Yani, hakkımızda takdir edilmiş, yazılmış, kalem kurumuş, olmuş bitmiş ve olmaması artık düşünülemez, kesin olarak o olay meydana gelecektir, türünden bir iş midir yaptiğımız, yaşadığımız olaylar; yoksa, böyle bir şey değil de, şu anda bizim amellerimize göre bir yaşantı mı söz konusu..?
Bu soruya karşılık Rasûlullâh (aleyhisselâm) şu cevabı buyurmuştur;
“HAYIR! BUGÜN İŞLENEN İŞ, YENİ OLUŞACAK İŞLER İÇİNDE DEĞİLDİR! FAKAT, KALEMLERİN YAZIP KURUDUĞU, TAKDİRİN CEREYAN ETMİŞ OLDUĞU İŞLER İÇİNDEDİR.”
Bunun üzerine sordu:
“PEKİ ÖYLE İSE NİYE ÇALIŞALIM?..”
Rasûlullâh şöyle buyurmuştur;
“AMEL EDİNİZ, ÇALIŞINIZ. ÇÜNKÜ HERKESE KOLAYLAŞTIRILMIŞTIR.”
Yani, Hz. Rasûlullâh buyuruyor ki, siz fiilinizi ortaya koymaktan geri kalmayınız. Çünkü herkese kolaylaştırılmıştır... Yani, herkes belli fiilleri yapabilecek şekilde programlanmıştır. Dolayısıyla, yapmaya programlandığı iş ona kolay gelir ve onu ortaya koyar! O anda o işi yapmamak kişinin elinde değildir.
Yine bu konuda şu soru ile açıklama istendiğinde;
“Bu üzerlerine hükmedilen ve önceden yazılan bir kaderden olarak, kendilerine isâbet eden şeyler midir; yahut Nebi ve Rasûllerin getirdiği ve üzerlerine hüccet sâbit olacak şeylerden olarak, kendilerini o anda karşılayacak şeyler midir?”
Rasûlullâh şöyle buyuruyor;
“HAYIR, BU İKİNCİ SÖYLEDİĞİN DEĞİL; ÜZERLERİNE HÜKÜM OLUNAN VE KENDİLERİNİ KARŞILAYAN ŞEYLERDİR!..”
Azîz ve Celîl olan Allâh’ın kitabında da bunu tasdik eden şu âyet var;
“NEFSE (bilince) VE ONU DÜZENLEYENE;SONRA DA ONA (bilince) HEM FÜCURUNU (Hak’tan ve Sistemden sapmayı) VE HEM DE TAKVASINI (korunmasını) İLHAM EDENE Kİ...” (91.Şems: 7-8)
Şimdi burada da vurgulanıyor ikinci defa... Soruluyor;
– Yâ Rasûlullâh, şu anda insanların yapmaya çalıştığı şeyler, yapmayı arzu ettiği, düşündüğü meydana getirdiği şeyler, kendileri için ezelde, geçmişinde takdir edilmiş ve o takdiri yerine getirmek üzere var olmuş varlıklar mıdır insanlar?
Dolayısıyla bu insanların yaptıkları bu fiiller, üzerlerine hükmolmuş ve değişmeyecek bir şekilde kesinleşmiş fiiller midir?
Yoksa bunlar hakkında böyle kesin hükümler yoktur, insanlar şu anda kendi özgür iradeleriyle yaptıklarıyla mı kendi kaderlerini kendileri çizerler?.. Yani, kendi yaşamlarına kendileri mi yön verirler?
Buna karşılık Hz. Muhammed (aleyhisselâm) şu anlama gelecek şekilde açıklıyor olayı;
“İNSANLAR, KENDİ YAŞAMLARINA KENDİLERİ YÖN VERECEK BAĞIMSIZ VE ÖZGÜR YAPIYA, ÖZGÜR VARLIĞA SAHİP DEĞİLLERDİR!.. KENDİLERİ HAKKINDA, ALLÂH’IN TAKDİRİ NE İSE, O TAKDİRİN GEREĞİNİ YAŞAYACAK, GEREĞİNİ YERİNE GETİRECEKLERDİR.”
Şimdi böyle söyleyince, genelde birçok insanın kafası karmakarışık oluyor.
Ve burada hâliyle şu önemli sual soruluyor:
– Efendim benim hakkımda her şeyi takdir eden Allâh ise, benim ne yapacağımı O takdir etmişse; O’nun takdiri mutlak olarak yerine gelecekse; bunun değişmesi mümkün değilse; ben, ne diye çalışacağım, ne diye bir şeyleri meydana getirmeye gayret edeceğim..?
Burada gerçekten, insanı tebessüm ettiren hoş bir mantık çelişkisi var!
Bir yandan diyorsun ki, mâdemki dediğin gibi her şey takdir olunmuştur, her şey yerine gelmiş, o yerine gelen şeyi ben yerine getirmek zorundayım; öbür yandan da diyorsun ki, öyle ise ben yapmam!..
Yâ HÛ!
Zaten senin hakkında o şeyi yapmak takdir edilmişse; sen o işleri yapacak kabiliyet ve istidatla programlanmışsan; senin “yapmam” demen, bir şey ifade etmez!.. Sen zaten o takdir edileni yapacaksın! Senin, bunu yapmaman düşünülemez!..
Veya, sana onu yapmamak takdir edilmişse; takdir üzere onu yapmayacak bir istidat ve kabiliyet ile programlanmışsan; onun gereği biçimde fıtratın oluşmuşsa; sen, illa ben bunu yapacağım desen de yapamayacaksın, mümkün değil!..