın” uyarısı yapıldığı hâlde, bunu duymazlıktan gelip, aklımızı kullanmayıp, anlamını düşünmeyip; “tanrı fermanları ve elçisi” masallarıyla, bir daha ele geçmeyecek bir ömrü nasıl boşa geçirdiğimizi bir fark edebilsek!
Kolaylaştırılmamışsa, ne yazsak boş!.. Taşın üstünden akıp giden su gibi bu bilgiler de okunup geçilecek…
Oysa… Kolaylaştırılmış olsa da… Nasibimizde olsa da…
Biraz kıpırdatsak kendimizi…
Yer değiştirsek, düşünce dünyamızda çağ atlasak da, oradan yeniden bakabilsek olaya…
Beş duyunun gözüyle değil, “Basıyr” olarak; beş duyunun kulağıyla değil “Semi” olarak, “Latiyf, Habiyr” olarak evrensel varlıkla iletişimde olabilsek! Hiç olmazsa, yargılamadan, yorumlamadan, şartlanmasız yönelebilsek âlemlere!
Türk’ün, Arab’ın, Çinli’nin, Hintli’nin, Avrupalı veya Amerikalı’nın tanrısı anlayışından geçip… Dünya’nın, Ay’ın, Mars’ın, Güneş’in tanrısı kavramından geçip… Galaksinin, gökadaların, paralel veya evren içre evrenlerin tanrısı anlayışından geçip; “âlemlerin Rabbi” olanı fark etmeye çalışsak…
Sonra da Âlemler ve Rabbi şeklindeki “çift”lik anlayışından arınıp; âlemlerin hakikatinde, “Esmâ mertebesi”ndeki “Tecelli-i vâhid” denen boyutsal tekilliği hissedebilsek… De!..
“RASÛLLÜĞÜNÜN” hakikatinin, “Esmâ mertebesi”nin ilk tecellisi olan “RUH” adlı melek veya “Hakikat-i Muhammedî” veya “Mümin” olduğunu anlayabilsek!..
“Esmâ mertebesi”ndeki ilim ve özelliklerin açığa çıkması iradesiyle, “her an yeni bir şanda” olarak meydana gelmiş “Tecelli-i vâhid” denilenin, “Risâletin hakikati” olduğunu bir kavrayabilsek!.. “İRSÂL”in hakikatinin bu mertebede gerçekleşmiş olup, bununla “Tecelli-i vâhid”in meydana geldiğini anlayabilsek!
İşte o zaman fark edeceğiz “Rasûlün ahlâkı”, “Rasûlü olduğu Allâh adıyla işaret edilenin ahlâkıdır” işaretinin anlamını! Tanrının değil!
Bu “Risâlet hakikati”nin yeryüzünde açığa çıkmış en muhteşem beyine inzâl oluşuyla, O yüce Zât’ın “Allâh Habibi ve en kapsamlı ahlâk sahibi” oluşunun bağlantısını ve dahi ne demek olduğunu düşünebilsek…
“Rasûlullâh’ın ahlâkı, Allâh’ın ahlâkı idi” işaretinin anlamını işte o zaman fark edebileceğiz.
Ama biz, öylesine şartlanmış, öylesine kilitlenmiş, öylesine bloke etmişiz ki düşünme sistemimizi şartlandırmalar yüzünden; Dünya üstündeki toplumların kendilerine özgü, kendileri gibi düşünen “tanrı” anlayışından öteye geçemiyoruz!
Zor, çok zor geliyor kapsamlı ve derinlikli düşünmek!
Kolayımıza geliyor, göze-kulağa dayalı bir tanrı, bir dünya ve de özel ulak postacı elçi peygamber kabulü!
Sonra da diyoruz, “tanrı Türkü korusun”, “tanrı Arabı korusun”, “tanrı Yahudiyi, Hinduyu, İngilizi korusun!..”“God bless America”!.. Bölgesel tanrı!!!
İnsan gibi düşünen ve insanî duygularla dünyayı yöneten bir tanrı!