Dün işaret yollu olarak, “Allâh” adıyla işaret edilen dışında hiçbir şey yoktur, “lâ mevcûda illâ Allâh”, denirken; bugün bilimle ulaşılmıştır ki, tüm algılanan ve algılanamayan varlık, “enerji-data” yapının (string boyutu) her an değişim hâlinin getirisinden başka bir şey değildir. “Her AN yeni şan’dadır”… Misal: kaleideskop... Hani çocukluğumuzda dürbün gibi içine bakılan ve döndürdükçe değişik şekiller alan ve bir aldığı şekli bir daha almayan yapı örneği…
Kur’ân-ı Kerîm bu gerçeği misal ve işaretlerle bildirmiş; “Hakikat” ehli velîler de bu gerçeği algılayarak, çeşitli mecazlar ve işaretlerle dile getirmeye çalışmışlardır[1].
Bir an bilgisayar sistemini hatırlayın...
Eminim ki siz, bilgisayar ekranı olan monitörü bilgisayar sananlardan değilsiniz… Ama öyle sananlardan da okurlarım olduğu için, bunu belirteyim istedim...
Tüm bilgilerle dünyayı kapsayan ve kapısından girenlerce sayısız olaylar yaşanan interneti oluşturan her şey, bilgisayar hard diskine girilen, yan yana gelmiş “sıfır ve bir”lerden ibarettir. Bilgisayarın içine girebilseniz “sıfır ve bir”lerden başka bir şey göremezsiniz! Ekranlarda da piksel görürsünüz, ama resim olarak algılarsınız. Hatta daha ötesi, bilgisayarın içinde o sıfır ve birlerin ötesinde sadece elektriksel bir dalga hareketi mevcuttur.
Tıpkı tüm yazı ve resimleri oluşturan yan yana gelmiş “Nokta”lar gibi… Yazı veya resime büyüterek bakarsanız, resim kaybolur sadece yan yana “Nokta”lar görürsünüz.
Bundan önceki yazımda, varlığın özü ve hakikati olan “bilgi”den söz etmiştim. Bu, bazılarınca “edinilen bilgi”, İngilizcesiyle “knowledge” olarak algılanmış… Oysa bizim anlatmak istediğimiz “bilgi” kelimesi İngilizcede “data” olarak anlatılan, “anlam oluşturan veri” mânâsınaydı…
Bir roman, bir yaşam, bir film senaryosu, nasıl bilgisayarda sadece “data”dan, yani “bilgi”den ibaret ise…
Tüm algılanan veya düşünülen evren içre evrenler dahi, string boyutunda, bir “enerji dalgası” ve “data”=“bilgi”den ibarettir! Algılamak istediğiniz konuya göre ister “enerji dalgaları” deyin, ister “bilgi” paketleri…
Bu realite, tüm “Hakikat”e ulaşmış evliyaullâh tarafından algılanır ve yaşadıkları devirlerine göre çeşitli isimlerle anlatılmaya çalışılır; mecazlar, işaretler şeklinde… Algılanan hep aynıdır; algılayanların program ve şartları farklıdır ve o yüzden anlatımlar farklılaşır. “Suyun rengi kabındandır!”
Bunun içindir ki, “Hakikat”e ermiş velîler, “Âlemlerin aslı hayaldir!” demiş geçmişte… Hatta konuyu daha da incelemiş, detaylandırmış olarak, “hayal içinde hayal içinde hayaldir” vurgulamasını yapmışlardır!
“Tecelli tek tecellidir (Tecelli-i vâhid), ikincisi olmamıştır” diyen zevât, Esmâ âleminin tenezzülü (anlamın algılanışı) ile oluşan “Melekût” âleminin ve tüm getirisinin, yalnızca “yok”tan “var” olmuş bir hayal olduğuna dikkati çekmek istemişlerdir.
“Âlemler, ‘var’lık kokusunu dahi almamıştır” vurgulaması da bu yüzden yapılmıştır!
Gerçekte, tümüyle “sanal bir âlem”de yaşıyoruz; ama “gerçekmişcesine” ve “var”mışcasına algılayarak!.. Ve dahi bu durum sonsuza kadar böylece devam edecek çeşitli boyutsal dönüşümlerle!
Bazıları bu gerçeği fark ederek devam edecek ve bu farkında olmanın getirisini yaşayacak… Bazıları da, bu Dünya’dan “âmâ” olarak boyut değiştirip, sonsuza dek “âmâ” (=bilgi körü) olarak sonuçlarını yaşayacak.
Zira, Esmâ boyutunda… Yani… Sayısız Allâh isimleri ile işaret edilen özelliklere sahip “TEK”illik boyutunda (Vâhidiyet), yani “tek kare resim”de mevcut bulunan özellikler, tüm varlıkların yalnızca “ilmî sûretler” (sanal=var olarak algılanan) hâline işaret eder.
Ve dahi…
[1] Okuyunuz: “Mişkâtül Envâr (Nûrlar Feneri)” Yazan İmam Gazâli, Çeviren Süleyman ATEŞ; “TECELLİYÂT”, Ahmed Hulûsi, 1967.