“…ve HUve Bikülli halkın Aliym”(36.Yâsiyn: 79)
“... ‘HÛ’ Esmâ’sıyla her yaratışı Aliym’dir.”
* * *
“İnna zeyyennes Semâed dünya Bi ziynetinil kevakib” (37.Sâffât: 6)
“Muhakkak ki biz, o Dünya semâsını gezegenler ile zinetlendirdik.”
* * *
“İste’iynû Billâhi” (7.A’raf: 128)
“Allâh’tan (Ulûhiyeti dolayısıyla hakikatinizden; benliğinizi oluşturan El Esmâ’sındaki kuvveden) yardım isteyin...”
Bu âyetlere bir de bu anlamlar yönünden bakarsak acaba bize ne gibi kapılar açılır?.. İsterseniz bunları da bir düşünelim...
Evet, bunları kavrayabildiysek, şimdi bu anlayışla fark etmeye çalışalım...
Hiçbir yerde “ilâh”a imandan söz edilmemektedir; çünkü “ALLÂH”, “tanrı” değildir!
“Senin ilâhın ALLÂH’tır” sözünün mânâsı “ALLÂH ilâhtır” demek değildir!.. Bu belki, “Senin ilâh-tanrı bildiğin, sandığın varlık gerçekte ALLÂH’tır; ki O tanrı olmaktan münezzehtir” anlamına alınabilir...
Bunun izahını geniş olarak “Hz. Muhammed’in Açıkladığı Allâh” isimli kitabımızda yaptık. Arzu edenler bu hususu oradan tetkik edebilirler...
Evet, Allâh’a iman derken, Allâh’ı en asgari sınırı ile İhlâs Sûresi’nde belirtilen biçimde anlamak gerekir.
Şayet ALLÂH’ın AHAD olduğunu akıldan çıkarırsak veya ALLÂH’ın AHAD olduğunun mânâsını anlamadıysak; ALLÂH’ın “doğurulmamış ve doğurmamış olduğunun” mânâsını fark edemediysek, çözemediysek, idrak edemediysek; bu takdirde biz, “Allâh’a inanıyorum” deriz; ama yine de “Âmentü Billâhi” dememiş oluruz!.. Lafını etmiş, dille söylemiş oluruz; fakat anlayış olarak bu kavramdan mahrumuzdur...
İşte bu durumdakilerin hâlini açıklayan âyet de şudur:
“İnsanlardan bir kısmı “B” işareti kapsamınca (varlıklarını Allâh Esmâ’sının oluşturduğu inancıyla) Allâh’a ve âhiret süreçlerine (sonsuzluk içinde, kendilerinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşayarak yer alacaklarına) iman ettiklerini söylerler; ne var ki imanları gerçekte bu kapsamda değildir!” (2.Bakara: 8)
Çünkü...
İhlâs Sûresi’nde, Allâh’ın “Ahad” yani bölünmez, parçalanmaz, cüzlerden meydana gelmemiş, parçalardan oluşmamış; sonsuz sınırsız TEK olduğu...
Ve de “Samed” olarak, O’na herhangi bir şeyin girmesinin, ya da O’ndan herhangi bir şeyin çıkmasının mümkün olmadığı anlaşılabildiği zaman...
Ve yine “O”ndan meydana gelmiş ikinci bir varlığın var olmadığı; ayrıca “O”nun başka varlıktan meydana gelmesinin söz konusu olmadığı fark edildiğinde ve bunun anlamı kavranıldığında, zaten otomatik olarak bizim “ben” dediğimiz varlık, hiç “var” olmamış olarak “yok” olur!
Ya da çok basite indirgeyerek açıklayalım... ALLÂH’ın SINIRSIZ varlığına İMAN EDİLDİĞİ ZAMAN!.. Yani SINIRSIZ varlığı dolayısıyla hiçbir boyutta “O”nun yanı sıra ikinci bir varlığın mevcudiyetinden söz edilemeyeceği kavrandığı zaman... Görülecektir ki “sen (ben)” zaten hiç “var” olmamışsın... “Yok”sun!.. “YOK” mayasından oluşmuş bir “yok” olarak mevcudsun; ki gerçekte tüm varlık sadece “O”dur!
Var olmamış bir şey nasıl “yok” olur?..
Var olmayan bir şey, gerçekte, ancak beş duyunun oluşturduğu zanda “var” kabul edilir; o zanda “var” kabul edilen “benlik”, idrak oluşunca da “yok” olur demektir! Yoksa, gerçekten “var” olan hiçbir şey “yok” olmaz!..
Çünkü her şeyin varlığı, Allâh varlığıyla mevcuttur!.. Ki, o şeyin mutlak mânâda “yok” olması demek, sonuçta Allâh varlığının “yok” olması demek olur...
Evet şimdi biz yine ana konumuza dönelim...
Allâh’a iman, işte böylesine Allâh’ın TEK’liğine iman ile birlikte, bu imanın getirisi olarak, kendi varlığının, Hakk’ın varlığı dışında var olmadığını idrak etmek suretiyle meydana gelir.
Eğer kendi varlığının “var” olmadığını anlarsan, işte o zaman dersin ki: “Âmentü Billâhi”...