Sayfayı Yazdır

Kurân’ı Neden Anlamıyoruz?

Niçin, Kur’ân-ı Kerîm’deki ve tasavvuf dünyasındaki mecaz ve işaretleri tekrarlamakla avunup, onların işaret ettiği gerçekleri fark edemiyoruz?

Niçin, beş duyu sınırları içinde düşünmekten kendimizi kurtarıp, kozamızın içinden çıkamıyoruz?

Niçin, “TEK kare resim” olan stringler boyutunun algılanışının tasavvufta “Esmâ mertebesi” olarak tanımlanıp, “ilmî sûretler”i meydana getirdiğini; bunun ötesinin mutlak “yok”luktan ibaret olduğunu algılayamıyoruz?

Niçin, Kurân’a göre “necîs” (pis) olan “şirk” düşüncesinden temizlenip “tâhir” olmayıp; kendimizi duş altına atarak “necîs”likten (şirkten) temizlendiğimizi sanıyoruz?

Sorular, yazsak uzayıp gidecek ama cevaplar?..

Gelin, önce iki âyeti hatırlayalım Kur’ân-ı Kerîm’den…

Ey iman edenler! Kesinlikle müşrikler necîstir (pisliktir)! Artık bu senelerinden sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar! Eğer yoksulluğa düşmekten korkuyorsanız, (bilin ki) Allâh dilerse, sizi yakında fazlından zenginleştirir... Muhakkak ki Allâh Aliym’dir, Hakiym’dir. (9.Tevbe: 28)

Ona (Bilgiye), (şirk pisliğinden - hayvaniyetinden) arınıp, tâhir olanlardan başkası dokunamaz! (56.Vâkı'a: 79)

Halk arasında bu iki âyetin bir arada anlamı, Abdestli değilsen kirlisin, bu sebeple Kurân’ı eline alma! diye yayılmış…

Oysa…

Bir algıladığın âlemler var, bir de gökte ötelerde bir yerde bir ilâh-tanrı var” anlayışında isen, varlığın mutlak tekilliğini vurgulayan ve sistemini anlatan bu muhteşem Bilgiye (Kurân’a) yaklaşma; çünkü böyle bir anlayış içindeyken burada anlatılan verileri değerlendirmen mümkün olmaz, anlamınadır bu iki âyetin mânâsı bir arada.

Bir an konuya ara verip, bir misal ile yaklaşayım ana konumuza… Böylece, Kur’ân, hadis ve tasavvufta, olayın neden mecazlar ve işaretlerle anlatıldığı hususuna cevap vereyim.

Sizi alıp 500 yıl öncesine ışınlasalar ve o devirde yaşayanlara, “İnternetteki bilgilerin nerede, nasıl saklandığını, bilgisayar ve televizyon sistemlerinin nasıl çalıştığını anlatmak zorundasın” deseler; bunu nasıl anlatırsınız o insanlara? Vereceğiniz misaller ne kadarıyla gerçeği aksettirir?

1400 küsur yıl evvel yeryüzünde yaşamış ama “Sünnetullâh” adıyla işaret edilmiş Sistem ve Düzen’in tüm mekanizmalarını kendine açıldığı kadarıyla müşahede etmiş; sonra da bunun bir kısmını çağının şartlarını yaşayan insanları da hesaba katarak anlatmak zorunda kalmış en muhteşem insan Allâh Rasûlü ve son Nebisi, acaba daha başka ne diyebilirdi bize intikâl edenler ötesinde?

Ne yazık ki, her dalda çağı aşmaya çalışan insanlar, Allâh Rasûlü’nü ve bildirdiklerini değerlendirme konusunda hâlâ yüzlerce yıl öncesinin şartlarını yaşayan insanlar gibi düşünüp yorumlamaktan gocunmuyorlar!

Oysa, o devirlerdekiler mazurdu! Çünkü, bugünün veritabanına ve imkânlarına sahip değillerdi. Ama bugünküler?!!

Niçin Kur'ân-ı Kerîm, akıl sahiplerinin, misallerle, benzetmelerle anlattıklarını tefekkür ederek, deşifre etmelerini istiyordu?

Evet, gelin artık biz düşünme ve değerlendirme sistemimizi yenileyelim!.. Onların zorunlu olduğu yüzeysel bakış yerine, Allâh nimeti olan bilimler eşliğinde, konuyu sistemli bir şekilde sorgulayarak, Allâh Rasûlü ve son Nebisi’nin bildirdiği şifreleri çözmeye çalışalım...

Risâlet Nûru’nu değerlendirelim… “NÛR”, ilimdir!

34 / 109

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!