Varın, “Esmâ mertebesi”nin kapsadığı bütün isimlerin işaret ettiği anlamları buna göre anlayın… Zira, “Esmâ mertebesi” kitaplara konu olacak kadar kapsamlı bir konudur; öyle ki her şey bu mertebede olup bitmektedir! Ehli olan anlar bu sözümüzün neleri kapsadığını!
Ama dikkat!
Sakın ola ki, beşerî anlayışınız ve değer yargılarınızla bu isimlerin işaret ettiği anlamları sınırlamaya kalkışmayın; ve dahi “Esmâ mertebesi”ni! Zira bu defa, “Hevâsını ilâh edineni gördün mü?” (25.Furkan: 43) diye işaret edilen olursunuz!
İşte “Esmâ mertebesi”ndeki bu özelliklerin seyri (anlatacak başka kelimem yok), “Rahmân”iyet ve “Rahıym”iyet şeklinde başlar.
“Er Rahmânu alel Arşistıva”... (20.Tâhâ: 5)
Bunun anlamsal açılımı “Melekût âlemi”dir!
“O her an yeni bir şandadır” işareti burayadır.
“HÛ” kelimesi, Kurân’da, sâbit tek bir mertebeye değil, içinde geçtiği konunun mahiyetine göre değişik mertebelere işaret eder.
“Melekût âlemi”, tümüyle “RUH” adlı melek olarak tanımlanmıştır. “Allâh önce ruhumu halketti”, “Allâh önce nûrumu yarattı” açıklamaları bu mertebeye işaret eder… (“Ene beşerün mislüküm” uyarısıyla acaba neye işaret ediliyor ki?)
“RUH” adlı melek (kuvve), “Kürsî”dir ki, tüm semâları, katmanları, evren içre evrenleri kuşatmış olan, her birimde bir yüzü olan “Holografik” varlıktır!
“Akl-ı evvel”dir…
“İnsan”ın hakikati olan “ruh-u nûrânî” (kişinin Rabbi), “ayânı sâbite”, O’nun ilimlerinden bir ilimdir; ilmî sûretlerden bir sûrettir!
Kişi, namaz (salât-hakikatine yöneliş) ile Mi’râc yaptığında, Rasûlullâh’ın bildirdiği “Rabbin salâttadır” ifadesinin hakikatini yaşar!
İlk defa bu şekliyle Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa tarafından yaşanan “salât”ın olmazsa olmaz şartı, en başta iftitah tekbiri denen “ALLÂHU EKBER” sözündeki kavramı hissedip yaşamaktır! (Bundan öncesindekilerin namazı, salâtın yaşamı değil, ötedekine tâzim hareketidir.)
Bu hissedilip yaşanmazsa, hakikati itibarıyla salât başlamaz!
Bu muhteşem olay “TEKBİR” yaşandıktan sonra “B-ismillâh” denir ki; sonucu, diyenin kendisi olmasıdır “oku”yan!
Ve devam edilir “Er Rahmân-ir Rahıym” ile Fâtiha’nın işaretini yaşamaya...
“El Hamiyd” ismi işareti olan “Hamd”; “es Semi” ve “el Basıyr”in özelliklerinin sonucu oluşandır. Ki bu da âlemlerin Rabbi’ne aittir…
“Rahmân”iyetinin sonucu olarak Celâl sıfatıyla gayzer gibi kürsî ve semâları, katmanları yaratırken (dikey bir oluşla); “Rahıym”iyetinin sonucu olarak “Cemâl” sıfatıyla her bir semâdaki (katmandaki) yayılımsal yaratışı (yatay diyebileceğimiz) ile o âlemin halkolmuşlarını meydana getirir (ki bu evrenimiz içindeki tüm uzaysal yapıyı içine alır).
“Mâliki YevmidDiyn” de, “Sünnetullâh” diye tanımlanmış yaratış Sistem ve Düzeni’nin her “var” oluş ve “yok” oluş sürecinde tek hükmü geçen olduğu vurgulanır…
Nihayet, “iyyake na’budu”da “biz” işaretiyle “Rabb-ül âlemîn”in yarattığı her şeyin bu yaratılış amacına uygun “kulluk” içinde olduğu, bu sebeple de varlıklarının devam ettiğine işaret olunur. Burada hemen, “Hiçbir şey hariç olmamak üzere her şey O’nu zikreder; ama siz onların zikrini anlayamazsınız” (17.İsra’: 44) uyarısı hatırlanmalıdır.