Öte yandan buna yakın görünen, ama gerçekte tamamıyla ayrı bir görüş olan İslâm Tasavvufu’nun ‘Vahdet-i Vücud’ yani ‘Varlığın Tekliği’ görüşü vardır. Âlem, bir Tümel varlıktır ve bu Tek yapı, bir Tek Bilincin yönetimindedir! İnsan da bu bütünün, âlemdeki bir parçasıdır. Âlemi yöneten bilinç, insan adıyla kendi özelliklerini ortaya çıkarmaktadır. Yani, insanda konuşan Tanrı’dır, gören Tanrı’dır, o hareketleri ortaya koyan Tanrı’dır der... Tanrı evrenin gerçeğidir, der!..
Bazıları, evren, evet Tanrı’nın vücududur ama, Tanrı gene de evrenin ötesindedir, der!.. Bilinmezliğe iterler Tanrı’yı böylece... Şimdi sen bunlardan hangisinin doğruluğunu söylemek istiyorsun?”
“İnsanların içinde, her devirde gerçeğe yönelenler ve onu bulabilenler çıkmıştır. Bazen de gerçeğe yaklaşıp, o gerçeğe erişemeden ömrü tükenenler olmuştur. Bunların her biri eriştikleri neticeleri, insanlara, eriştikleri gerçek nispetinde bildirmiştir. Ne var ki, insanlar bu gerçekleri şartlanmaları ışığında değerlendirme yoluna gittikleri için, yollarını sapıtmışlar ve çeşitli varsayım bataklıklarında ömürlerini heba edip gitmişlerdir.
Sana meseleyi şöyle izah etmeye çalışayım...
Kozmik bilinç bir devirde tam anlamıyla, kendi özündeydi... Öyle ki, bilinç kelimesinin ifade ettiği fonksiyonlar bile sıfır hâlindeydi... Sonra ‘hiçlik’ diye ifade edebileceğimiz bu hâlinde iken, her şeyi yapabilecek ‘hep’ diye ifade edebileceğimiz ‘Tümel Aklı’ varsaydı veya vehmetti! Yani, sonra insanlar tarafından, ‘Tanrı’ diye adlandırılacak, her şeye sahip olabilme gücünde ‘Tek Mutlak Aklı’ var etti...
Ama dikkat et ki, bütün bunlar kendi varlığında oldu, kendisinin dışında ayrıca değil!..
Sonra, bu tek ‘Kozmik bilinç’ hayal ettiklerini çokluk hâliyle görmek istedi ve kendi indînde, hayalinde, içinde yaşadığımız âlemi meydana getirdi... Ve o âlemin içinde de kendini seyretmek istediği anda, akıllı birimi ortaya çıkardı.
Şimdi dikkat et bu noktaya!..
Sonradan var olan Âdem’e nispetle, Âdem’e göre, bu âlem gerçektir, ortada mevcuttur... Buna karşın, Âdem’i ve Âdem’den evvel âlemi meydana getiren ‘Kozmik bilinç’e nispetle, her şey bir hayaldir; yani sanal varlıktır!.. Yani, bütün bunların kendi başına tam bir varlıkları yoktur!..
İnsanın âlemde zuhuru dahi iki aşamadadır. Kozmik bilinç, kendi özelliklerini seyretmeyi düşlediği anda, bunu yeryüzünde ‘insan’ adı altında yapmaya karar verdiği için; ki bu evrede, evren mevcuttur. Bu mevcut oluşu dahi, ‘Kozmik Bilinç’in, ilminde, kendi kendine bakışı dolayısıyladır!
Bundan sonra, ‘Akl-ı Evvel’, yani ‘Kozmik Bilinç’, hayalinde âlemi meydana getirmiştir ki, buna ‘Büyük hayal’ diyebiliriz; ki bu, sonradan hâsıl olan insana göre, hayal olmayıp, gerçek hükmündedir...
Nihayet, bu âlemde enerjiden atoma, atomdan tek hücreye, çok hücreye ve nihayet bedene kadar gelişme olmuş ve bu defa çoğulcu mânâda insan meydana gelmiştir.
Şimdi insanda aşikâr olan, Kozmik bilincin, yani bizim deyişimizle Tümel aklın imajları olduğuna göre, insanlıktaki müsbet−menfi, şartlanmalı−şartlanmasız oluşumlar, nasıl, neden meydana geliyor...
İzaha muhtaç bir diğer husus da bu...
Evrendeki gelişmeler, iki çeşittir... Bizi, Setrilileri ve insanları içine alan gelişmeler ve dünyalarla ilgili tabii gelişmeler... Tabii gelişmeler belirli sistemler içinde olur...
Mesela suyun devri daimi, yani buhar oluşu yağış hâline gelişi gibi... Bunun çok geniş ölçüdeki misali de ışınsal yapıdadır... Enerjinin ışınsal yapı hâline gelişi, atoma dönüşmesi, maddeleşmesi ve sonra yeniden ışınsal yapıya ve oradan da enerji hâline gelmesi devri daimi gibi...”