ŞEYTAN denen cinler ise, insanı özündeki “ALLÂH”ı keşfetmekten perdelerler ve insanın kendini madde bedenden ibaret bir varlık olarak, bir hayvan türü olarak kabullendirmeye çalışırlar...
“ŞEYTAN” lakabıyla bilinen Cin neslinin insana verdiği en büyük zarar, onu ÖZÜNDEKİ ALLÂH'ı keşfetmekten alıkoymak ve bu yolda ona ulaşan bilgilere karşı perdelemektir!
Şunu kesinlikle bilelim ki, fiiller sahasında; davranışların ve yapıların kuralları, kanunları geçerlidir.
Nasıl ki yeterli gıda almadığın zaman, vücudun enerjisiz kalırsa; aynı şekilde, namaz, zikir, oruç gibi çalışmalar yapılmadığı zaman da ruh yani holografik dalga (wave) beden enerjisiz kalır!.. Bu bedenin kanunudur!..
Beden kanunu deyince, yalnızca şu andaki madde, biyolojik bedeni algılamayın... İster madde, ister madde ötesi holografik dalga (wave)-ruh beden!
Yani senin, her hâlükârda bir madde beden yapın var!.. İster bu Dünya‘da ister bunun ötesinde...
Bugün için beş duyuna GÖRE, sadece bu bedenine “madde” diyoruz ama; yarın o dalga (wave) ortama geçince, o holografik dalga (wave) bedenine de “madde beden” diyeceksin!..
Zira o ortamın şartlarına ve algılama organlarına göre, o beden de yine “bir tür madde” bedendir.
Dolayısıyla, senin madde bedenin sonsuza kadar ortadan kalkmaz!
Bu yüzdendir ki, madde bedenle yapman gereken çalışmaları, şu andan ölüm gerçekleşene kadar, yapmak zorundasın!
Ne zaman beyin ortadan kalkar bu ölüm denen olayla birlikte, ondan sonra zaten bu çalışmalar da biter; böylece ruha yeni enerji ve ilim yükleme olayı da sona erer... Ruh artık, o güne kadar yüklenmişiyle baş başa kalır.
Burada çok önemli bir nokta var... Dikkat edin!..
Eğer hakikat bilincini taşıyan madde bedenin, o bilinci taşıyacak holografik dalga bedeni, yani ruh gücünü dünyadayken gerekli çalışmaları yaparak yükseltmemişse; vay hâline!
Zira ruh bedenin, bu enerjiden yoksun kaldığı için, güçsüz bir hâl ile son derece güçlü bambaşka varlıkların ortamına gidecektir!
Yani, şu anda sen hakikat bilincini ruhuna yükledin ama maddi çalışmalar yapmadın; namaz, oruç, zikir, hac gibi... Dolayısıyla da bunların sağlayacağı enerjiden de mahrum kaldın!..
O ortamdaki şartlar içinde, mevcut olan yüklenmiş tüm bilgiler, kendini tüketip gidecektir; çünkü o ilmi değerlendirecek yeterli enerjin yok!.. Hakikate dair bildiğin bilgilerin hepsi de, Güneş’in altındaki buzdan heykelin yavaş yavaş eriyip buhar olması gibi eriyip buhar olacaktır... Sana öbür tarafta bir yararı olmayacaktır.
CİNLERİN de sahip oldukları “Mülhime irfanı”; aynen “Mülhime”den “Emmâre”ye düşmüş kişilerin hakikate dair irfanının bir süre sonra kayboluşu gibi, cehennem ortamında yok olup gidecektir...
İşte bunun basit misali...
Şu anda hakikate dair bilgilere sahipsin, ama giriyorsun öyle bir toplumun içine ki, kavga gürültü, üstünde yoğun baskılar ve o fiiller devamlı sürüp gidiyor... Derken yavaş yavaş sendeki o hakikat bilinci, azalıp hafifliyor ve nihayet o ortama kendini kaptırıp; oranın bir bireyi gibi davranışlar ortaya koymaya başlıyorsun!
İşte aynı şekilde, öbür dünyada, yani ikinci bedenle yaşamda, eğer bu hakikat bilincini taşıyabilecek düzeyde bir enerji potansiyeline sahip değilse ruh bedenin; içine gideceği ortamda ister istemez karşılaşacağı şartlar altında, o hakikat bilgisi yavaş yavaş kaybolup silinecek; neticede, azap verecek olan bir ortamın yaşamı seni kuşatacaktır.
İşin bu yanlarına, yani marifetullâha dayanan bu sırlarına vâkıf olmayan gerek tarikat ve gerekse hakikat ehli olduklarını kabullenen kişiler; o hissettikleri hâlin veya saptırıcı fikirler ilham eden cinin etkisi altında, yapılması zorunlu çalışmaları ihmâl ederler.
İşte bu ihmâl, onların öbür tarafta pek çok şeyleri yitirmelerine ve bildiklerinin gereğini yaşayamamalarına yol açar, ruhlarındaki güç yetersizliği dolayısıyla!.. İşte işin bütün püf noktası buradadır.
İşte, ister Hz. Rasûlullâh olsun; ister Muhyiddini Arabî olsun, ister Abdulkâdir Geylânî olsun; üst düzey marifete ermiş kim olursa olsun, çalışmalarına devam etmelerinin kökeninde bu sır yatar.
Hakikati bilmenin getirdiği sarhoşluk ya da cinlerin bilincine yolladığı saptırıcı fikirler, mesajlar eğer seni birtakım çalışmaları yapmaktan alıkoyuyorsa, bu hakikat bilgisi senin için yararlı değil zararlı oluyordur!
Peki “HAKİKAT” ilmini terk edelim mi?
Kesinlikle hayır!..
O ilmi değerlendirmezsek pek çok şeyden mahrum kalırız! O ilme sakın uzak kalmayalım!