İşte beyindeki bu özellik dolayısıyla…
Rasûlullâh, kendisine inananlara çokça “salâvat” getirmelerini tavsiye etmiştir.
“Muhakkak ki Allâh ve melekleri, Nebi’ye salât eder... Ey iman edenler, siz de O’na salât (yönelin) edin ve teslimiyet ile selâm verin!” (33.Ahzâb: 56) uyarısı işte buna işaret eder.
“Allâh ismiyle işaret edilen, tüm varlığı yaratan hakikatin “Nokta”sındaki varlığı; ve O’nun isimlerinin özelliklerinin açığa çıkışı olan melekî kuvveler, “Nübüvvet” dediğimiz sistemin gerçeklerini, “Sünnetullâh”ı okuma hâline yönlendirir O’nu… Siz de O’na yönlenerek, O’ndan yayılan bu frekansı alıp, “ayna nöron”larınızın bu “dalga”ları (gelen yayını) değerlendirmesi suretiyle selâmete erin” denmektedir belki de Kur’ân-ı Kerîm’deki bu âyette! (Özden gelen bilginin bilinçte açığa çıkması için oluşan işlev=yusallune)
İşte bu yüzdendir ki, kişi, Rasûlullâh (aleyhisselâm)’a ne kadar çok yönelir ve O’nu ne kadar çok anarsa, O’na salâvat getirirse, o nispette O’nun ruhuyla, bilinciyle bağlantı kurup, o yayın kanalından kendisine bilgi akmaya başlar; kapasitesi kadarıyla da bu gelen bilgiyi değerlendirir.
Hazreti Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’dan gelen “bilgi” ile “Sünnetullâh”ı daha iyi fark ederek sistemin gerçeklerini idrak etmeye başlar ve yaşamına bu gerçeklere göre yön verir. Bu da geleceğinin selâmet olmasını sağlar.
Esasen bu olay, sadece O’na mahsus bir olay değildir; bu bir sistemdir! Bir tür mekanizmadır! Beynin sayısız işlevlerinden biridir.
Kişiler, yaşayan veya boyut değiştirmiş kapsamlı ve kuvvetli bilinçlere (ruhaniyet sahiplerine) yöneldikleri zaman, o kişiden gelen dalgayı hiç fark etmeden alırlar ve “ayna nöronlar” ile bir şekilde değerlendirirler… Bu hayli geniş bir konudur. Maneviyat ehlinin, kendilerine yönelenlere bilgi aktarışı da bu yoldandır. “Râbıta”nın aslı da buna dayanır. “Murakabe” ise kişinin kapasitesine göre kendi derûnuna, “nokta”sına açılımıdır.
Elimden geldiğince her an ve her alanda en son bilgileri takip etmeye çalışıyorum ki, Rasûlullâh’ın getirdiği verileri deşifre ederek, “Sünnetullâh”ı daha iyi anlayabileyim… Anlayışı sınırlı insanların oluşturduğu, gök tanrılı gökten inme din anlayışından korunabileyim!.. “Allâh” adıyla işaret edileni daha iyi tanıyabileyim…
Zira, tanrılık kavramından münezzeh “Allâh” adıyla işaret edilenin “Zât”ını kavramak imkânsızdır! O, ancak açığa çıkarttıkları kadarıyla seyredilebilir…
Bunun da yegâne yolu ilimdir!
“İlim-irade-kudret” üçlüsünün eseri ise “bilgi evreni”dir. Bu evrendeki varlığın, bilgin; kendini tanıyıp ne olduğunu fark etmen kadardır!
Beyin ve bilgi konusunda yazılacak daha çok tespitlerimiz var amma… Bu kadarı bile…
Neyse…
Sürçü lisan ettiysek, haddimizi aştıysak affola…
22 Aralık 2006